Türkiye direnişi güçlendirdi

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah birkaç gün önce, Arapların ve Müslümanların bölge ülkelerindeki iç yangınları söndürmekle görevlendirilmiş gerçek bir itfaiyeciye ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Bu sözlerin, söz konusu yangınların çoğunluğunun temel sebebi olarak görülenlerin kalbini yakacağı açık. Lübnanlı Dürzi lider Velid Canbolad'sa Hizbullah'ın uydu kanalı El Menar televizyonuyla yaptığı söyleşide, Filistin sorununu hali hazırdaki tarihi süreçte çözmezlerse Arap ve Müslümanların meşruiyetinin kalmayacağını ifade etti.

İki Lübnanlı liderin de bu açıklamaları Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın ülkesinin genel politikalarını açıkça belirlediği bir zamanda yapması tesadüf değil. Esad, Suriye'nin direniş eksenli yeni Ortadoğu etrafında yoğunlaştığını belirtmişti. Bu durum hiç kuşkusuz İsrail'in birçok alanda tattığı acıyı artıracaktır.

Canbolad da Türkiye'yi destekledi
Yine bütün bu açıklamaların, yeni Lübnan hükümetinin direnişin esaslı ağırlık sahibi olacağı bi formülle kurulmasının ardından yapılması da tesadüfi değil. Belki de Suriye'nin bölgesel rolüne yönelik ilginin artmasının ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın birlik hükümetinin kurulmasının ardından Esad'la zirve yapmakta acele etmesinin arkasındaki temel neden de buydu. Keza Lübnan'ın yıldızı yükselen genç başbakanı Saad Hariri'nin tarihi Suriye ziyaretine zemin hazırlanmasının da...

O halde, Suriye-İran ekseninden biraz farklı olabilecek bir Suriye-Lübnan eşgüdümünün belirmeye başladığı söylenebilir. Bu eşgüdüm, Şam'la Tahran'ı stratejik açıdan biraraya getiren aynı direniş temelinde olacaktır.

Ankara'yla Şam arasında yeni ilan edilen stratejik koalisyonu da, Nasrallah ve Canbolad'ın Türkiye'nin doğuya ve özellikle de Filistin'e dönerek oynadığı rolün önemini vurgulayıp Türk uyanışına açık destek vermeleriyle birarada değerlendirdiğimizde, Arap ve İslam bölgesindeki genel eğilimi kolaylıkla teşhis edebiliriz.

İran'ın gücü yadsınamaz
Ortadoğu'da barış ve çözüm ihtimalinden dem vuranlar bütün bu gelişmelerden sonra konuşamayacaklardır. Bunun tek nedeni kendi eğilimleri yönünde ilerleme kaydedilmemesi değil; aynı zamanda bölgedeki trenin komutası onların ellerinden çıkmak üzere. Bu kişilerin bölgedeki bazı önemli güç merkezlerine tutunmaya devam ettiği ve klasik mevzilerinin hepsini henüz kaybetmedikleri doğru.

Ancak kendi stratejileri için en büyük tehlike olarak gördükleri İran İslam Cumhuriyeti, bugün psikolojik ve açık istihbarat savaşlarının yanı sıra çetin askeri savaş seçenekleriyle onlara karşı koyuyor.

Diğer yandan, ABD'nin ağır bir bedel ödemeden Irak'tan kolayca çıkmaya niyetlendiği iddiası doğru değil. Ayrıca Afgan bataklığından hızla kaçmak istediği de söylenemez. ABD Arap dostlarını veya müttefiklerini de bırakmayacak. Fakat Amerikalıların ve Batılı koalisyonun kendi planlarını ve gündemlerini bölgeye rahatça dayatabildiği iddiası da doğru değil. (Umman gazetesi Umman, Arap-İran Diyalog Forumu Genel Sekreteri, 23 Kasım 2009)

Kaynak: Radikal