Türk modeli ama hangisi?

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hafta Kahire’ye yaptığı ziyaret Mısır’da artık iyice yerleşik bir fenomen haline gelen Türkofili’nin (bazıları Osmanlı manyağı olmak da diyor) zirvesiydi. Doğrusunu isterseniz Türkiye’ye hayran olmak için pek çok neden var. Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da nüfuzu bulunan bölgesel bir ekonomik güç üssü. Son yirmi yıl zarfında darbe hastası bir askeri diktatörlükten zinde bir demokrasiye doğru dönüşüm geçirdi. Çoğu Arap devletinin aksine, rejimi ayakta tutmanın ötesine geçen bir dış politikası var.

Tüm bunlar en çok da Erdoğan liderliği sayesinde gerçekleşti. Belediye başkanı iken siyasi mahkûmlardan biri oldu (İslamcı ve rejim karşıtı bir şiir okumaktan dolayı altı ay hapis cezası almıştı)  ama sonra dünyanın en başarılı İslamcı partisini kurdu – ki Türkiye’nin istikrarsız koalisyon hükümetlerine rağmen tam iki kez seçildi. Gazze saldırısında sivilleri hedef almasından ve Gazze’ye insani yardım götüren filoya düzenlediği baskında Türk vatandaşlarını öldürmesinden dolayı İsrail’e karşı durdu. Mısır’daki ayaklanma sırasında Hüsnü Mübarek’e açık bir mesaj gönderen ilk bölge lideri olduğunu da kaydetmelidir. 1 Şubat’taki konuşmasında “halkın sesine kulak vermelisiniz, kulak vermeliyiz…halkın değişim arzusuna tereddütsüz karşılık verin” demişti.

Bu sebeplerden dolayı ve bilhassa da İsrail’e karşı cesaret gösterisinden dolayı Mısırlı her bir yorumcu bugünlerde “Mısırlı Erdoğan nerede?” diye soruyor. Bana göre yanlış soru bu.

Birincisi, Erdoğan ülkesinin enerjik diplomasisinden sorumlu olduğu kadar – özellikle de hareketlerinin neticeleri olacağına dair İsrail’i uyarması – kötü olanlardan da sorumludur. Halkına karşı vahşice güç kullanmaması için Beşşar Esad’a verdiği ültimatomun ardından gitmeyişi veya İsrail’in doğu Akdeniz’de doğalgaz aramasını engellemek hakkındaki boş tehditleri bunlar arasındadır (söz konusu doğalgaz sahası Kıbrıs’la paylaşılıyor ki yaklaşık kırk yıldır çözülmemiş bir sorundur).

İkincisi, Mısırlı Erdoğan’a duyulan özlem, duruma yanlış teşhis koymak anlamını taşır. Erdoğan birdenbire Mısırlı olsa bile Mısır birdenbire Türkiye’nin dengi olmayacaktır. Erdoğan’ın eli iyi: Türkiye’nin bölgede ve bölge ötesinde ekonomik, askeri ve diplomatik nüfuzu var. Maalesef aynı şey Mısır için söz konusu değildir.

İstatistik kurumunun (CAPMAS) fakir kesimler arasında okuma-yazma bilmeyenlerin oranının son beş yıl zarfında arttığı haberine bir bakın. Gerçek şu ki Mısır, Mübarekçiliğin hasarlarını kapatana dek bir süre geçecektir. Eski başkanın bıraktığı Mısır dışarıdakilerin iyi niyetine oldukça bağımlıdır ve çöküş tehlikesi bir yana, ortakları üzerinde çok az nüfuzu vardır.

Üçüncüsü, Erdoğan farklı insanlar için farklı şeyleri temsil ediyor. Laikler ve Mısır seçkinlerinin çoğu nezdinde birlikte yaşayabilecekleri bir İslamcıyı temsil etmektedir – dünyevidir, müsamahalıdır ve siyasi felsefesi    “Kur’an anayasamızdır” mottosuna indirgenmez. Onların nazarında Türk modeli, demokratik –laik bir devlettir.

İslamcılar belki de onda kendi geleceklerini görerek Türkiye başbakanını memnuniyetle karşıladılar. Fakat Erdoğan ağzını bir açtığında, laikliği benimseme tavsiyesini kınarken buldular kendilerini. Onların Türk modelleri İslamcıların iktidarda olmasını vurgular ama İslamcılığın Türkiye anayasası olmadığını unuturlar ve İslamcıların seçilmesini mümkün kılanın laiklik olduğunu göz ardı ederler.

Amr Musa gibi sahneye çıkıp takla atmaya meraklı yanar döner Mısır cumhurbaşkanı adayları için ise bir devlet adamı olmanın göğsü yumruklamaktan fazla bir şey olduğunun can sıkıcı bir şekilde farkedilmesini temsil eder Erdoğan. (Amr Musa, Camp David için şöyle demişti: “Bu anlaşma hem gözden geçirilmelidir hem de dokunulmazdır.” Değil mi sayın Musa?) Tıpkı pek çok Mısırlının “ilahi inayetle” geldiğini düşündükleri Nasır’ın hasretini çekmeleri gibi Amr Musa da Atatürk’ü, kendi Türk modeli olarak alabilir. Bu tecrübenin kusurlu olduğunu ve farklı zamanda yaşadığımızı unutuyorlar.

Mısırlı generaller bile Türk modeli hakkında kafa karışıklığı yaşıyorlar: Şu an çok daha başarılı olanı değil de generallerin yönettiği 1980’leri tercih edeceklerdir muhtemelen. Erdoğan’ın ziyareti onlara yetersizliklerini ve sorumlu, güçlü bir devlet adamının üniformalı olmak zorunda olmadığını mahcup edici şekilde hatırlatıyordu. Mısır’ın araması gereken Türk modelinin Erdoğan’ın şahsiyetiyle hiçbir ilgisi yoktur. Ekonomik refah yaratmak için çokça çalışmakla ilgilidir. Güçlü önyargıların hüküm ferma olduğu anda bile hukukun üstünlüğüyle, hilesiz seçimlerle, insan haklarına saygı duymakla alakası vardır (Türkiye’nin Kürtlerle ilgili katetmesi gereken mesafe var).  Ve Türkiye’ye has bir şey de değildir. Ona demokrasi derler.

Kaynak: El Mısr el Yevm gazetesi

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı