Toplum mühendisleri hata yapıyor

Son dönemlerdeki psikolojik harp teknikleri, aşırı yüklenmenin ortaya çıkardığı zaafı gizleyemez hale geldi. Ayrıca başarı gibi gözüken tablonun meydana getirdiği sarhoşluk nedeniyle sarf edilen sözler, halk arasında büyük bir tepkiye de sebebiyet veriyor.

Milletin genel hissiyatı göz ardı ediliyor. Bu böyle devam ederse, açık söylüyorum sol, seçimlerde umduğunu bulamaz; hatta hezimete uğrar. Ayrıca sol ile gizli ittifak kurmuş gibi görünen ve sistemin dayatmasıyla zoraki nikâh yapmış gibi algılanan "merkez sağ" da bu işten ağır yaralar alarak çıkar.

Bu millete çok şey telkin edebilirsiniz. Uysaldır, efendidir, sabırlıdır; dinler. Sonuçta yine bildiğini yapar; ancak telkinde bulunduğun için gücenmez. Kırılma noktasını iyi bilmek lazım. Bu millet hiçbir dayatmaya boyun eğmez. En sevdiği kişiden en itibar ettiği kuruma kadar hiçbirinin kendi iradesi üzerine ipotek koymasını istemez. Psikolojik harp uzmanları işte bunu anlayamıyor. Çünkü bilmiyor. Kardeşim, bu ülkenin vatandaşı ne ecir olmayı içine sindirir ne esir. Ensesine tokat vurarak alınan her siyasî/şehevî lezzet sonuçta bu milletin izzet meselesi haline gelir. Bunu anlamak için siyasî tarihe bakmak yeterlidir.

Her hadisenin kendine mahsus makul bir çerçevesi var; o çizgileri taşmamak gerekir. Mesela Cumhuriyet mitingleri. Vatandaş şu ya da bu sebeple bir araya gelmiş, tepkisini ortaya koymuş. Güzel. Bunun doğru okunması gerekiyor. Bu da güzel. Ancak, bu görüntülerden yola çıkıp yeni bir "Kurtuluş Savaşı" veriliyorcasına atıp tutmalar başlarsa vatandaş sorar: "Düşman kim, siz kimsiniz?" Her bir zerresi birleştirici bir unsur olması gereken bayrak "öteki"ni dövmek için sopaya dönüştürülürse vatandaş sorar: "Bu bayrak ne zamandan beri bölücü bir unsur haline getirildi ve bu bizim de bayrağımız değil mi?"

Asıl vahim olan da şudur: Hak, hukuk, adalet, özgürlük bir kenara bırakılıp her şey antidemokratik bir oligarşiye doğru kayarsa vatandaş sorar: "Benim denetim hakkım ne zamandan beri kurumlara havale edildi ve o kurumlar ne zamandan beri herkesi değil de sadece bir siyasî görüşü temsil etmeye başladı?"

Önceki gün İzmir'de bir şarkıcı kürsüye çıkıp "aldırma gönül" demekte zorlandı. Çünkü Türk bayrağı önünde şarkı söyleyip halkın milli duygularını okşayan şahısla kısa süre önce PKK flamaları önünde konser veren kişi aynıydı. Her mitingde tükürüklü nutuklar çeken bir TV'nin önemli bir adamı, PKK yanlısı olmakla itham edilen bir gazetenin hem kurucusu hem yazı işleri müdürü çıktı. Kim inanır bu kişilerin ay-yıldız sevgisine? "Sözde değil özde demokrasi" konuşmasının yapıldığı o salonda Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, bahsi geçen "bölücü" gazeteyi örnek göstermişti. Asker mi fikir değiştirmişti, PKK yanlısı yayın yapanlar mı?

Vatandaşın şüphelerini de doğru anlamak gerekiyor. Mesela ulusalcı öncülerle ilgili ciddi şüpheleri var vatandaşın. Bugün Kemalizm'i kullanan bazı "çağdaş" temsilciler gizli ve İslam karşıtı bir "tarikat"ın üyeliğini yapmış. Bir diğerinin misyonerlik faaliyetiyle ilişkisi ispatlanmış; ama başkalarını misyonerlikle suçluyor. Bir diğeri ezan sesinden rahatsız olduğunu açıkça beyan etti ve rahiplere hayranlığını dile getirirken cami imamlarına taş atmayı da ihmal etmedi... Daha saymaya gerek var mı?

Toplumu cepheleştirmek büyük bir vebaldir, bu bir. İkincisi, demokratik kuralların dışına çıkarak yargı ve asker eliyle siyasete baskı yapılıyor görüntüsünün oluşması vahim bir hatadır; bu olay kurumları da devleti de yıpratır. Düşmanlığı körükleyerek yapılan propaganda savaşı inandırıcılığını kaybeder.

Toplum mühendisliğine soyunanların basireti bağlanmış. Öfke ve nefretleri akıl ve mantıklarına galebe çalmış. Böyle durumlarda millet vicdanının sessiz kalması düşünülemez. Çünkü dayatmayla yapılan her faaliyet, kendine göre bir cehalet ortaya koyuyor...