Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler ender denecek derecede "enerji ve güç potansiyeli" taşımaktadır.
Öncelikle bu potansiyeli harekete geçirmenin yolu ve yordamı üzerine zihin yormak gerekmektedir. İki ülke ve iki halk arasında düşmanlık perdeleri ören neden ve araçların deşifre edilmesiyle yola çıkmak çok sağlıklı neticelerin hâsıl olmasına vesile olabilir. İlişkilerin normalleştirilmesi bir yana; et ve kemik misali bir birlikteliğin tesis edilebilmesi için karşılıklı olarak epeyce fedakârlıkta bulunulması kaçınılmazdır. Aslında, 1990'lı yıllarda iyi bir başlangıç yapılmıştı; ama, dış odaklı tahrikleri özümsemeye duyarlı Ermeniler, Türkiye'nin açtığı dostluk kucağına bomba atarak karşılık verme hatasına düştüler ve Azerbaycan'ın önemli bir kısmını işgale başladılar. Hâlbuki Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecine girmesiyle birlikte, 1990'ların başında bağımsızlığını ilan eden Ermenistan'ı tanıyan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Dikkat edersek; iki ülke ilişkilerinin tarihi oldukça yeni olmakla birlikte; Ermenistan ve Ermeni diasporasının (kopuntusunun) hataları sebebiyle ilişkiler, daha başlamadan kopmuştur. Gerçekten, gerek Ermeni diasporasının Türkiye aleyhine yapmış oldukları taşkınlıklar ve gerekse Ermenistan'ın hayali politikalara esir olarak Azerbaycan topraklarını ilhak etmesi sebebiyle Türkiye ile Ermenistan arasındaki diplomatik ilişkiler kopmuştur. İlginç bir şekilde, daha bağımsızlığın tadını yeni almaya başlar başlamaz Ermenistan, Karabağ bölgesinden başlayarak Azerbaycan'ın neredeyse beşte bir büyülükteki toprak parçasını işgal etmiştir. Bu sorumsuz ve tahrike dayalı işgalle birlikte bir milyondan fazla Azeri Türkü evsiz, yersiz, yurtsuz ve takatsiz kalarak göç etmek zorunda kalmışlardır. Durumun vahametini ve yaşanan sorumsuzlukları üzüntü içerisinde savuşturma gayreti gösteren Türkiye, diplomatik hamlelerinin başarısızlığa uğramasıyla birlikte, Ermenistan'la olan diplomatik ilişkilerini tamamen kesmiştir.
Köklü devlet geleneğine ve tarihi diplomatik deneyime sahip Türkiye'nin bu tavrının anlamı başta tam kavranamadı; ama Ermenistan'ın günbegün köşeye sıkışarak çaresizliğe duçar olmasıyla birlikte Türkiye'nin resti belli ölçüde anlaşılmaya başlandı. Zira, iki ülke arasındaki sınır kapısının sürekli kapalı tutulması ve diplomatik ilişkilerin bile tamamen kopartılmış olmasından en büyük zararı gören tarafın Ermenistan olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Çaresizlik o derece büyük boyutlara ulaşmıştır ki; Ermenistan'ın Rusya'nın uydusu konumuna sürüklenmesi bile Ermenistan'daki özel sektörün kendine gelmesine ve açlık girdabına sürüklenmiş olan halkın karnının doyurulmasına kifayet etmemiştir. Neticede, bütün engellemelere rağmen, çok sayıda Ermenistan vatandaşı kurtuluşu yasadışı yollardan Türkiye'ye gitmekte bulmuştur.
