Türkiye bu işin içinden demokrasiyle çıkmalı

Adaylığı Kemalist yapıya meydan okur nitelikte olsa da, Gül gibi bir İslamcının Kemalist geleneği kesintiye uğratmadan cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturması mümkün. Soruna demokratik bir çözüm bulmak Türkiye'nin çıkarları açısından son derece önemli.

Türkiye'nin siyasi geleceği hassas dengede. Krizin nedeniyse, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi. Gül, mecliste çoğunluğa sahip olan ve normalde cumhurbaşkanı adayının seçilmemesi için bir neden görmeyen yeni İslamcı AKP'nin kurucularından biri. Cuma günü bu olasılık Türk ordusunu, Gül'ün seçilmesini endişeyle izlediklerini açıklamaya itti.

Soğukkanlılık şart

Türk ordusunun sivil hükümeti devirmeye yönelik tehdidi, hem AKP hem de AB'den uyarılar gelmesine yol açtı. Dün İstanbul'da, iki hafta önce Ankara'da yapılan aynı büyüklükteki gösteriyi aratmayan ve 300 binden fazla insanın yürüdüğü bir miting düzenlendi. İstanbul'daki göstericiler üç şey için sesini yükseltti: Şeriata da darbeye de karşı çıktılar
ve tam demokratik bir Türkiye çağrısı yaptılar.

Ne var ki Türkiye'nin bunların üçünü bir arada tutma becerisine sahip olup olmadığı meçhul.

AKP'nin yaklaşık beş yıl önce Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde seçilmesinden bu yana, cumhurbaşkanlığı görevini kimin üstleneceği sorusu, Türkiye'deki daha geniş çaplı değişikler açısından kritik bir siyasi mesele olarak ufukta belirmişti. Cumhurbaşkanlığı, devletin kurucusu Kemal Atatürk'ün laik ve Batı yanlısı mirasının cisimleştiği bir makam.

Şu anki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yetkisini birçok kez AKP'nin yasalarını ve atamalarını engellemek için kullandı. Ancak Erdoğan da Türkiye'deki güçlü ve yeni sosyal kuvvetlerin temsilcisi. Erdoğan, ezici bir destekle seçildi ve önemli büyüme sağlayan, AB üyeliği için çaba gösteren başarılı bir hükümeti yönetti; tamamlanmamış olsa da, AB yolunda
önemli reformların önünü açtı. Ordunun Erdoğan'ın seçilmiş hükümetine karşı harekete geçmesi için kabul edilebilir bir gerekçe yok.

Bununla birlikte, Gül'ün adaylığı Kemalist yapıya doğrudan meydan okur nitelikte. Gül, dini ve toplumsal bakımdan muhafazakâr. Eşi Hayrünnisa, devlet kurumlarında yasak olan İslami başörtüsünü takıyor. Fakat Gül, Anayasa'yı korumak ve ilkelerine riayet etmek adına doğru şeyler söylüyor. Her iki tarafın soğukkanlı davranması halinde, bir İslamcının Kemalist geleneği kesintiye uğratmadan cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturması yine de mümkün olabilir. Aslında Türk toplumu, şu anki kriz nedeniyle sanıldığı kadar kutuplaşmış değil. Buna karşın, son derece ciddi bir sorun yaşandığından kimsenin kuşkusu olmasın.

Sarkozy'nin seçilmesi İslamcılığı besleyebilir

Laik ordu geçmişte siyasete müdahalede bulundu ve bunu tekrarlayabileceği de ortada. Türkiye'deki Batı yanlıları AB tarafından geri çevrildi ve Fransa'da Türkiye karşıtı Nicolas Sarkozy'nin cumhurbaşkanı seçilmesi, Türkiye'nin tecrit halini ve İslamcılığı daha da besleyebilir. Irak'ta ortaya çıkmakta olan özerk Kürdistan'a karşı Türk düşmanlığı da güvensizlik yaratıyor. Bu soruna barışçıl ve demokratik bir çözüm bulmak Türkiye'nin kendi çıkarları açısından büyük önem arz ediyor. Fakat bu Avrupa'nın da paylaştığı bir çıkar.