Seçimlere giden ilk Arap Baharı ülkesi Tunus, Şeriatın bazı rükûnları ile demokrasiyi birleştiren ilk Müslüman ulus olma yolunda ilerliyor olabilir pekâlâ. Amerikalılar böylesi bir gelişmenin önünde durmanın yollarını araştırmamalılar. Amerika’da hem seçilmiş yetkililer hem de medya, bir ulusun demokratik olması için kilise ve devlet ayrımı dâhil bizdekine benzer kurumları benimsemiş olması gerektiğini farzetmeye meyillidirler. (Amerikalılar savaş sonrasında Irak ve Afganistan anayasalarının yazılmasında kilit rol oynarken bu eğilim çok açıktı.) Tunus her ne kadar nispeten “modern” bir Arap devletiyse ve hatırı sayılır çapta laik nüfusa sahipse de siyasi mücadele yeni rejimin en azından bazı İslami kuralları ve gelenekleri uygulamaksızın yapıp yapamayacağı üzerinde değil Şeriat’ın ne kadarının icra edileceği üzerinde yürümektedir.
Yeni Tunus hükümetinin İslam’ı küçük düşürme amaçlı yayın yapmaması için medyayı sansürlemenin bir şeklini bulup uygulamaya koyması ihtimal dâhilindedir. Peygamber karikatürünün yeniden gösterime girmesini, Şeytan Ayetlerinin Tunus versiyonunu veya Tanrının insan sûretinde tasvirini görmeyi beklemeyin.( Bir animasyon filmi bu tabuyu ihlal ettiğinden dolayı ılımlı merkezde bile öfkeden bir ateş fırtınası estirdi geçenlerde.) Dahası, yeni Tunus anayasasının evlilik, boşanma ve miras gibi konularda erkeğe daha çok iltimas geçen geleneksel İslami görüşleri yansıtması da muhtemeldir. Aynı zamanda, yeni anayasasının hırsızların ellerinin kesilmesi, kamçı cezası ve zina eden kadınların taşlanması gibi - İslam’ın şedid dışavurumlarıdır - Şeriatın katı yorumlarını izlemesi de muhtemel değildir.
Amerikalılar İslamokrasiyi kabul etmeyi kolay bulabilirler şayet din ve devlet ayrımının Fransa ve ABD tarafından kabul edildiğini ama çoğu demokraside yerleşik dinlerin bulunduğunu hatırlarsalar. Devlet ve din kurumları arasında var olduğu söylenen duvara rağmen Amerikalı vergi mükellefleri Katolik Kiliselerinin, Yahudi dini örgütlerin ve daha pek çok dini kurumun aynî ya da nakdi olarak sunduğu sağlık ve refah hizmetlerinden yararlanıp büyük bir külfetten kurtulmaktadırlar. ABD’de ifade özgürlüğüne güçlü bir adanmışlık varsa da (diğer demokrasiler nefret söylemine karşı katı sınırlar uyguluyorlar) biz de birçoklarının anlamış olabileceği gibi ifadeye daha fazla sınır getiriyoruz. Bu yüzden de CBS televizyonu futbol şampiyonası sırasında yaşanan kıyafet azizliğinden dolayı 550.000 dolarlık ceza aldı; “Z” sözcüğünü [Zenci/Negro] kullanan veya yayın aracında bir şekilde ırkçı önyargı sergileyen bir muhabir yahut program sunucusunun işini kaybetmesi muhtemeldir.
Robert Merry’nin daha önce söylemiş olduğu gibi değerlerimizin istisnailiğini evrensel olduklarını varsaymaksızın kabul ederiz biz. Müslüman cumhuriyetlerin, Şeriatın bazı ılımlı rükûnlarını yönetimlerinin bünyesinde taşıyacaklarını kabul etmeliyiz.(Örneğin, yapılan anketlere göre Mısırlıların yüzde 60’ı Şeriat’ın ülkenin tek hukuk kaynağı olmasını istiyorlar; yüzde 25’lik bir kesim ise kaynaklardan birinin de Şeriat olması gerektiğini söylüyorlar.) Şeriat’ın şiddet içeren kısımlarından uzak durdukları müddetçe bu ülkelerin çalışabileceğimiz rejimler olarak vasıflandırılmak üzere turnusol testinden geçtiklerini düşünmeliyiz hatta ki aziz tuttuğumuz değerlerimiz istikametinde daha fazla gelişme olmasını tercih edip umarken bile.
Yazar hakkında: George Washington Üniversitesinde Profesör’dür. Eski ABD başkanlarından Jimmy Carter’ın danışmanlığını yapmıştır.
Kaynak: National Interest
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı