Türkiye Arap kuşkusunu hak etmiyor

ABD Başkanı Barack Obama İspanyol gazetesi Corriere della Sera’yla söyleşisinde AB’yi, üyeliğini kabul etmediği Türkiye’yi Batı dışında koalisyonlar aramaya sevk ettiği gerekçesiyle kınadı. Obama, ‘ABD’nin, AB’nin Türkiye’yi kabul etmesinin akıllıca olacağını düşündüğünü’ belirtti. ABD başkanı, “Türkler Avrupa ailesinin bir parçası olduklarını hissetmezse, bu durumun başka yerlerde koalisyonlar ve bağlantılar arama çabasıyla son bulması doğaldı” diye konuştu.

Obama’nın ‘başka bağlantılara’dan neyi kast ettiğini anlamak zor değil. Zira ABD Türkiye’yi önemli bir müttefik ve birçok güç unsurundan beslenen bir ülke olarak görüyor. Bu nedenle Ankara’nın, dikkatini Araplara veya İrana çevirmesi yerine Batı kampı içinde olmasını istiyor. Washington Türkiye ve İsrail’i krizi aşmaya, ‘Özgürlük Filosu’na saldırısı öncesinde bile kötüleşen ilişkileri düzetmeye teşvik ediyor.

Halifelik dönecekmiş!
ABD, Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırma noktasında yalnız değil. Avrupa’daki bazı çevreler de benzer görüşleri tekrarlamaya ve Ankara’nın Avrupa içinde kuşatılması yönünde çağrı yapmaya başladı. İtalya dışişleri bakanı AB’nin ‘Türkiye’yi kendisine çekmek yerine Doğu’ya iterek hata yaptığını’ belirtti. İsrail de kendi açısından Türkiye’yle krizi kontrol altına almaya, Başbakan Benyamin Netanyahu’yu koalisyonu kaybedip Türkiye’yi ‘Arapların ve İran’ın kucağına’ attığı konusunda uyaran birçok sesin yükselmesinin ardından ilişkileri onarmaya çalışıyor.

Peki Türkiye’nin bölgeye yönelik eğilimleri karşısında Arap dünyası ne yaptı? Araplar arasında, yeni Türk rolünü yatırıma dönüştürmek yerine bu eğilimlerden kuşku duyan birçok ses yükseldi. Bazıları sanki Arap dünyası hiç değişmemiş gibi, ‘Osmanlı ruhu’nun dönüşünden dem vurdu. Türki-ye’nin bölge sorunlarıyla ilgilenmesi, Osmanlı halifeliğinin dönüşü ve Türk hâkimiyetinin dayatılması anlamına gelecekmiş...

Birçoklarına göre de, Türkiye bölgenin sorunlarını, kendi çıkarlarını desteklemek ve Avrupalılara ‘siz bizimle mücadele ederseniz biz de sizin hoşunuza gitmeyecek şekilde Doğu’ya yöneliriz’ mesajını vermek için kullanıyor. Fakat bu sav doğru olsa bile, çıkarlar buluşuyorsa bizi mevcut Türk eğilimlerinden yararlanmaktan alıkoyan ne? Zira bütün uluslararası ilişkiler çıkarlara dayalıdır. Türkiye çıkarları olan bir ülke; Filistin sorununa destek vermesini veya abluka altındaki Gazze halkının sıkıntısına ışık tutmasını kabul etmemiz için bir Arap ülkesi haline gelmesini isteyemeyiz.

Filistin Arap sorunu değil
Bizler esasında Filistin sorununu Arap ve İslam sorunu olarak gördük. Bugün niçin İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi bir ülkenin bu sorun konusunda rol oynamasını veya harekete geçmesini reddediyoruz? Üstelik İKÖ’ye Kahire doğumlu Türk Profesör Ekmelettin İhsanoğlu başkanlık ediyor.

Bazıları da Türkiye’ye dair şüpheleri, bu ülkenin İsrail’le olan sağlam ilişkileriyle ve mevcut gerginliğin geçici olmasıyla gerekçelendiriyor. Fakat bu durum Arapların Türkiye’yi İsrail’in kucağına döndürmek için İsrail’e destek olmasını gerektirmez.

İsraillilerin Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı en tehlikeli isim olarak görmesine, büyük bir kampanya başlatmasına ve kışkırtıcılıkla suçlamasına rağmen ilişkileri eski haline döndürmeye çalışması dikkat çekici. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le çatışırken ve ‘Özgürlük Filosu’ saldırısı sonrası Netanyahu hükümetiyle krizi körüklerken sergilediği davranışlarından şüphe etme ve bu adama saldırma noktasında İsraillilerle buluşacak mıyız?

Korkacak bir şey yok
Bazı Arap çevrelerinin Türkiye’nin son hareketlenmelerine hegemonya girişimi olarak kuşkuyla bakması abartılı. Zira Türkiye güneye dönse bile AB hayalini ve çabasını bırakmış değil. Bu konu davranışlarına birçok sınırlama getiriyor. Obama‘nın da gördüğü şey tam olarak bu. Bu nedenle Avrupalıları Türkiye’yi uzaklaştırmak yerine ‘kuşatmaya’ davet ediyor. İsraillilerin de gördüğü bu. Bu nedenle Ankara’yla ilişkilerini onarmak için Batı’nın desteğini almaya çalışıyorlar.

Arapların çıkarı Türkiye’yi eleştirmek, her adımından şüphe ederek kapıları yüzüne kapatmak ve onu başka yerlerde dostluklar aramaya sevk etmek yerine, Türk politikasında hali hazırda meydana gelen ‘kıvrılmayı’ ve bölge sorunlarına yönelik Türk ilgisini kullanmakta yatıyor. Türkiye önemli bir devlet ve Arap ilişkilerinin gelişimine olan ilgisi, bölgedeki dengelerin Arap sorunlarına yarayacak şekilde düzenlenmesine destek olacaktır.

Güçlendirilebilecek birçok ortak nokta ve karşılıklı çıkarlar söz konusu. Fakat sorunumuz şu: Sorunlarımızı desteklemek için el uzatandan bile aşırı derecede korkuyoruz. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 14 Temmuz 2010)


Kaynak: Radikal