Tillerson ve Mattis, Orta Doğu'da Kushner'in arkasını topluyor

25 Mart 2011’de, Katar Hava Kuvvetleri’nden Mirage 2000-5, Crete’deki Souda Hava Üssü’nden, Libyalı diktatör Muammer Kaddafi tarafından saldırılan isyancıların korunmasını sağlayacak bir uçuşa yasak bölgeyi oluşturma çabalarına destek vermek için havalandı. Katar, bu çatışmada ABD’ye yardım eden ilk Körfez ülkesiydi. 

Katar’ın operasyonları sembolik olmanın ötesinde bir değere sahipti. Katarlı askerler isyancı birlikleri eğittiler, onlara silâh yolladılar, çatışmalarda isyancılara eşlik ettiler, isyancı komutanlarla NATO arasında bir köprü vazifesi gördüler, isyancı komutanlara akıl hocalığında bulundular, bağımsız isyancı grupları tek bir kuvvetin çatısı altında topladılar ve onlara Tripoli’deki Kaddafi’nin konutuna yapılan nihai saldırıda öncülük ettiler. Emekli bir ABD’li askeri yetkili, “Hiçbir zaman onların ellerinden tutmak zorunda kalmadık. Ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı.” diyor. Özetle ortaya koymak gerekirse, Libya’da ABD arkadan işleri yürütüyorken Katarlılar sahadaki öncü kuvvetlerdi.

Katar’ın bu müdahalesi Pentagon tarafından unutulmadı ve Savunma Bakanı James Mattis’in, Katar ve Suudi öncülüğündeki ülkeler (BAE, Bahreyn ve Mısır bunlar arasında yer alıyor) arasında yaşanan ve Katar’ı izole edip ambargo altına alan ihtilafın çözümü için özenle çalışmasının sebebi de bu. Açıkçası Mattis, Suudilerin hamlesi karşısında sersemledi. Kıdemli bir askeri yetkili, “İlk tepkisi şok yaşamak oldu fakat hemen ardındaki tepkisi ise kuşku oldu. Suudilerin gereksiz bir kavgaya giriştiğini ve bunun, ABD yönetiminin İran’a karşı ortak bir cephede tüm Körfez ülkelerini birleştirdiğini düşündüğü bir sırada yaptığını düşünüyordu.” diye anlatıyor.

Suudilerin ambargoyu ilân ettiği sırada Mattis, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile birlikte, Trump yönetiminin Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan ve Paris iklim anlaşmalarından çekilmesinin yarattığı endişeyi azaltmak için Sydney’de bulunuyordu. İkili, Avustralyalı yetkililerle yapmacık bir şekilde el sıkıştı ve ülkenin dışişleri ve savunma bakanları ile yapılan 5 Haziran’daki basın açıklaması sırasında ABD’nin niyetlerine dair bir güven bildirisi yayımladı. Suudiler ve Katarlılar arasında filizlenen ayrışmadan söz açıldığında ise Tillerson bunu, “bölgedeki rahatsız edici meselelerden biri olmaktan daha fazlası değil” diye tanımladı.

Fakat Tillerson’un cevabı, krize dair endişeleri yatıştırmayı hedeflerken sahne arkasında kendisi ve Mattis, Suudilerin hamlesinin yaratacağı hasarı engellemek için çırpınıyorlardı. Sydney’de işlerini hızlıca bitirdiler ve Tillerson’un bu ihtilafı çözmek konusunda öncülük etmesine karar verdiler. İşte bu yüzden, Sydney’deki basın toplantısından üç gün sonra Tillerson; Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ı Katar üzerindeki ambargolarını hafifletmeleri için aradı ve ABD’nin Kuveyt öncülüğündeki arabuluculuk çabalarını desteklediğini açıkladı. Tillerson için sorun, kendi açıklamasının, aynı gün içerisinde Rose Garden’daki bir açıklamasında Katar’ın tarihi olarak “çok yüksek bir seviyede terörizmin destekçisi olduğunu” söyleyerek Katar’ı fırçalayan Donald Trump ile çelişiyor olmasıydı.

Dışişleri Bakanı’na yakın çalışan bir isim, Trump’ın açıklamasıyla Tillerson’ın sadece zayıf bir konumda kalmadığını, aynı zamanda Beyaz Saray ile Dışişleri Bakanlığı'nın hemfikir olmamasına kesinlikle öfkelendiğini söylüyor. Bana söylendiği kadarıyla, Tillerson’ın yardımcıları, Trump’ın açıklamasının asıl yazarının BAE Büyükelçisi ve Trump’ın damadı Jared Kushner’in yakın bir arkadaşı olan Yusuf el Uteybe olduğu kanaatine sahipler. Tillerson’ın yakın iş arkadaşı da “Rex düşünüp taşındı ve bu bilinçsiz çocuğun, Beyaz Saray aile karargâhından paralel bir dış politika yürüttüğü sonucuna kesinkes vardı. Uteybe’nin Jared üzerinde, Jared’in de Trump üzerinde ağırlığı var. Nasıl bir kargaşa!” diye konuşuyor.

Trump’ın açıklaması Tillerson için neredeyse bardağı taşıran son damlaydı, bu durumu aynı yakın iş arkadaşı açıklıyor: “Rex çok yoruldu. Hiçbir randevu talebi onaylanmıyor ve öncelikli dış politika danışmanı 36 yaşındaki amatör olan bir başkanın arkasını toparlamak için dünyanın etrafında dolaşıyor.”

