Türk sosyal demokrasisinin krizi...

 

Türk sosyalistleri kriz içinde de, sosyal demokratları değil mi? Onların krizi daha derin bir kriz bile sayılabilir.

Ülkemizde kendisini sosyal demokrat olarak niteleyen hareket, asıl olarak Kemalist-devletçi bir hareketti. CHP, bir memur partisiydi. Buna 'okumuş'ların partisi, doktorların, avukatların, yargıçların, savcıların, mühendislerin partisi tarifi de eklenebilirdi. 'Okumuşlar'ın her zaman halkla aralarında bir mesafe bulunduğu da bir gerçekti. 'Okumuşlar'ın büyük bölümünün devlette çalışıyor, ya da en azından devlet kültürünü temsil eden meslekler icra ediyor olması, belki de onların 'devletçi' anlayışının zeminini oluşturuyordu. Benzer bir anlayışın sosyalistlerimizin bazı kesimlerinde görülmesi, ayrı bir yazı konusu olarak değerlendirilebilir.

CHP, 1960'lı yılların başında 'ortanın solu' diyerek yeni bir dil geliştirdi. 1972 CHP kurultayında Bülent Ecevit'in partinin efsanevi lideri İsmet İnönü'yü yenerek genel başkan seçilmesi CHP'nin sol söylemlerini güçlendirdi. Ecevit'in 12 Mart 1970 askeri müdahalesine karşı çıkması, CHP'nin geleneksel devletçi siyasetleri yerine 'halkçı'lığı öne çıkarması partide yeni bir rüzgâr yarattı. Ecevit, o yükseliş döneminde geleneksel Kemalist çizgi içindeki darbeciliği de reddetmişti.

Bu yeni durum halktan destek bulduğu gibi, CHP'nin Sosyalist Enternasyonal'e 1976 yılında üyeliğinin yolunu da açtı. Bu üyelik o günden beri devam ediyor. Ancak son yıllarda Deniz Baykal önderliğindeki CHP'nin izlediği siyaset, Sosyalist Enternasyonal'de eleştirilere neden oluyor, hatta CHP'nin üyeliğinin askıya alınacağı konuşuluyor. Dünyada sosyal demokrasinin önde gelen isimleri CHP'yi artık kendilerinden saymıyorlar.

***

Dış politikada Avrupa Birliği'den Kıbrıs sorununa bütün temel konularda geleneksel 'çözümsüzlük çözümdür' diyen anlayışın savunucusu olarak CHP öne çıkıyor. İç politikada ise demokratikleşme yönünde atılan adımların karşısında yine en büyük engel olarak CHP'yi görüyoruz. TCK'nın 301. maddenin değiştirilmesine karşı çıkan, Kürt sorunu-
nun barışçı çözümüne direnen, 1980 askeri darbesinin ortaya çıkardığı anayasal yapının değiştirilmesi taleplerine karşı, 'yapamazsınız' diyerek parmak sallayan bir CHP yönetimi ile yüz yüzeyiz.
Toplumun yüzde 20'lik bir kesimi (çoğunluğu Deniz Baykal'a lider olarak sempati beslemese de) bu çizgiyi kendisine yakın buluyor. Geçmişte dinci-milliyetçi kesimin ürettiği bir çok korkuyu bu kesim üretiyor: 'Misyonerlik' korkusu, 'Batı düşmanlığı', 'Fener Rum Patrikhanesi'nin iç yüzü' gibi sağcıların malzemelerini bugün daha çok CHP destekçisi kesim benimsiyor, kullanıyor. Aslı olan bir şeyin taklidi iş yapamadığı için de, milliyetçilikte ve dincilikteki tırmanışa rağmen, CHP güç kazanamıyor.
Örneğin 'insan hakları' bu kesime göre bir 'emperyalist oyunu' olarak görünüyor. 'Azınlık hakları' ülkemizi bölmek isteyenlerin çıkardığı bir yalan olarak değerlendiriliyor. Bu yeni değerlerin insanlığın uzun mücadeleleriyle elde edilmiş evrensel değerler
olduğunu bu kesime anlatmak mümkün değil.

***

Neden böyle oluyor? CHP eski tabanına geri mi döndü?
Yeniden durumdan memnun olmayan memurların partisi haline mi dönüştü? CHP, durumundan memnun olmayan, dünyadaki yeni gelişmeleri anlamayan ya da anlamak istemeyen, kısmen milliyetçi-muhafazakâr refleksleri olan ama bununla birlikte laikliğin elden gitmesi paranoyasını da yaşayan memurların partisi mi? Devletin egemenlik alanının daralması, bu kesimleri gelecek kaygısı içine mi soktu? Küreselleşmenin yol açtığı sınır ötesi dalga onların geleceğini tehdit mi ediyor? Bütün bunları yeniden düşünmek gerekiyor.
Bu süreç, Türk sosyal demokratlarını, evrensel anlayıştan tamamen koparıyor. Bu süreç onları toplumun değişimden pay alan geniş kesimlerinden de uzaklaştırıyor.

Öte yandan başarısızlık, kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan çevrelerde yeni arayışlara neden oluyor. Bu arayışlar şu ana kadar umut verici yeni bir seçenek ve örgütlenme yaratamadı.
Yeni bir döneme girdiğimiz bu süreç sosyal demokratlar açısından da yeni arayışları hızlandıracak gibi görünüyor...

Sosyal demokrasi için fikir üretmek ve çalışmak isteyenler, memur/avukat/mühendis vb. gibi düşünüp bürokrat gibi çalışmaktansa, filozof gibi düşünüp işçi gibi çalışmayı denemeliler bir kez de olsa.
Hem bir kez denemekten ne çıkar

Kaynak: Radikal