Türk ve Amerikalı askeri-siyasi yetkililer ve iş dünyasının önde gelen isimleri, ikili ilişkileri konuşmak üzere 29 yıldır her yıl Washington DC'de bir araya gelirler. Bu yılki toplantı, bu zamana kadar yapılanlar arasında en gergin olanıydı; bazı katılımcılar, Türkiye'nin Batıyla arasındaki sağlam ilişkilerin aşınması ve Ankara'nın Doğu yönelimli bir jeopolitik seyizr izlemesiyle ilgili kaygılarını dile getirdiler.
Amerikan-Türk Konseyi'nin ev sahipliğindeki etkinlik genelde bahar ayında düzenlenmesine rağmen Amerikan Kongresi'ndeki bir komitenin Ermeni soykırımını tanıyan bir kararı geçirmesinden dolayı ertelenmişti. Takvimi değiştirilen ve 17-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenen konferans, bir dizi politika farklılıkları üzerine odaklıydı.
Amerikan-Türk Konseyi başkanı ve Dışişleri Bakanı eski yardımcılarından Richard Armitage açılışta yaptığı konuşmada "ilişkilerimizde bazı zorlukların olduğu öyle pek sır değil" dedi. Bir yıl zarfında Türkiye, İran'a karşı ABD sponsorluğundaki BM müeyyide oylamasında "hayır" dedi ve İran nükleer programını halletmek için Brezilya ile birlikte bir plan tasarladı. Ankara, Çin'le hava tatbikatı düzenleyerek de Washington'ı tedirgin etti. Bu arada, Amerika'nın yakın müttefiki İsrail, Türk eylemcilerin örgütlediği ve Gazze'ye seyretmekte olan bir gemiye saldırdı ve Türkiye'nin gürültülü itirazlarına neden oldu. Türkiye-Ermenistan uzlaşma sürecinin kesintiye uğraması da Washington'da ilave hayal kırıklığına yol açtı.
German Marshall Vakfı Türkiye uzmanı Ian Lesser, "her ne kadar Türkiye-Amerika ilişkilerinde her daim gerilimler mevcut idiyse de bu gerilimler daha da kötüleşti. Tartışma daha da sertleşti" dedi. "Bunun nedenlerinden biri de ikili ilişkilerimizle ilgili olarak önümüzde bulunan en tartışmalı meselelerin ana dış politika çıkarlarına dokunan ve sadece mevcut Amerikan yönetiminin değil, Amerikan ulusal güvenlik çıkarlarını da ilgilendiren meseleler olmalarındandır.
Tüm sorun alanlarına ve bazı uzmanların meşum tahminlerine rağmen, Türk ve Amerikalı yetkililer iki ülkenin temel stratejik çıkarlarının aynı çizgide bulunduğunda ve mevcut problemlerin geçici olduğunda ısrar ediyorlar. Türkiye'nin Ortadoğu'yla iyileşen ilişkileri, ABD'nin Türkiye'yi bir köprü olarak kullanma fırsatı gibi görülmelidir diyorlar. Türk Dışişleri Bakanı müsteşarı Feridun Sinirlioğlu "Türkiye'nin kendi civarındaki nüfuzu müttefiklerimiz için bir kazanımdır" diye belirtti.
Eski bir Kongre üyesi olan ve şu an Ortadoğu Barışı ve Ekonomik İşbirliği Merkezi Başkanlığı yapan Robert Wexler ise şöyle konuştu: "Türkiye doğuya doğru gitmiyor. Türkiye'nin yaptığı şey...yeni keşfettiği nüfuzu tasarruf etmektir: Ticari ilişkilerini genişletiyor. Burada, Washington'da bu yeni gelişmeden korkmak yerine, bunu alkışlamalıyız, Tanrı biliyor, Amerikalı diplomatlar liyâkatli oldukları kadar, farklı erişimleri, farklı bakış açıları, dünyanın bazı kesimlerinde başka meşruiyetleri olan dostane ellerden de istifade edebilirler."
Hem Türkler hem de Amerikalılar, yaşanan son olayların iyice kızıştırdığı kendi ülkelerindeki olumsuz kamuoyu kanaatinin, stratejik ortaklığa ciddi zarar verebilecek bir problem alanı olduğunda mutabıklar. Avrupa ve Avrasya İşlerinden sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcısı Philip Gordon "kendi kendimize ortak çıkarlarımız var diyebilir ve söz konusu çetrefilli meseleleri halletmeye odaklanabiliriz fakat Türk kamuoyu kanaatinin Amerikan dış politikası hakkında derin şüpheler beslediği gerçeğini gözden kaçırırsak yahut Kongre'deki Amerikan kamuoyu kanaatinin Türkiye hakkında gitgide sorular sormaya başladığı gerçeğini gözden kaçırırsak işimizi yapmış sayılmayacağız" dedi.
