Türkiye, Avrupa ile Yakındoğu arasındaki bağlantıdır

Otoriter rejimlere karşı yükselen ayaklanmalar tüm Arap dünyasına yayılırken Avrupa Birliği geleceğini ve dünyaya vereceği imajı içeren bir stratejik tercih karşısına yerleşti. Avrupa Akdeniz havasında ve uluslararası sahnede nihayet ağırlığını koymak fırsatını yitirme pahasına Türkiye'nin adaylığını reddetmeyi sürdürecek mi?Yoksa bu ülkeyle ortak tarihini belirtme cesaretini göstererek diğer Akdeniz ülkelerine, Kuzey Afrika, Yakındoğu ya Ortadoğu'dakilere güçlü bir mesaj verebilecek mi?

Türkiye Akdeniz'de geleneksel olarak Müslüman olan tek demokratik cumhuriyettir. Türkiye böylece harekete geçmiş olan ve demokrasi, insan haklarına saygı talep eden Arap ülkelerindeki sivil toplum için bir "ilham kaynağı" oluşturmaktadır. Bu özel rolün Türkiye'nin Avrupalı olma eğilimi ve aday statüsüyle hiçbir ilgisi yok diyemeyiz. Ekonomik açıdan dinamik, siyasî açıdan bağımsız ve bölgesinde güçlü, Avrupa Birliği'nin içinde bir Türkiye, üyelik görüşmeleri bir çıkmaz içinde olsa bile, geçiş sürecindeki tüm bu ülkeler için bir ilham kaynağıdır.

Paylaştığımız sorumluluklar ağır. Eğer gösteri yapan halklar toplumlarının geleceği için özgürce seçim yapacaklarsa, Avrupa projesinin, tıpkı Türkiye'nin demokratikleşmesi sözünü tamamlamasının gerekli olduğu gibi, bir demokrasi sözü oluşturması her zamankinden daha fazla gereklidir. Azınlıkların geniş ölçüde dışlanmaya tabi tutulduğu bir Avrupa'da Türkiye'nin üyeliği Avrupa Birliği'nin kendi içine ve tarihine kapanmış bir Hıristiyan kulübü olmadığını hatırlatmak için derin ve uzun zamandan beri beklenen bir işaret görevini görecektir. Türkiye'nin AB'ye girişiyle sadece eski ortak tarihin yeniden bulunması değil büyük düşünen bir Avrupa projesinin yeniden bulunması söz konusu olacaktır.

AB kendisi hakkında kuşkularının olduğu, Türkiye'nin de perspektif eksikliğinden dolayı AB'ye üyelik isteğini sorguladığı bu zamanlarda Türkiye'nin üyeliğini de sorguluyor. Türkiye'nin üyeliğinin ortaya çıkardığı sorular kendinden kuşkulanan AB açısından semptomatiktir. Ancak Türkiye'nin önemi, AB'yi düşünme ve uzun vade için projeler yapma konusunda üye ülkelerin yetersizliklerini gösteren bir örnek olmakla sınırlı değildir. Bu toplum, ekonomik, kültürel ve entelektüel kaynaşma içinde kendisinin ve potansiyelinin bilincine varmış genç bir toplumdur. Avrupa Birliği bitmek bilmeyen ayak sürümelerle Türkiye'ye kesin olarak Avrupa projesinden uzaklaştırmadan önce üye ülkeleri adaletsiz bir görüşme sürecinde affedilmez bir kararla üyeliğin kabul edilmemesinin bedelini şimdiden hesaplamaya davet ediyoruz: Güvenilirliğin yitirilmesi ile hayal kırıklığı arasında bu hatanın AB'nin bölgedeki geleceği üzerinde ağır bir yük olacağı kesin diyebiliriz. Türkiye'nin üyeliğine en sert biçimde karşı çıkan ülkenin ona en çok benzeyenler olması ironiktir. Fransa ve Türkiye aynı laiklik, devlet -güçlü ve merkezi- anlayışına ve önemli jeostratejik hırslara sahip.

İç politika yüzünden AB'nin güvenilirliği ve karar verme kapasitesi tek yanlı olarak üye ülkeler tarafından sorgulanıyor. Bu Avrupa projesi için kabul edilemez, ortağımız karşısında kabul edilemez ve AB'nin özellikle insan hakları alanında yürüttüğü politikalara bakıldığında muğlaktır. Şüphesiz Türkiye Avrupa Birliği'ne üye olmak için daha birçok önemli aşamalardan geçmeli: Kıbrıs sorunu her iki taraf için de adil olacak şekilde çözülmeli, kadın hakları, azınlıklar, basın özgürlüğü ve adalet sisteminin bağımsızlığı güçlendirilmeli ve Kürt sorunu çözülmelidir. En son gerçekleştirilen anayasa reformları son derece başarılıdır, yeni reformlar da özellikle yurttaşlığı etnik-mezhepsel unsurlara dayandırmaktan vazgeçen yeni bir sivil anayasaya ulaşmak için sürdürülmelidir. Avrupa Konseyi, bu olumlu atılımı sahipleneceğine ve eşlik edeceğine, Fransa ve Kıbrıs etkisiyle hoşgörüsüz bir kapalı yaklaşım içine girmiş durumda. Avrupa, topluluk müktesebatı hakkında görüşmelerde kararlı görünmelidir ancak süreci engelleyemez, sürece engel olan bu iki üye ülke de, bu yıldan başlayarak yeni başlıkların açılmasına izin vermelidir.

Umalım ki AB, içinde bulunduğumuz bağlamda Akdeniz'in güney kıyılarındaki ülkelerin isteklerini hesaba katmayı ve onlara gelişme, istikrar, refahın gereksinimlerini karşılayabilecek bir ortaklık önermeyi başarabilsin. Birlik içinde yerini almış bir Türkiye kendi içine kapanma riski taşıyan Batı ile, daha kat etmesi gereken çok yol olan ama onsuz AB'nin bir geleceğe sahip olamayacağı, hareketli ve genç Kuzey Afrika arasındaki birleşme çizgisidir.

Hélène Flautre AB-Türkiye Karma ParlamentO Komisyonu Eşbaşkanı

Bernard Soulage AB BÖLGELER KOMİSYONU üyesi, TÜRKİYE ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI

Le Monde 22 Nisan 2011

Kaynak: Zaman