Türkiye: Dine evet, aşırılığa hayır

İstanbul'da Bahçeşehir Üniversitesi'nin son yaptığı anket sürpriz olmasa da etkileyici.

Zira ankette Türk halkının yüzde 62'si, dini, hayattaki en yüce değer olarak görürken laiklik yüzde 16 ile çok gerilerde ikinci derecede yer aldı. Türklerin yüzde 72'si içki içen komşu, yüzde 66'sı inanmayan komşu, yüzde 64'ü Yahudi komşuyla yan yana yaşamak istemiyor.

Ne var ki Türklerdeki bu muhafazakâr dinî eğilime paralel olarak daha önemli bir nokta kendini gösteriyor. Türklerin ezici çoğunluğu yani yüzde 69'u aşırılıkçı radikal köktenciliği reddediyor, Türk vatanı ve demokrasisi için bir tehdit mesabesinde görüyor.

Böyle bir anket Arap bölgesinde yapılmış olsaydı büyük ihtimalle sonuçlar benzer olurdu: Çoğunluğun nezdinde derin dinî inanç, dinî aşırılığın daha derin şekilde reddi, din ile demokrasi arasında bir çelişkinin olduğunun düşünülmemesi.

Burada bu anketin sonuçlarının Arap ülkeleri için genelleştirilmesinin aceleci bir yaklaşım olabileceği söylenebilir. Zira din ile devlet arasındaki mutlu Türk evliliği deneyimi tarihi, diğer ülkelerin tarihlerinden farklıdır. Bu tarih Türkiye'nin başına gökten aniden düşmedi. Aksine 19'uncu yüzyılın ortalarında başlayan güçlü tarihî köklerle beslenmektedir.

23 Aralık 1876'da imparatorluk içinde ilk anayasayı öngörmeyi başaran Osmanlı anayasacılık hareketi ortaya çıkmıştı. Bu hareket İslam tarihinde tür itibarıyla ilk olan genel seçimler sonrası Mart 1877'de İstanbul'daki parlamentoyu da kapsadı. 13 Aralık 1877'de ikinci parlamentonun seçimi yapıldı. 1878'de de sultan tarafından feshedildi.

Fakat niçin 52 İslam ülkesi arasında sadece Türkiye bu mutlu evliliği geliştirmekte başarılı oldu? Tarihçi Bernard Lewis aşağıdaki sebepleri sıralıyor:

1- Türk demokrasi deneyiminin ömrü 150 yıl. Tunus ve Mısır 19'uncu yüzyılın sonlarından itibaren anayasal deneyimlere sahne olmasına rağmen bu deneyimler kısmî ve hızlıydı.

2- Türkiye emperyalist hegemonyaya boyun eğmemiş tek İslam ülkesi. Bu durum Türkleri ulusal kurtuluş ve bireysel özgürlük arasında önceliklerde bir karışıklığa veya karıştırma yapmak zorunda bırakmadı.

3- Türk demokratik kurumları yenilgiye uğramış Arap ülkelerinde yaşandığı gibi dışarıdan gelen işgalciler tarafından dayatılmadı. Aksine özgür ve bağımsızlığa sahip bir kararla neşet etti.

Sebepler gerçekten güçlü; ancak Türk ve Arap tarihlerinin farklılığının halkçı tercihler diye nitelenerek orada demokrasinin ve burada diktatörlüklerin gelişimiyle sonuçlanması gerekmiyor. Zira hiçbir halk kendi geleceğini belirleme hakkı verilirse özgürlüğünün ayaklar altına alınmasını kabul etmez. Evet, demokrasiye götüren yollar Britanya'da barışçıl yolla veya Fransa ve ABD'de olduğu gibi devrimler şeklinde farklı olabilir. Fakat bütün yollar nihayetinde aynı sona gider.

Türk anketi araştırılmaya ve incelenmeye uygun. Özellikle de aşırılıkçı eğilimlerin sivil toplumun kalbine uzanmasını durdurma noktasında demokrasinin oynadığı büyük rolle ilgili husus ele alınmalı. Bazı Arap hükümetleri bu türden eğilimlerin hastalıklarını taşıyorlar. Bırleşık Arap Emırlıklerı gazetesı El Halıç, 3 Hazıran 2009
 
Kaynak: Zaman