Türkiye-AB soğukluğu tırmanacak

Bu hafta sonuna doğru Avrupa Konseyi Türkiye hükümetine, gümrük birliği anlaşması uyarınca havaalanlarını ve limanlarını Kıbrıs Rumlarına açmayı kabul etmeme tutumunu gözden geçirmesi için baskı yapacak. Bu bir miktar gerilime yol açabilir, fakat Türkiye'nin AB'yle üyelik müzakereleri resmi olarak askıya alınmayacak veya daha sert önlemlerle iyice içinden çıkılmaz hale gelmeyecek.

AB liderleri gerilimi artırmamak ve Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasında adanın 35 yıllık bölünmüşlüğünü sona erdirmeyi hedefleyen BM destekli barış görüşmelerine zarar vermemek konusunda temkinli. Buna ek olarak, AB'nin Ankara'ya yönelik daha fazla bir şey yapmasına da gerek yok.

Üyelik müzakereleri süreci ivmesini neredeyse tamamen yitirmiş durumda ve gerek Türkiye gerekse AB'yi etkisi altına alan ters siyasi koşullar göz önüne alındığında, 2010'da da bir sıçrama olmayacağı muhakkak. Türkiye ve AB arasında hâkim olan mevcut ilgisizlik devam ederse, Ankara'nın üyelik müzakereleri kaçınılmaz olarak durma noktasına gelecek, bu da gelecek yıl Türkiye'yle AB arasında daha belirgin bir çatlak oluşması riskini artıracak.

Kıbrıslı Rumlar acil görmüyor
Türkiye'nin AB süreci açısından kilit mesele, müzakelerin Eylül 2008'de başladığı, fakat pek az ilerleme kaydedildiği Kıbrıs. 2010 baharına dek bir anlaşmaya varılmaması Türkiye-AB müzakerelerinde topyekün çöküşe neden olabilir. Kıbrıs Rum tarafında bir aciliyet hissiyatı görmek pek mümkün değilse de, bağımsızlığı uluslararası alanda tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Nisan 2010'da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi hemen herkes tarafından yeniden birleşme görüşmeleri için gayrıresmi bir son tarih olarak görülüyor.

Bir anlaşma olmaksızın mevcut cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat nisanda koltuğunu yitirebilir ve yerine anlaşmaya daha mesafeli bakan bir isim gelebilir. Bu da zaten müşkül durumdaki müzakereleri daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bu arada AB'nin Türkiye'yi kabul etme taahhüdü belirsizliğini korudukça, Ankara'nın bölünmüş adayla ilgili bir anlaşmayı nasıl kabul edebileceğini kestirmek de güç.

Türkiye içindeyse, AB üyeliği AKP liderleri için bir öncelik değil; zira şu sıralar ülkenin dış politika alanını Avrupa'nın ve geleneksel Batılı müttefiklerinin ötesinde, Ortadoğu, Rusya ve Kafkaslar'a genişletmeye çok daha fazla odaklanmış durumdalar.

Bu politikanın amacı Türkiye'yi, ülkenin coğrafi konumuna, Osmanlı mazisine ve büyük ekonomik gücüne dayanarak, bölgesel bir aktör olarak konumlandırmak. Fakat bu dış politika yöneliminin Türkiye'nin AB arzuları üzerinde pek az etkisi var.

Türk hükümeti ve AKP yetkilileri şu inancı paylaşıyor görünüyor: Yakın çevresinde hevesli bir nüfuz sahibi olarak konumunu pekiştirmekle Türkiye AB'yle üyelik müzakerelerinde de elini güçlendirecek. Bu inanç son derece kusurlu, zira AB potansiyel bir enerji nakil güzergâhı olarak stratejik öneme sahip ve yakın çevresinde diplomatik gücü artıyor diye reformlar konusunda Türkiye'ye en ufak taviz vermeyektir. Daha da kötüsü, AB artık AKP liderliği tarafından kendisine oy kazandıran bir koz olarak görülmüyor, çünkü Türk kamuoyu üyelik müzakerelerinin olumlu sonuçlanacağına inancını kaybetmiş durumda.

AB'nin kendisi de suçlu
Bilhassa Fransa ve Avusturya olmak üzere belli AB ülkeleri de aynı derecede suçlanabilir konumda, zira üyelik müzakerelerinin nihai sonucuyla ilgili olumsuz mesajlar göndererek ve bazı siyasi başlıkların açılmasına izin vermeyen yeni engeller çıkararak AB'nin güvenilirliğine zarar veriyorlar. Bu dayatmaların (ki bunlar, Türkiye'yle Ekim 2005'te başlayan müzakereler için AB'nin ortaya koyduğu çerçeveyi ihlal eder nitelikte) diğer AB üyesi ülkeler tarafından da benimsenmesi, hasarı daha da artırıyor.

Sonuç olarak AB Türkiye üzerindeki nüfuzunun büyük bölümünü yitirerek, kendisinin şartlar koyması, Türkiye'nin de buna uyması şeklinde işleyen sürece zarar veriyor. 27 üyenin Türkiye konusunda ortak bir tutum belirlemeyi başaramaması göz önüne alındığında, birliğin Türkiye'nin üyeliğine yönelik resmen var olan taahhüdünü müzakerelerin başarıyla tamamlanması halinde nasıl yerine getirebileceğini kestirmek güç.

Türkiye'nin üyelik sürecinde devam eden Kıbrıs müzakerelerinden kaynaklı beklenmedik bir sıçrama meydana gelmedikçe, AKP veya AB muhtemelen Ankara'nın üyelik yolculuğunu canlandıracak büyük adımlar atmayacaktır. Şu an için her iki taraf da ileriye gitmekten ziyade süreci canlı tutmakla daha fazla ilgileniyor gibi görünüyor. Uzun vadede Türkiye ve AB arasındaki soğukluk, Türkiye'nin AB macerasını bir yavaş ölüm girdabına sürükleyerek, iki taraf arasındaki çatlağın daha kesin hale gelme tehlikesini artırabilir. (Avrasya Grup analisti, 8 Aralık 2009)

Kaynak: Radikal