Tunus başarıyı nasıl yakalayacak?

Arap bölgesinde yaşanan bu müthiş değişim sürecinde, politik mücadeleye çoğu zaman yalnızca ideolojik bir mercekten bakılıyor. Yalnızca İslamcılar ve sekülerlerden oluşan karşı kutuplar arasında yaşanan bir tercih olduğu izlenimi yaratılıyor. Fakat bu çalkantılı dönemde Tunus’ta, Mısır’da Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de ve Libya’da yaşayan vatandaşların karşı karşıya kaldıkları asıl tercih İslamcılık ve sekülerlik arasında değil, demokrasi ve despotizm arasındadır.

Bu ikilik aynı zamanda, hem Tunus’taki hem de diğer Arap ülkelerindeki politik eğilim içerisinde önemli ölçüde var olan çoğulculuğu da gözden kaçırmaktadır. İslamcılar sadece farklı çeşitlere ayrılmış değiller, aynı zamanda geçtiğimiz yüzyıl içinde başka bir hâle evrildiler. Odaklandıkları birincil mesele dinsel özgürlüğü korumak ve baskı altında alınmış bir kimliği savunmak olduğu için, birçok İslamcı odaklandığı temel meseleleri ekonomik ve sosyal programlar olan ve bireysel hakları korumayı ve sosyal adaleti sağlamayı amaçlayan siyasi partilere katılıyorlar.

Benim kendi partim Nahda (Rönesans anlamına geliyor) için, Tunus’ta 26 Ekim’de yapılan milletvekili seçimleri, toplumda İslam’ın rolü ile ilgili değildi. İşsizlik, daha kapsamlı bir ekonomik büyüme, güvenlik, bölgesel gelişme ve gelir eşitsizliği sorunlarının; diğer bir deyişle, sıradan bir Tunuslu için önemli bir konu olan gündelik geçim meselelerinin üzerine düşmek için bir fırsattı. Nahda geçen ay, parlamenter seçimlerde, “Tunus’un Çağrısı Partisi”ne karşı yenilgiyi kabul ettiğinde, partimizin genel merkezindeki atmosfer hüzünlü değildi, aksine neşeliydi. Bu neşe, her şeye rağmen Tunus’ta demokrasinin zafer kazanmasına dair inancımızın bir göstergesidir.

Halkın egemenliği oy sandığı aracılığıyla kurabilmesi, 2011 devriminin ve Nahda Partisi’nin en önemli hedeflerinden biriydi. İkinci özgür ve adil seçimimiz, sonucu ne olursa olsun, Tunus’un uzun dönemdeki demokratik geleceğini güvenceye alabilmek için önemliydi.

Habib Burgiba ve Zeynel Abidin bin Ali, toplamda neredeyse son 50 yıllık bir süreçte, toplumda yaygın bir yozlaşmaya, muhalefetin baskılanmasına ve korkunç bir ekonomik geri kalmışlığa yol açtılar. Tunus’un demokratik dönüşümü, vatandaşların çıkarlarını koruyacak çeşitli kurumlar inşa etmeyi de içeriyordu. Nahda gibi İslamcıların; diyalog, işbirliği ve uzlaşmaya yönelik kararlılığı olmadan, Tunus, çalkantılı bölgedeki tek huzurlu bölge olma özelliğini devam ettiremez.

Fakat demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir. Nahda, Yunus Anayasa’sında tanımlanan, güçlü bir sivil otorite anlayışını desteklemektedir. Bu anlayışa göre devlet tüm özgürlüklerin ve hakların garantörüdür. Bu kumaş, temiz bir “Tunus’ta üretilmiştir” etiketi ile, demokratik bir dönüşümü başarılı yapacak olan şeydir. Ve bu reformcu İslam’ın katkılarını da içermektedir. Benim partim bu anlayışa bağlıdır ve 150 yıldan uzun zamandır İslam ve demokrasinin bir çatışma içerisinde olmadığını savunur. Bugün Tunus’ta bunun doğruluğunu kanıtlıyoruz.

Ülkemizdeki birçok politik spektrum, daha merkeziyetçi ve faydacı bir politikaya doğru evriliyor. Seçimleri “İslamcı/Seküler” ikili karşıtlığına indirgemenin hem bir yararı yoktur hem de bu indirgeme doğru değildir. Aslına bakarsak,“Tunus’un Çağrısı Partisi” dâhil olmak üzere, en seküler partiler, herhangi bir yardımı olmayan gereksiz bir kutuplaştırma yaratan laïcité  ya da sekülerizm etiketini reddetmektedir.