Daha da kötüsü -en azından Tillerson’ın bakış açısına göre-şu ki bir Beyaz Saray yetkilisi, iki açıklama arasındaki farkı, basına Dışişleri Bakanı’nı boşvermelerini söyleyerek izah etti. O yetkili, Washington Post’a “Tillerson’ın öncelikli bir görüşü olabilir, ancak başkanın da bir görüşü ve açıktır ki başkanın görüşü üstün gelir” diye konuştu.

Ya da belki de gelmez. Trump’ın 9 Haziran’daki açıklaması, ABD’nin Suudilerin ve BAE’nin tarafında olduğunun sinyalini verirken, Tillerson ve Mattis’in açıklamaları daha ziyade Katar’ın yanında olma eğilimindeydi. Hem de iyi bir sebeple. Konuştuğum bir emekli ABD askeri yetkilisi, “Katarlılardan ne zaman bir şey istesek ‘evet’ dediler fakat aynısı Suudiler için geçerli değil. Bu, Katarlıların bize Libya’da verdiği destekle başladı ancak onun ötesine geçti. (DEAŞ) IŞİD’e karşı kesinlikle ön sıralardaydılar. Öte yandan Suudiler hiçbir şey yapmadıkları gibi başımıza dert açtılar. Özellikle de Yemen’de. Yemen bir felakete, bir lekeye dönüştü ve hâlâ öyle.” diye konuştu.

Bu görüşü Mattis ve Tillerson da paylaşıyor. Trump’ın açıklamasından altı gün sonra Mattis, Katar’ın yeni Savunma Bakanı Khalid al-Attiyah ile 36 tane F-15 savaş jetinin satışını imzalamak için buluştu. 12 milyar dolarlık satış yıllardır gündemdeydi, bu yüzden Pentagon yetkilileri bunun, denizaşırı silah ticaretinden kendi bakanlığı sorumlu olan Tillerson tarafından hızlandırılmadığını iddia edebilirler. Ancak Mattis’in açıklamasının zamanlaması, Mattis’in ve Tillerson’ın görüşünü işaret etme konusunda manidar gözüktü.

Mattis’in Katar ile yapılan silah anlaşmasını ilân ettiği gün, Tillerson da Dış İşleri Komitesi’ne, Müslüman Kardeşleri terörist bir grup olarak sınıflandırmanın yanlış olacağını anlatıyordu ki Katar karşıtı koalisyonun Körfez’deki komşularını izole etmelerinin arkasındaki birincil sebeplerden biri buydu. “Müslüman Kardeşlerin hükümetlerin parçası olmuş bazı unsurları var.”dedi Tillerson, Türkiye ve Bahreyn’de Müslüman Kardeşler üyelerinin parlamento üyesi olduğunu belirterek. “O unsurlar şiddeti ve terörizmi kınıyor.”diye de ekledi. “Bu yüzden, Müslüman Kardeşleri tümden terörist bir grup ilân etmek… Bu durumda bölgedeki hükümetlerle ilişkilerimizin içine düşeceği karmaşayı takdir edersiniz.”

Fakat Katar’a yönelmenin en önemli sebebi, harita okumayı bilen herkes için aşikâr olan bir şey. ABD, Doha’nın güneybatısındaki al-Udeid Hava Üssü’nü kiraladı ki burası, Hava Kuvvetleri’nin 379. Yurtdışı Seferi Filosu’na ev sahipliği yapıyor. ABD (ve Katarlılar), al-Udeid’den sadece Irak ve Suriye’deki IŞİD birimlerine karşı savaş uçaklarını havalandırmıyorlar, bu üs ayrıca İran’ın bölgedeki saldırılarına karşı savunmada ön cepheyi teşkil ediyor. Daha da önemlisi, al-Udeid sadece Amerika’nın Körfez’deki müttefiklerini korumuyor, ayrıca İsrail’i koruyor ki İsrail’in İran tarafından saldırıya uğraması durumunda bu üs, ABD hava harekâtının başlangıç noktası olacaktır.

Daha önemli bir başka husus ise, bilhassa Mattis’in görüşüne göre, Suudi-Katar husumeti sadece Başkan’ın Riyad ziyaretinde kabaca birleştirdiği İran karşıtı cepheye zarar vermiyor, ayrıca Orta Doğu’daki jeopolitik haritayı yeniden çiziyor. Suudi-Katar ihtilafının akabinde İran, Suudilerin dayattığı ambargonun etkilerini hafifletmek için adımlar atarken Türkiye, Katar’a desteğini sundu (ve Katar’ın egemenliğini korumak için bir Katar askeri üssüne birliklerini konuşlandırdı).

Orta Doğu üzerine çalışan kıdemli bir Pentagon danışmanı bana,“Suudiler ve BAE’liler bize İran’ı zayıflatmak istediklerini tekrar tekrar söylediler fakat aslında onları kuvvetlendirdiler.” diye konuştu. Aynı yetkili, Suudilerin eylemlerinin ters teptiğini söyleyerek açıklamasına devam etti: “Suudiler, Katar’ı yıldırmak yerine onları İranlıların kollarına attılar. Netice ise pek hoş olmayacak: Rusya tarafından desteklenen bir Türkiye-Katar-İran ittifakı ortaya çıkıyor. Bu sadece, dışarı çıkıp herkesin elini tutabileceğimiz Körfez tipi bir şamata. Suudiler, İranlılara bir hediye verdi ve biz de dışarıdan bunu izliyoruz.”

Bu yetkili daha sonra kafasını salladı. “Bak, Mattis’in ve Tillerson’ın tam olarak nereden geldiğini kesin olarak anlayabiliyorum. Yani, böyle arkadaşların varken kimin düşmana ihtiyacı var?”

Kaynak: Mark Perry/ TheAmericanConservative

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran