Amerika'nın kültür ve finans merkezi olan New York bir başka özelliği yüzünden her yılın belli bir döneminde sâkinlerine çile çektiriyor. Birleşmiş Milletler (BM) de New York'ta ve her yıl bu sıralarda yapılan genel kuruluna bütün ülkeler en üst düzeyde katıldıkları için eylül ayı sonlarında on gün boyunca kent tam bir cangıla dönüşüyor.
Hayatın ne kadar zorlaştığını gözünüzün önünde canlandırabilmeniz için arkanıza yaslanıp bir düşünün: Herbiri ülkesinin cumhurbaşkanı veya başbakanı olan 100'ün üzerinde insan, yanlarında genellikle dışişleri bakanları da olduğu halde New York'talar... Tek bir cumhurbaşkanının hareketinin kendi ülkesinde yol açtığı kaotik ortam, New York'ta en az 100'le çarpılacak bir etkiye sahip...
Bereket Amerikalılar BM'ye evsahipliği yaptıkları yarım asrı aşkın süre boyunca bu durumun üstesinden nasıl gelineceğini de öğrendiler. Manhattan'da çalışan veya yaşayan New York'lular her yılın on günü çıldırmıyorlarsa, bunu, uzun yılların deneyimine borçlular.
Ülkelerin heyetleri için BM'deki eylül randevusu uluslararası ilişkilerini sağlamlaştırma vesilesi de oluyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül burada kaldığı süre içerisinde toplam 38 ülkenin lideriyle ikili görüşme yapmış olacak. Dışişleri bakanı iken oluşturduğu dostluklarının sonucu olarak, buluşma trafiği en yoğun devlet başkanlarının ilk sıralarında yer alıyor Abdullah Gül. Türkiye'nin yeni dönem özelliklerini merak eden kuruluşların hepsinin davetini kabul edemediği için Dışişleri Bakanı Ali Babacan da en az onun kadar faal. Gül-Babacan ikilisi için ayrı ayrı hazırlanmış görüşme programları etkileyici...
Türkiye'nin geniş bölgesinde ilgilenmediği hemen hemen hiçbir uluslararası sorun yok gibi. Filistin sorununda âdil bir çözüm için taraflar arasındaki itibarını kullanırken, Suriye'yi de denklemin içerisine çekmede önemli bir rol oynuyor. İran üzerinde yoğunlaşan hasmane niyetlere karşı uyarıcılık görevini de aksatmıyor Türkiye. Afganistan'da ISAF bünyesinde asker bulundurmakla yetinmiyor, Pakistan ile birlikte kalıcı çözümün de peşinde koşuyor.
Kafkaslar da Türkiye'nin ilgi alanında. Rusya ile Gürcistan ihtilâfında uzaktan bile fark edilen yapıcı bir rol oynadı Türkiye; bir platform oluşturarak yeni ihtilâfların patlamamasını sağlamanın derdinde. "Önce sen kendi ihtilâflarını hallet" demeye hazırlananların ellerini böğründe bırakmak için Ermenistan ile yakınlaşmayı da ihmal etmiyor. Bu yakınlaşmayı daha sağlıklı bir zemine oturtmanın tek yolu, Ermenistan'ın Azerbaycan'la olan Yukarı Karabağ sorununda çözümü zorlamak; bir yandan da o zorlamada itici güç olma çabasında.
Dünyanın bugün geldiği noktada çatışmacı ortamı 'uygarlıklar ittifakı' haline dönüştürmede de inisiyatif Türkiye'nin elinde.
Uluslararası câmia Türkiye'yi hep sorunların odağı bir ülke olarak tanıdı. Amerika da, BM ile birlikte, o sorunların ortadan kalkması için az devreye girmedi. Kıbrıs konusunda BM'nin kaç plan eskittiğinin, ABD'nin kaç özel temsilci atadığının kaydı herhalde bir yerlerde vardır. Darbeler, ekonomik krizler, insan hakları ihlâlleri... "Türkiye" denildiğinde ilk akla gelen 'sorunlu bir ülke' oluşuydu hep...
O günler artık geride kaldı ve Türkiye'nin siyasi liderleri BM genel kurulu vesilesiyle bulundukları New York'ta, ikili görüşmeler yürüttükleri muhataplarına, "Sizin için ne yapabiliriz?" sorusunu sorabilecek özgüvene sahipler bugün. Düşünce üreten kuruluşlarda yanlışlıkları yüzünden hesaba çekilme dönemi bitti Türkiye'nin; uluslarası ihtilâfların ortadan kaldırılmasında etkili olmak için hangi unsurları kullandığı konusunda başkalarına akıl verme noktasına geldi Türkiye.
Bu azim, özgüven ve hız kesilmemeli.
Kaynak: Yeni Şafak