Türkiye dünyaya yelken açıyor

 

New York bugünlerde kuşatma altında bir kent görünümünde. 63'üncü Genel Kurulu dolayısıyla Birleşmiş Milletler'in çevresinde ve içinde kuş uçurtulmuyor. Kapatılmış olan sokaklar nedeniyle kentte tam bir trafik keşmekeşi yaşanıyor.
Bu "küresel köy"e koşan milyonlarca turiste, dünyanın her yerinden gelen binlerce yabancı yetkiliyle medya mensubu da eklendiğinde, kentte tam anlamıyla bir "organize kaos"un yaşandığını söylemek mümkün.
Nitekim, dünyanın en önemli konser salonlarından biri olan Carnegie Hall'un karşısındaki otelimizin lobisi adeta "Grand Central Tren İstasyonu" gibi. Giriş yapanlarla çıkış yapanların oluşturduğu uzun kuyruklar bir "insanat geçidi" olmanın ötesinde, bu organize kaosun yaşayan simgesi halinde.

Siyasi başkent ikonu:?BM
Bu genel duruma sinirleniyor görünen yerlilerin bulunmasına karşın, konuştuğumuz kişiler "New York'u New York yapan şeyin bu olduğunu" belirttiler. Örneğin, 5'inci Cadde üzerindeki ünlü Trump Tower'ın alt katındaki restoranın sevimli garsonu Nial Brannigen, "Bakmayın şikâyetlere, BM'nin başka yere taşınmasını önerseniz kıyamet kopar" diye konuştu.
Özetle, New York'u dünyanın "siyasi başkenti" yapan başlıca "ikon"lardan birinin BM olduğu ortada. Yerliler de bunu biliyor. Dünyanın "mali başkenti" olduğunu ise Wall Street'te son yaşananlardan sonra Türkiye'de sokaktaki adam bile biliyor artık.

Türkiye için iyi bir fırsat
Hal böyle olunca, Türkiye'nin küresel düzlemde oynamaya soyunduğu ve bu çerçevede gündemde olan ekonomik ve teknik projelerini dünya liderleri önünde sergilemesi için BM Genel Kurulu'ndan daha iyi bir fırsat olamaz.
Gerek Cumhurbaşkanı Gül'ün Genel Kurul konuşması, gerek Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, ABD dış politikası üzerinde büyük etkisi olan, Council on Foreign Relations (CFR) adlı düşünce kuruluşunda yaptığı başarılı konuşma Türkiye adına küresel düzlemde son derece "proaktif" bir görüntü verdi.
Bu konuşmalarda, Ortadoğu'da ve Kafkaslar'da istikrar için gösterdiği çabalarının yanı sıra, Ankara'nın uzak, denizaşırı ülkelere dönük girişimleri hakkında ortaya konanlar,  Cumhurbaşkanı Gül'ün New York'a gelirken uçakta bize söylediği "BM'nin görmek istediği Türkiye işte bu" sözlerini haklı çıkarır nitelikteydi. 
Bu arada Gül ve Babacan'ın Grenada ve Vanuatu'dan Zimbabve'ye uzanan bir coğrafyanın liderleriyle yaptıkları çok sayıdaki ikili temasların anlamı da bu böylece daha iyi anlaşılıyordu.

Çözüm için çalışan ülke
Ankara'nın Ermenistan ile ilişkilerde attığı olumlu adımlar ve Türk tarafının Kıbrıs konusunda takındığı yapıcı tutumun da, Türkiye'nin, sorunlara neden olan değil, bölgesel istikrar uğruna çözümler için çalışan ülke görünümünü pekiştirdiğine burada açıkça tanık olduk.
Abdullah Gül'ün Genel Kurul'da yaptığı konuşmayı Ankara'daki yakın dostlarımızdan olan, BM'nin Türkiye temsilcisi Pakistanlı Mahmud Eyüp ile dinledik. BM'deki havayı yakından takip eden Eyüp'e Türkiye'nin ekimde Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilme şansını sorduk.
Eyüp, Gül'ün yansıttığı "küresel ilgi" izlenimi de hesaba katıldığında bunun çok büyük bir olasılık olduğunu belirtti. Bizim de Genel Kurul sırasında ayaküstü yaptığımız bazı temaslar bunu doğrular nitelikteydi.
Ancak, Dışişleri Bakanı Babacan'ın CFR'de bir soruya verdiği yanıtla da ortaya koyduğu gibi,  Türk tarafı buna henüz "oldu bitti" gözüyle bakmıyor. Son dakikaya kadar lobi faaliyetlerini sürdürmeye kararlı görünüyor.

'Kazanmanın laneti'
Bu arada Babacan esas işin Güvenlik Konseyi üyeliğini kazanmakla bitmeyeceğini, asıl o zaman başlayacağını da ortaya koydu. Bu sırada "kazanmanın laneti"nin devreye gireceğini belirtti. 
Nedenini ise, Ankara'nın bundan sonra global konularda somut pozisyonlar takınmak zorunda kalacak olmasıyla açıkladı. Bu ise Türk diplomasisinin, geleneksel "ihtiyat ve itidal" yaklaşımıyla -Gürcistan'ın işgali gibi gelişmeler karşısında- ilk anda somut pozisyonlar takınmaktan kaçınma yaklaşımının sonu anlamına gelecektir.
New York izlenimlerimizi bir sonraki yazımızda da sürdüreceğiz...

 

 

Kaynak: Milliyet