Türkiye'deki siyasi kutuplaşmalara grup isimleri bulmakta zorlanıyorum ama görebildiğim kadarıyla başkaları da aynı zorluğu paylaşıyorlar ve ortaya tuhaf durumlar çıkabiliyor.
İslamcı, siyasal islamcı, atatürkçü vs. gibi tanımlamaları oldum olası pek sevmedim, bu tanımlamaları kullananların da ne anlamda kullandıklarını pek bilmediklerini ben biliyorum, en azından seziyorum; bu durumun belki de temel nedeni bu kategorilerin mantıksal ve evrensel kategorilere tekabül etmemesi.
Bu zorluğu ben de yaşıyorum ve bu nedenden de yazımın başlığında kullandığım kategori isimlerinden, liberaller dışında pek mutlu değilim ama bizim ülkemizde bu kategorilerin kimlere tekabül ettiğini herkes anlıyor; liberal tanımlamasının ise zaten daha evrensel bir içeriği mevcut.
***
Türkiye'de çok uzun senelerdir kendilerini türbanlılar (zihniyet) ve kemalistler diye belki de çok doğru olmayan bir biçimde kategorize ettiğim iki grup arasında siyasal bir çatışma var; bu siyasal çatışmanın kökenleri mutlaka Cumhuriyet'ten yani Mustafa Kemal'den çok daha gerilere de gidiyor, yani bu çatışma ciddi sosyolojik temelleri olan bir çatışma.
Her iki kesimin de, türbanlıların da kemalistlerin de bu ülkede kökleri sanıldığından çok daha derin; bunu görmek için bu kesimlere ait ya da yakın insanların isim yapıları bile yeterli; AK Parti Genel Başkanı'nın adı Tayyip, milli görüş çizgisinin liderinin ise Necmettin iken CHP Genel Başkanı'nın adı Deniz, Genel Sekreteri'nin adı ise Önder.
Tayyip Bey'in eşinin ismi Emine, Deniz Bey'in eşinin ismi Olcay; bu örnekleri çevremize bakıp çoğaltabiliriz yani siyasal/kültürel ayrışmanın kökenleri öyle pek yeni değil, AKP ile başlamış hiç değil.
Bu iki kesim de bu toplumun içinden çıkmış, dün ve bugün olan ve yarın da mutlaka olacak kesimler, zaten olmaları da gerekiyor.
Bu kesimlerin temel sorunu birlikte yaşama fikrinin her iki kesimde de çok olgunlaşmamış olması; en azından çok yakın döneme kadar karşılıklı olarak olgunlaşamamış olduğunu söylemek çok yanlış değil ve bu, hadi bir biyoloji tabiri kullanalım, sembioz ihtiyacı bizim temel meselemiz.
Birlikte yaşama, sembioz aslında Türkiye için bir tercih bile değil, bir zorunluk; önemli olan bu zorunluğu iyi görmek ve kabullenmek.
Bu çerçevede liberaller hem ideolojileri gereği hem de belki sembioz zorunluğunu iyi gördükleri için zaten bu birlikte yaşama fikrine hep destek veriyorlar; ama bu arada da 'türbanlılar' diye kategorize etmeye çalıştığıım kesime daha yakın duruyorlar ve bu yakın duruş nedeniyle de kemalistlerden olmadık eleştirilere, hatta hakaretlere maruz kalıyorlar, yanılmıyorsam Emin Çölaşan'ın isim babalığını yaptığı 'liboş' tabiri böyle bir şey.
Liberallerin 'türbanlılar'-'kemalistler' ayrışması hatta dönem dönem kanlı hale gelen çatışmasında (1961 idamlarını unutmayalım) türbanlılarara daha yakın gibi durmalarının altında kanımca yatan temel neden türbanlı diye kategorize ettiğim kesimin sembioz fikrine yani bu birlikte yaşama güzel zorunluğuna şimdilik kemalist kesimden çok daha yatkın durmaları; oysa, kemalistler türbanlıları kamusal yaşamın dışında tutmak için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar ama bu çaba nafile bir çaba ve bir gün mutlaka duvara toslayacak.
Türbanlıların bu daha yakın durdukları sembioz, birlikte yaşama fikrine bir ilke gereği mi, yoksa geçici bir zorunluktan mı geldikleri en azından kemalist kesimin zihninde hala çok net değil ve meselenin netleşmemesinin kökeninde kemalistlerin saçma sapan homojen toplum tasavvurunun kusuru olduğu kadar türbanlıların kendileri gibi olmayanlarla diyalog sorunu da yok değil Türbanlılar arasında da mutlaka kemalistlerin kamusal yaşamda olmadığı bir dünya tasavvurunu benimseyenler var ama bu kesim daha azınlıkta duruyor; oysa kemalistlerin kahir ekseriyeti türbanlıları kamusal yaşamda görmek istemiyor.
Cumhurbaşkanı'nın ve Başbakan'ın eşlerinin türbanlı olması bu durumu değiştirmiyor zira kemalist kesim eline geçen ilk fırsatta zaten bu duruma savaş açmış durumda.
İçinde debelendiğimiz temel karmaşa bu iki farklı kesimin, yani türbanlılar ve kemalistlerin birlikte yaşama iradesinin zayıflığından doğdu; oysa yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye bu sembioza, birlikte yaşamaya tarihi, sosyolojisi açısından olumlu anlamda zaten mahkum.
Sayıları az olmakla birlikte bugün liberallerin ülkemizdeki mevcut kamuoyu etkinliği bu temel gerçeği çok önceden hem teorik hem pratik nedenlerden algılamış olmaları. Türkiye liberal demokratların çizgisine bir gün mutlaka gelecek; bu bir isteksel durum değil, toplumsal dengelerin olmaz ise olmazı, bunu iyi görelim.
Kaynak: Star