Hakikaten, dikkat çekici bir biçimde; iki ülke arasındaki doğrudan ulaşım kanalları tamamen kapalı olmasına rağmen, iki ülke özel sektörünün Gürcistan üzerinden yapmakta oldukları ticaretin hacmi neredeyse yüz milyon Dolar sınırını zorlamaktadır. Bu durum da göstermektedir ki; eğer kara ve hava ulaşım kanalları açılmış olsa, iki arasındaki ticaret hacmi belki de milyar dolarlar seviyesine bile tırmanabilecektir. Böyle bir "muhtemel" dış ticaret hacmi ve canlılığının etkisiyle Ermenistan'daki üretim, istihdam, refah, istikrar ve huzur seviyesi de daha üst düzeylere çıkacaktır; dolayısıyla sorunlar da eşzamanlı olarak gerileyecektir. Öte yandan; iki ülke arasındaki diplomatik restleşme ve kopukluğa rağmen, neredeyse yüz bin kadar Ermenistan vatandaşı "kaçak olarak" Türkiye'de çalışmaktadırlar. Eğer, iki ülke arasında diplomatik ve dostane ilişkiler sağlıklı bir şekilde kurulacak olsa; öyle umuyorum ki, belki de yarım milyona yakın Ermenistan vatandaşı Türkiye'ye giriş yapacaktır; aynı şekilde, her yıl milyonlarca Türk vatandaşı da Ermenistan'ı ziyaret ederek oraya para akıtacaktır. Böylece; korkunç ve telaşa düşürücü bir hal almış olan Ermenistan'daki iç gerilim, endişeli bekleyiş, gelecek korkusu ve bezginlik yapısı aşamalı olarak kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Ayrıca; şayet Ermenistan'ın nefes borusu ve dünyaya açılan penceresi hükmündeki Türkiye, kapılarını ve resmi ilişkilerini açarak Ermenistan'la ilişkilerini normalleştirecek olursa; Ermenistan, Rusya'nın uydusu ve Batı'nın piyonu konumuna düşmüş olma acizliğinden de kurtulmuş olacaktır. Bu duruma atıfla şu iddiamızı not etmek istiyorum: Ermenistan'ın geleceği ne Rusya'da, ne de Batı'dadır; Ermenistan'ın geleceği Türkiye ile kuracağı yakın ve iç içe münasebettedir. Ermenilerin, bu gerçeği görebilmeleri için daha ne kadar daha acı, yokluk ve yalnızlık yaşamaları gerek acaba; kuşkusuz bunu zaman gösterecek. Ama yaşadıkları yetmiş yıllık esaretin ardından önlerine çıkan fırsatı "kendilerine aşılanan tarihi kin, nefret ve düşmanlıklar" uğruna heba etmelerine bakarsak; Ermenilerin, "akıl, izan, sağduyu ve soğukkanlılıkla" hareket etmek üzere çark edeceklerini düşünmek hayalcilikten öteye geçecek gibi görünmüyor.
Gerçekten, Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecine girmesini fırsat bilerek bağımsızlıklarını ilan eden Ermeniler, sırf tarihi hatalarını tekrar etme hatasına düşmeleri nedeniyle yeniden Rusya'nın esaretine ve Batı'nın da keyfiliklerine mahkûm olmuşlardır. Yaşanan bunca açmaz ve sorunlara bakarak açıkça ifade edebiliriz ki; eğer Ermeniler, Osmanlı'ya olan sadakatlerini sürdürmüş olsalar ve ancak Osmanlı'nın yıkılmasından sonraki ortamın gereği olarak bağımsızlık peşinde koşmuş olsalardı, tarihin hafızasına daha onurlu bir kimlikle kaydolmanın onuruyla dünya devletleri sahnesinde yerlerini alacaklardı. Çünkü inanıyorum ki, nasıl ki insanlık tarihi boyunca hiçbir dürüst ve onurlu otorite kader adaletinin ördüğü ağın deliklerinden aşağı düşerek hiçliğe mahkûm olmamışsa, aynı şekilde eğer Ermeniler de dürüst ve onurlu davranma hususundaki kararlılıklarını sürdürmüş olsalardı kesinlikle ne Rusya'nın uydusu, ne Batı'nın piyonu ve ne de dünya kamuoyunun maskarası olurlardı.
Diğer yandan; gerek diaspora Ermenileri ve gerekse Ermenistan'ın her nevi mensupları Türkiye'ye karşı dostane ve de samimi yaklaşımlar içerisine girme becerisini göstermiş olsalardı; inanıyorum ki, kaderin bir tecellisi olarak Ermenistan topraklarını "yurt ve anavatan" olarak görme nimetiyle müşerref olacaklardı. "Etme, bulma dünyası" özdeyişine uygun olarak; halbuki sadece diaspora Ermenileri değil, Ermenistan'daki Ermeniler bile Ermenistan'ı sıkıcı bulmakta ve fırsat buldukça orayı terk etmektedirler. Ermenilerin durumları o kadar üzüntü verici bir hal almış bulunuyor ki, yüzyıllarca birlikte yaşadığımız bu komşu halk, alet oldukları sinsi oyunlar sebebiyle, Batılılar ile Rusların "şantaj ve blöf" malzemesi rolünü üstlenme konumuna düşürülmüşlerdir. Açıklıkla belirtebilirim ki, Ermenistan'ın dünya devletlerinin itibarlı bir üyesi konumuna yükselebilmesi ve bütün dünyadaki Ermenilerin de terörist halk imajından kurtulabilmelerinin yegâne yolu Türkiye'nin dostluğunu ve Türk halkının da güvenlerini kazanmaktan geçmektedir.
Aslında Ermeniler; insaflı, vicdanlı ve dürüst bir değerlendirme yapacak olurlarsa; Türk devletlerinin en ihtişamlılarından olan Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorlukları idaresinde neredeyse bin yıl boyunca huzurlu, mutlu ve özgür bir biçimde yaşamış olduklarına kendileri de şahitlik edeceklerdir. Benzer bir biçimde, şuanda içine düşmüş oldukları zorluk, açmaz, yalnızlık, sefalet ve bunalımların başlıca nedeninin de, Batılılar ile Rusların oyunlarına gelerek Osmanlı ve Türkiye'ye karşı yapmış oldukları haksızlıklar olduğunu da mutlaka kabul edeceklerdir. O halde öncelikle; Türkiye ve Osmanlı Devleti nezdinde, üç yüz milyonluk Türk dünyası ve bir buçuk milyarlık İslam dünyasını hedef alan düşmanlık ve karalamalarına son vererek diyalog ve işbirliğine açık olduklarını göstermeyi denmelidirler. Umulur ki, yapacakları bu sürpriz vesilesiyle öncelikle kendilerinin umutlu ve mutlu yarınlarının altyapısını oluşturmaya başlayacaklardır.
Sonuç olarak şunu belirtmek isterim; Türkiye ve Türk tarihine düşmanlık yapmaya programlanmış olan Ermenistan ve diaspora Ermenilerinin bu kısır döngüden ve çıkmaz sokaktan kurtulabilmeleri için, keskin ve kesin bir tavırla Batılıların ve Rusların ince ayar politikalarına tavır koymalıdırlar. Bu tavır değişikliğine girebilmeleri için başlıca gerekçe olarak da; İngiltere, Fransa ve Rusya'nın 1700'lü yılların başından buyana, ABD'nin ise 1820'li yıllardan itibaren Ermenileri kendi siyasi, kültürel, askeri, iktisadi ve sosyal emellerine alet edilmeleri gösterilmelidir. Bu yol ve çıkış sayesinde Ermeniler; onları açlığa, sefalete, teröre, yalnızlığa, uşaklığa, körebeliğe ve düşmanlıklara mahkûm eden anlayış ve yaklaşımları bertaraf etme başarı ve becerisini göstermiş olacaklardır. Unutulmamalıdır ki; yaptıkları bunca hata ve düşmanlıklara rağmen Türkiye ve Türk halkı onları affetmeye ve bağrına basmaya hazırdır; yeter ki içinde yürümekte oldukları yanlış yoldan ve güzergâhtan geri dönme erdemlik, cesaret ve rasyonelliğini gösterebilsinler.
Türkiye ve Türk halkının onlardan öncelikli beklentileri şudur: 1- Ermenistan'ın, uluslararası ilişkiler ortamında güven vermesi; 2- Diaspora Ermenilerinin, evrensel ölçekteki aleyhte propagandadan vazgeçmeleri; 3- Ermeni kimliği ve tarihinin, bazı küresel güç odakları tarafından, şantaj ve blöf aracı olarak kullanılmasına müsaade etmemeleri; 4- Türkiye'ye karşı tarihi düşmanlık üretme hevesini terk etmeleri ve muhtemel heveslilerin heveslerini bitirmeleri; 5- Türkiye ve Türk halkını yegâne müttefik ve dost olarak kabul etmeleridir.
Kuşkusuz, iki ülke arsında tesis edilecek olan iyi komşuluk ilişkilerinden Türkiye bir arşın düzeyinde fayda sağlayacaksa, Ermenistan'ın elde edeceği fayda belki de yüz arşın olacaktır. G
Gerçekte, iki ülke ve iki halk arasındaki bağların yeniden sağlamlaştırılması bölgesel istikrar ve güven ortamı için de bir zorunluluk arz etmektedir. Bu realite şu anlama gelmektedir; iki ülke arasındaki düşmanlık ve sürtüşmelerin bitirilmesi sadece iki ülkenin değil, aynı zamanda hem Batılıların ve hem de Rusların faydasına olacaktır. O halde, Ermenistan ile Türkiye arasındaki iç karartıcı ve gerilim oluşturucu sorunlara neden olan herkese düşen başlıca görevleri şöyle özetleyebiliriz: Artık bu iki masum halkla uğraşan, bunları birbiriyle hesaplaşmaya teşvik eden ve bu iki devleti birbiriyle kutuplaştıran herkese karşı açıkça tavır koyarak bölgemiz ve de dünyadaki barış ve istikrar ortamına katkıda bulunmaktır.