Türk-Arap diyaloğu

Yaklaşık iki hafta önce İstanbul'da Türk-Arap diyaloğu yapıldı. Diyaloğun ortak gelecek inşası için pratik ve yararlı olması amacıyla taraflardan bazıları samimiydi, bazıları ise farklı kulvarlardaydı. Arap ve Türk akılları arasında farklılığın var olduğu açıkça görüldü. Taraflar, bilgi eksikliği ve açık vizyondan beslenmemekle birlikte gerçekçi bir diyaloğa hazır değiller.

Arap tarafı, Türk tarafının duymaya hazır olmadığı sorunları gündeme getirirken Türk tarafı konuşmaktan çok dinledi. Araplar çok konuştu, Türkler ise az konuştu. Bazı Arap katılımcılar, Türklerin ne istediğini anlamaksızın diyalog kurdu. Türk katılımcılar geldiler ancak Arapların ne istediğini bilmeden. Araplar, Türklerden çok kendileriyle diyalog kurdular. Verilen aralarda taraflar arasında hiçbir diyalog göremezdiniz. Her taraf içine kapanmış vaziyetteydi. Arap katılımcılar bütün oturumlarda hazır bulunurken bazı Türk katılımcılar tebliğini sunmak için geldi ve ortadan kayboldu.

16 yıl önce Beyrut'ta benzer bir Türk-Arap diyaloğu yapılmıştı. Fakat etkileşim büyük, diyalog çok ve konular daha önemliydi. Türkiye'nin uzun süre içine kapanması sonrası Araplara açıldığını söyleyenler yanılırlar. Türkiye, Araplara uzun zamandır açılıyor. Fakat kendi şartları ve çıkarları kapsamında. Bugün açılımı arttıysa öncelikle Arapların bunun için çalışması ve yaşanan boşluğu doldurması sebebiyledir.

2009'da İstanbul'da üç tür Türk-Arap buluşması gördüm. İlki Marmara Üniversitesi'nde taraflar arasındaki tarihsel ilişkiler etrafındaydı. İkincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasında ekonomik anlaşmaların imzalanması etrafındaydı. Üçüncüsü ise yukarıdaki Türk-Arap diyaloğuydu. Açıkça görülüyor ki; Türkleri başka bir Arap ülkesinden önce birinci derecede Irak ve Suriye ilgilendiriyor. Ortada gelişmiş ekonomik ve siyasî ilişkiler var. Fakat Türkler, toplarının sadece Irak ve Suriye'yi temsil eden iki sepete düşmesini istiyorlar.

Bu iki ülke, Türkiye ile güney sınırlara sahip ve Ankara'nın bu iki ülkeyle başka Arap ülkelerinden daha büyük çıkarları var. Bu denklemi Arap tarafı anlamadı veya anladı ancak Irak ve Suriye'nin coğrafik konumlarıyla rekabet etmek istemiyorlar.

Türkiye kendisine bölgesel siyasî roller arayabilir ancak temel hedefleri, büyük çıkarlar inşasından nasıl istifade edeceğinde saklı. Üç ülke Türkiye, Suriye ve Irak arasındaki su sorununun konunun önemi ve Türklerden önce Araplar için hayatîliği dikkate alınarak bir oturumda çözülmesini temenni ederdim. Katılımcılar su konusu hakkında 'yorumda' bulunmakla yetindi. Fakat bu konunun geniş bilgiler sunarak, bugün Türkiye'nin güneydoğusundaki tarım devrimine önderlik eden GAP projesine, Irak ve Suriye'nin sudan meşru olan paylarından istifade etmek boyutu etrafında eksiksiz bir tebliğ sunarak ele alınması aciliyettendi. Acaba GAP projesinin Suriye ile Irak arasındaki Fırat tarım adası için genişletilme imkânı var mıydı? Bu konu uzunca ele alınmadı.

Arap tarafı hayatî ve temel konuları ele almak ve her saniyeyi ortak bir gelecek inşa etmek için kullanmak amacıyla gelmedi. Aksine merkez stratejilerden konuşmak, Erdoğan ve İslamcı partisine kur yapmak ve hatta ordunun Türk siyasetindeki rolünü sorgulayarak Türkiye'nin iç işlerine müdahale etmek için geldiler. Araplar ideolojik konuştukları zaman Türkler onlara gerçekçilikle cevap verdiler. Türk büyükelçilerden biri Arap tebliğine ilişkin yorumunda 'Bizler bundan elli yıl önce sizin gibiydik ancak bugün daha gerçekçiyiz' diyordu.

Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Beyan Iraklı tarihçi, 9 Aralık 2009
 
Kaynak: Zaman