Uluslararası Güvenlik Meselelerinden sorumlu Savunma Bakan yardımcısı Alexander Vershbow şöyle söyledi: "Maalesef, Türkiye'nin geçen baharda İsrail ve İran'la ilgili sözleri ve eylemleri, en azından kısa vadede öyle bir muhit yarattı ki Amerikan yönetiminin desteklediği önemli bazı projelerde mesafe kaydetmek bu muhitte güç olabilir."
Konferansın dostane ortamında bile ciddi farklılıklar bariz bir şekilde görülebiliyordu. Mesela ABD, Türkiye'nin NATO hava savunma kalkanına katılmasını istiyor fakat Ankara sistemin İran'ı hedef alıyor olmasından rahatsız. "Basında çıkan bazı haberlerin aksine, Türkiye'ye baskı yapmıyoruz" diyen Savunma Bakanı Robert Gates cümlesini "ancak Türkiye'den Lizbon zirvesinde NATO'nun karasal savunma yeteneği benimsemesine destek vermesini bekliyoruz" diyerek tamamladı.
Türkiye, şu an ABD Kongresi'nde görüşülen müeyyidelerin Türk şirketlerin İran'la ticaretlerine zarar verecek olmasından rahatsızlık duyuyor. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu iki ülke arasındaki ticaretin geçen yıl 8 milyar doları bulduğunu kaydetti ve "nükleer silahlı bir İran kabul edilemezdir ancak Amerika'nın İran'a müeyyide kararının Türk şirketlerine zarar açma tehlikesi var" dedi.
Bu arada, Washington'daki pek çokları, ABD'nin İsrail-Filistin barış vizyonuna Ankara'nın bağlılığına güven duymuyorlar. Wexler "Hizbullah hususunda, Hamas ve İran hususunda Türk söyleminde olması gerektiği yerde görünmeyen, inkar edilemez bazı gerçekleri aklamak veya ballandırmak işe yaramaz. İroniktir, biz Amerika'da, siz Ankara'da Ortadoğu sürecine desteğimizi itiraf ediyoruz. Hamas bu süreci desteklemiyor. Hizbullah Ortadoğu barış sürecini reddediyor. Ortadoğu barış süreci hakkında İran da farklı bir görüşe sahip değil. Tümden reddediyorlar" dedi.
İronik olan şu ki Türkiye'nin Batıdan sürüklenişi – ister algısal isterse gerçek olsun – ülkenin demokratikleşme sürecine hamledilebilir diyen analistler var. AK Parti'nin yükselişi, Batı yanlısı askeri müesses nizamın Türkiye üzerindeki liderliğini kırdı. Sonuç olarak da Türk liderleri şu an kamuoyuna karşı çok daha hassaslar.
Ulusal Harp Akademisi'nde Türkiye uzmanı olarak çalışan Ömer Taşpınar'a göre Türkiye'nin yükselen dış politikası için doğru kelime, Doğuya doğru veya İslamcılığa doğru kaymaktan ziyâde 'popülist' olmasıdır – gerçekten de Türk kamuoyu anketlerinin bilincindeler. "Ve ABD'de Türkiye'ye karşı böylesine üst düzeyde bir içerlemenin söz konusu olması, Türk hükümeti için sorun yaratacaktır. Türkiye daha demokratik ve kendine güvenen bir ülke haline geliyor ama kamuoyunun öyle pek ABD lehinde bir kanaate sahip olmadığı gerçeği iktidar için sorun yaratıyor." Taşpınar, Türkiye ve Ermenistan arasında ABD'nin aracılık ettiği protokolleri Ankara'nın onaylamamış olmasını, Amerikalı politikacıların Türkiye hakkında hayalden uyanıp gözlerinin açılma nedenlerinden biri olduğunu belirtti. "ABD Başkanı Türkiye'ye siyasi sermaye yatırırken ve bir yakınlaşma süreci varken bunun karşılığında Türkiye, Ermenistan konusunda olumlu dönüş yapmadığında, sonra İran konusunda olumlu bir dönüş yapmadığında Washington'da büyük soru işaretleri doğuyor" diyen Taşpınar fakat aynı soru işaretleri Ankara'da da doğuyor diye eklemede bulundu.
"Amerikan dış politikası büyük başarısızlıklar kaydederken Türkiye, her daim niçin ABD'yle birlikte olsun?"
Kaynak: EurasiaNet
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı