Türkiye demokrasisinin tökezlemesinden AB de sorumlu

Genelkurmay bildirisi, AB'den gelen olumsuz mesaj çerçevesinde değerlendirilmeli. Üyelik umudunun azalması, ordunun siyasi gücünü geri alma çabasının önündeki engeli kaldırıyor

Laik rejimin 'bekçisi' sıfatıyla, Türk generallerin AB projesi konusunda daha istekli davranması öngörülüyordu. Fakat teoriyle gerçek ayrı şeyler. Türkiye, AB üyeliğine kabul edilirse, bu dönüşümün ilk kurbanı ordunun siyasi hegemonyası olacaktır.

Generaller AB üyeliğinin ilk şartlarından birinin, iktidar organının askere değil de hukuka bağlılılığı olduğunun farkında. Dolayısıyla Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesi, askerin demokrasi üzerindeki vesayetinin sonu anlamına gelecek. Peki AB, tüm şartları yerine getirse bile Türkiye'nin üyeliğine izin verecek mi? Birkaç yıllık inziva sonrası generaller şimdi, seçilmiş hükümete 'siyasi adalelerini' göstermek için çıkageldi.

AKP hükümeti AB üyeliğine yönelik çabalara yoğunluk vererek özgürlüklerin genişletilmesi, güvenlik organlarının sınırlandırılmasına dair reformlar yaptı. Bu durum askerlerin siyasete müdahale gücünü azalttı ve demokratik ilkeleri görülmedik biçimde derinleştirdi. AB 2004'te üyelik müzakerelerine başlama kararı aldığında da demokratik sistem güçlendi. Fakat AB o günden beri bu üyeliğe izin verilmeyeceğine dair mesajlar gönderiyor. Fransa ve Almanya'nın bunu açıkça ifade etmesi sonrası, reddin dini ve kültürel etkenlere dayandığı kesinlik kazandı.

Bu olumsuz gelişmelere binaen Türkiye içinde iki tepki belirdi. Öncelikle, AB üyeliğine yönelik istek yüzde 70'ten 30'a geriledi. İkincisi, generaller ordunun siyasi geleceğine güveni geri aldı.

Bu durum da cumhurbaşkanı krizinde görüldü. Generaller ordunun anayasa ve demokrasinin üstünde olduğunu AKP'ye hatırlatmak için 'kışlık pansiyon'larından çıktı.

Bunlardan çıkarılacak sonuç, sorunun Avrupa'yla ilgili bir boyutu olduğu yönünde: Buna göre, Avrupa Türk demokrasisinin tökezlemesinde doğrudan sorumlu.