'Torunuma rakip olmam'


 Bu sözler Sudan'ın efsanevi düşünürü, siyaset adamı ve akademisyeni Hasan Turabi'ye ait. Birçok dil bilen ve bunun dışında Fransa ve İngiltere'de hukuk eğitimi gören ve Mehdi ailesine damat olan Hasan Turabi son sıralarda hep muhalif yönüyle gündeme geliyor. Önce şakirdi sonra rakibi ve bunlara ilaveten adaşı olan Ömer Hasan el Beşir'le yollarının ayrılmasının ardından onu eski arkadaşlarının karşısında Sudan muhalefetinin baş ismi olarak görüyoruz. Aynı dönemde bir başka özelliğiyle de temayüz etti. Dini konularda genel olarak 'reform çizgisi' olarak anılan çizgiyi temsil etmesi veya bu çizgiye kayması. Önce John Grang ve ekibiyle Cenevre'de gizli görüşmeler yürüttü. Sonra onu Darfur davasının içeriden müdafii olarak görüyoruz. İçeriden Darfurlulara kol kanat gerdi. Ali Hac gibilerle temasta olduğu söylendi. En son Afrika asıllı Uluslar arası Ceza Mahkemesi Başkanı ile birlikte en fazla Ömer Beşir'in yargılanmasını ve mahkemeye teslim olmasını isteyen iki isimden birisi olarak anılıyor. Bütün bunlar onu yakından tanımayanları hayretten hayrete düşürdü. En son Beşir'in teslim olmasını istediği gibi kendisine imkan verilmesi ve müsaade edilmesi halinde bir saat içinde Darfur meselesini çözeceğini söyledi ve bununla da kalmadı bazı somut öneri ve tekliflerde bulundu. Ömer Beşir'in ayrılmasını ve geçici bir milli mutabakat hükümeti kurulmasını istedi. 2010 Şubat'ın da Sudan'da kritik bir seçim mevsimi var. Başkanlık seçimleri yapılacak. Hasan Turabi ilk defa yaş haddini ve 77'yi bulmasını gerekçe göstererek seçimlere katılmayabileceğini söyledi. Yine de ne olur ne olmaz babından kesin bir dil kullanmaktan kaçındı. Hatta artık torunlarının da siyaset yapma yaşına geldiklerini hatırlayarak ve hatırlatarak ' artık torunlarımın ve torun yaşımdakilerin karşısına rakip olarak çıkamam' dedi. Belki bunu zorunlu olarak ve tabii seleksiyonun bir sonucu olarak söylüyor. Anılan tutumları onu bir siyasetçi ve hakiym bir düşünürden ziyade yaramaz bir çocuk derekesine indiriyor ve havasına sokuyor. Onun yaşındaki İslami liderler siyaset sahnesinden bir bir çekilirken onun torunlarıyla yarış etmesi herhalde yaramaz çocuk havasını daha da pekiştirir. Pakistan'dan Gazi Hüseyin Ahmet gibi zevat yıllar yılı oturdukları koltukları boşalttılar. Kah sağlık sorunları nedeniyle kah yaş sınırından ve haddinden dolayı artık 'yeter' dediler. Müberek 'kifaye' demese de onlar dediler. Fakat Hasan Turabi galiba muradına nail olamadı. O da meclis başkanı olduktan sonra önünü Beşir kesmeseydi niyeti cumhurbaşkanı olmaktı ve kariyerini belki bu noktada bitirmek istiyordu. Aristo ve Akşemsettin modeli belli ki onu kesmiyor.

*

Turabi'nin hilafına Arap liderler Ömer Beşir'i savundular ve bağırlarına bastılar. Doha zirvesinde sahip çıktılar. Bunun değişik nedenleri var. Bunlardan birisi Sudan halkının Beşir'e sahip çıkmasıdır. İkincisi de, Mahkemenin insani nedenlerden ziyade siyasi nedenlere teşne olması ve dayanması. Mahkemenin Sudan'a dair Amerikan gündemini uyguladığına inanmaları. Kimilerine göre, ülkeyi parçalayarak Darfur üzerindeki madenlere  bahusus petrol ve uranyuma ulaşmak istiyorlar. Hasan Turabi ise meseleyi siyasi hesaplaşma zeminine çekerek ağırlığını kaybediyor. Uluslar arası camiada da Çakal Carlos'tan Ali Larijani'ye kadar birçok önemli şahsiyet Ömer Beşir'e sahip çıktı ve destek verdi. Hatta kayınbiraderi Sadık Mehdi bile milli çıkarları esas alan bir yaklaşımı benimsiyor ve şahsi çıkarların ve hesapların üzerine çıkabiliyor.
 
KEŞMİR ARSLAN'INDAN HASAN TURABİ'YE
 
  Merhum Ahmet Şah Mesut, Penşir Aslanı olarak anılırdı. Lakin ondan önce Hindistan ve Pakistan'ın bağımsızlık kazanması sürecinde Keşmir'de de bir arslan vardır ve buna Keşmir Arslanı denmektedir. Faruk Abdullah'ın babası Muhammed Abdullah da Hindularla mücadelesinden dolayı efsanevi bir şahsiyet haline gelir ve sonunda Keşmir Arslanı olarak anılmaya başlanır. Ama zamanla Keşmir Arslanı, Hindistan işbirlikçisi bir çizgiye kayacaktır. Aynen Kafkaslar'ın Keşmir'i olan Çeçenistan'da Ahmet Kadirov ve Ramazan Kadirov hikayesinde olduğu gibi.  Bunun nedeni karizması kadar ihtirasının da olmasıdır. Belki de bu, onun imtihanıdır. Keşmir'in taçsız lideri olur. Muhammed Abdullah liderlik piyasasına çıktığında Keşmir'de kendisinden başka milli bir lider yoktur. Lakin zamanla bu boşluk doldurulur. Mir Vaiz Muhammed Yusuf ve Chavduri Gulam gibi yeni tip liderler zuhur eder. Bu liderlik çekişmesi ve zamanla kızışması yüzünden Muhammed Abdullah giderek Pakistan'la birlikte bağımsızlık ve ona bağlanmak seçeneğinden Hindistan'da kalma seçeneğine kayar. Bu hususta bölgenin Hindu yetkilisiyle de anlaşarak 1947 Ağustosunda bir oyun ve manevrayla eyaleti Hindistan'ın kontrolüne bırakırlar. Bu hususta Keşmir ile Darfur'u mukayese eden Şerif Abdulaziz gibi kalemler Hasan Abdullah Turabi'nin bir nevi Keşmir Arslanı Muhammed Abdullah'a benzediğini savunmaktadırlar.
 Keşke seçimlere katılma iradesi noktasında hırsını gemleyebildiği gibi Darfur'u bir hesaplaşma alanı olmaktan çıkarabilse. Bölge hakkında daha sorumlu ve müspet yaklaşımlar sergileyebilse. Turabi bunu yapmadıkça ilmi ve irfanı gidiyor ve gölgeleniyor geride çekişmenin beslediği tahrip edici kimyası kalıyor.