Terörizm ve aşırıcılık tehdidine karşı, dinsel değerleri toplumsal hayattan zorla çıkarmaya çalışarak karşılık vermek çok vahim bir hata olurdu. Bu tarz bir baskı bizim bölgemizdeki terörizmi köklendirirdi. Tunus’un daha önceki başkanları, ana akım reformcu İslamcı düşünce kurumları kapattı ya da kısıtladı ve böylelikle boşluğu doldurmak için aşırı fikirlere yol açılmış oldu.

Gençler, ılımlı İslamcı düşünceye dair hiçbir referans noktası bulunmayan Bin Ali döneminde büyüdü ve içlerinden bazıları aşırıcılığa doğru yöneldi. Böylelikle terör tehdidi rejimin her zaman gösterebileceği ve insan haklarına saygı göstermek ve politik reformu başlatmak için uluslararası topluluğun sürekli baskı yaptığı elverişli bir kart haline geldi. Arap dünyasındaki kararlılığı sürdürebilmek ile özgürlüğü feda etmek arasındaki yanlış pazarlık ikisinin de kuyusunu kazmıştır.

Aşırıcılığın çözümü daha az özgürlük değildir, daha fazla özgürlüktür. Terörizmin çözümü daha az din değildir; din özgürlüğü ve ılımlılığın gelişimi, dinsel düşünceyi dengeler. Müslüman demokratlar, demokratik çoğulculuk ve özgürlük değerleri muhafaza ederek, aşırı yorumların yayılmasıyla savaşmakta önemli bir rol oynamaktadırlar.

Benim bölgemdeki birçok ülkede, seçim yoluyla veya başka bir şekilde, zor hapis şartları, kitlesel baskı ya da daha kötü muameleler oldukça yaygındı. Bazılarında hâlâ devam ediyor olabilir ama bugün burada yeni bir Tunus var. Bu yeni Tunus’ta politika çoğulcu, farklılıklarımız arabuluculuk ile karara bağlanıyor ve otoriteyi monopolize edecek tekil bir parti artık mevcut değil.

Nahda uzlaşmacı demokrasiye olan bağlılığını gösterdi; devlet dairelerinde iktidarı paylaştık ve onu, serbest seçimi güvece altında almak adına teknokratik bir yönetime devrettik. Gelecek ayın Cumhurbaşkanlığı Seçimi için ne bir çalışma alanı ne de aday belirledik, çünkü bu çekimserliğin demokrasimizin sağlıklı gelişimi için sağlıklı dengeyi kurmaya yardımcı olacağı yargısına vardık.

Tunus hâlâ ürkütücü bir görevle karşı karşıya. Anayasa, kuvvetler ayrılığı ve yeni hesaplanabilir kurumlar tasavvuru ile henüz yeni uygulanmaya başladı. “Hakikat ve haysiyet” komisyonu Bin Ali diktatörlüğünün kurbanlarına adalet sağlamak için yapacağı çalışmalara henüz yeni başladı. Bu süreç geçmişin yaraları iyileştirmek için hayati bir öneme sahip.

Tunus’un, ihtiyaç duyduğu ekonomik teşvikler ve kamu yönetimi reformların üstesinden gelebilmesi için tüm siyasi partilerin dayanışmasına ve bankacılık sistemi ile yatırım kanununa ihtiyacı olacak. Bu mutabakatın dışında, eğer diktatörlükten miras kalan problemleri çözmesi için, Tunus’un bir de kapsayıcı ve demokratik bir anlayışına ihtiyacı olacak.

Muhammed Buazizi adında bir adamın sistemden yana varolan umutsuzluğu yüzünden kendini yakarak protesto etmesinin üzerinden yaklaşık dört yıl geçti. Tunus’taki politikacılar olarak verdiğimiz her kararda onun ne uğruna öldüğünü hatırlamamız gerekiyor. Özgürlüğü ve haysiyeti korumamız ve umudu ve gerekli imkânları sağlamamız gerekiyor. Bu Tunus Uyanışı’nın hayaliydi, ve Tunus’un bunu nasıl başaracağı sorusunun cevabı burada yatıyor.

Dünya Bülteni için tercüme eden: Cansu Gürkan