Türkiye-Azerbaycan ilişkileri üzerine

Uluslararası ilişkilerde bir olgu veya bir gerçeği anlamak için onun tarihini sahih kaynaklardan incelemek oldukça önemlidir.

Yalnız bu yoldan söz konusu gerçeğin mahiyeti ve niteliğinin idrakine varmamız mümkün olabilir. Bir olgu veya gerçeğin mahiyeti kavrandıktan sonra onunla ilgili objektif yorumlar yapılabilir, rasyonel düşünceler üretilebilir ve akılcı adımlar atılabilir. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini de bu kapsamda değerlendirmek daha doğru olur kanımca. Söz konusu ilişkilerin tarihinin, kapsamının, niteliğinin veya mahiyetinin irdelenmesi ve kavranmasının, hayatın her alanında iki ülke arasındaki ilişkilerle ilgili durumlarla karşılaşıldığında yolumuza bir ışık tutacağı kanaatindeyim.

İlk olarak şu önemli hususu belirtmekte fayda görüyorum: Türkiye-Azerbaycan ilişkileri herhangi iki devlet arasındaki ilişkilerden çok farklıdır. Öncelikle ulusal özellikler açısından yaklaşıldığında iki ülkenin benzer değil, aynı ulusal özelliklere sahip olması, bu ilişkinin uluslararası alanda özel olduğu, klasik realizm kapsamında fayda amaçlı olmadığı sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla iki ülke arasındaki ilişkilerin dönemsel konjonktürlerden etkilenmesi düşünülmemelidir.

Türkiye'nin, bağımsızlığını 1991'de yeniden kazanan Azerbaycan'ı tanıyan ilk devlet olması, Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanmış önemli antlaşmalar, Azerbaycan'ın Türkiye'de ve Türkiye'nin de Azerbaycan'da olan yatırımları birer yakınlık göstergesi olarak görülmelidir. Lakin, ilişkilerin düzeyi her alanda olması gerekenden geride, yani potansiyelin altında görülmektedir. Bu durum bize harekete geçirici sinyaller vermektedir.

Öncelikle her iki toplumda da ülkelerin iyi bilinmesi oldukça büyük önem taşımaktadır. Bunun için bizlerin omuzlarına büyük bir görev düşmektedir. Azerbaycan'ın bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de petrol ve doğalgaz ülkesi olduğu bilinir, fakat Azerbaycan'ın Doğu'nun ilk cumhuriyeti olduğunu ve Doğu'da ilk operanın Azerbaycan'da olduğunu çok az insan bilir. Bir örnek daha: Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde nüfusun çoğunluğunun Azerbaycan vatandaşı Ermenilerden ibaret olduğu bilinir, fakat oradan Azerbaycan Türklerinin yakın tarihte nasıl bilinçli bir şekilde göç ettirilerek oraya Ermenilerin yerleşmesinin sağlandığını çok az insan bilir. Aynı politikanın şu an Ermenistan toprakları sayılan Zengezur bölgesinde yaşayan Azerbaycan Türklerine uygulandığını acaba herkes biliyor mu?

Günümüz uluslararası sistemin temellerinin atıldığı 20. yüzyılın başlarına gidersek, yine bölgede Azerbaycan-Türkiye arasında doğal yakınlığı görürüz. Hatta bu işbirliğinde Gürcistan'ın da olduğuna şahit oluruz. Yani bugün bölgesel çapta büyük projeler Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında sık işbirliğinin sonucu olarak meydana çıkmıştır. Bu sıkı işbirliğinin kökü, aslında bu üç ülkenin halklarının 20. yüzyılın başlarındaki işbirliğinde yatmaktadır. Ermenistan o zaman da bölgede oyunbozuculuğundan dolayı yalnızdı, şimdi de. O zaman da "Büyük Ermenistan" hayalleri ile yaşamaktaydı, şimdi de. O zaman da bölgede istikrarsızlık kaynağı idi, şimdi de. Yani Ermenistan'da bir değişiklik yok ve müsamaha gösterildiği müddetçe olacağını da beklemek çok anlamsızdır. Ermenistan doğası gereği etrafını kendine uydurma gayreti içinde. Ermenistan, bir devlet olarak kendi politikalarını gözden geçirerek ve yanlış-doğru muhasebesi yaparak doğruları kabul etmek olgunluğuna daha erişmedi. Uluslararası ilişkilerde hiçbir devletin "hırçın çocuk dokunulmazlığı" yoktur ve olmamalıdır. Bunun böyle bilinmesi Uluslararası Adalet'in sağlanmasına büyük katkılar sağlar.

Konunun aslına dönecek olursak, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bizi "Biz" yapan değerler üzerine kuruludur. Bu değerlerin kıymetini iyi bilmeli, gözümüz gibi korumalı ve gelecek nesillere aktarmalıyız. Unutmayalım, Türkiye Azerbaycan'a, Azerbaycan da Türkiye'ye çok lazım.

Kaynak: Zaman