Tiflis'in özgürlük vurgusu şaka gibi

Osetya'yı zaptetme ihtirasını önleyemeyen Saakaşvili'nin, Moskova'ya karşı özgürlük savaşı verdiğine yönelik savı geçersiz; Gürcü lider ülke içinde de lekesiz bir demokrat olmaktan çok uzak. ABD Saakaşvili'nin davranışını, kendisinin bölgeye yönelik politikası açısından kınamalı

Güney Osetya ve Abhazya'nın akıbeti, Gürcistan'la Rusya arasındaki savaşta hâlâ çözülmemiş çok sayıda temel mesele arasında en belli başlı olanlar. Ancak apaçık ortada olan, Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili'nin ordusuna Güney Osetya'da güç yoluyla kendi otoritesini sağlaması yönünde emir verdiği. Amerikalı yetkililer Saakaşvili'nin davranışının sonuçlarını ABD'nin Gürcistan, Rusya ve bölgeye yönelik politikası açısından göz önüne alarak kınamalı.
Saakaşvili geçen hafta Güney Osetya'nın direneceğini, askerlerinin Rus barışgücü askerleriyle karşı karşıya geleceğini ve Moskova'nın zaten kavga için fırsat kolladığını bilerek saldırı emrini verdi. Aslında kendi hükümeti de Rusya'nın günün birinde saldırmak için hazırlık yaptığını savunmuştu.

Batı'nın hassas noktası diye...
Saakaşvili, bariz biçimde askerlerinin hızlıca Güney Osetya'yı işgal edebileceğini ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'le Başbakan Vladimir Putin'in Batı'yı, bilhassa da ABD'yi kışkırtacağını düşünerek müdahalede bulunmaya cüret edemeyeceğini düşündü. Tiflis'in uzun vadeli dış politika hesaplarında da benzer bir mantık yatıyor. Tarih boyunca güçlü komşulara sahip zayıf ülkeler dinamik biçimde güçlü müttefikler arayışında olmuştur. Sözgelimi Sırbistan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na karşı Rus desteğini arkasına almıştı ve Polonya da Nazi Almanya'sını def etmek için Britanya yardımına başvurmuştu.

Saakaşvili, ülkesinin küçük ordusunun önemli bir bölümünü Irak'a göndererek (ki geçen günlerde anlaşılır bir şekilde askerler geri çağrıldı) ve Bush yönetiminin uluslararası meselelere bakışını dünyadaki bütün başka liderlerden daha büyük bir hevesle papağan misali tekrarlayarak (bilhassa demokrasiyi yaymak konusunda), bu denenmiş ve doğru stratejiyi zevkle benimsedi.

Saakaşvili'nin son açıklamaları, muhtemelen Washington'daki lobicilerinin de yardımıyla, Amerika'nın hassas noktalarına dokunmayı ne kadar da iyi öğrendiğini gösteriyor. Dünkü Washington Post'ta yer alan makale dahil birkaç röportaj ve makalede, Saakaşvili, Rusya'nın Gürcistan saldırısını, Sovyetlerin Macaristan, Çekoslovakya ve Afganistan işgalleriyle kıyaslıyor. Saakaşvili ayrıca eski Amerikan Başkanı Ronald Reagan'ı da yad edip savaşı, Rusya'nın Batılı değerlere bir saldırısı olarak sunmaya çalışıyor. CNN'e demecinde de, "Saldırıya uğradık çünkü özgür olmak istedik" diye konuşuyor.

Ne var ki Gürcistan'daki durum, Saakaşvili'nin özgürlüğe olan bu söylemsel bağlılığını yalancı çıkarıyor. Geçen sonbahardaki muhalefet gösterileri karşısındaki tavrı, bunun en çarpıcı göstergesi oldu. Dışişleri'nin sadece birkaç ay önce yayımlanan 2007 İnsan Hakları Raporu'nda Gürcistan'ın insan hakları sicilinde 'ciddi sorunlar' bulunduğu sonucuna varıldı. Raporda 'gösterilerin dağıtılmasında ölçüsüz güç kullanıldığı', 'polis memurlarının cezadan muaf tutulduğu' ve ifade, basın ve toplantı özgürlüğüyle siyasi katılıma saygının azaldığı not edildi. Demokrasi savunucusu ve Gürcistan Genç Avukatlar Derneği'nin eski başkanı Ana Dolidze de, Saakaşvili'nin iktidara gelmesinin ardından, yürütmeyi parlamento karşısında daha fazla yetkiyle donatmak ve kamu düzenini sağlamakla görevli kurumları da kullanıp 'siyasi ifadeyi bastırararak, etkili medyaya baskı yaparak ve lafını sakınmayan tenkitçileri ve muhalefet liderlerini hedef alarak' hükümeti güçlendirmek amacıyla nasıl hızla harekete geçtiğini ayrıntılı bir biçimde anlatıyor. Saakaşvili, Batı'nın inandığı gibi ahlâken lekesiz bir demokrat olmaktan fersah fersah uzakta.

Gürcistan içindeki realiteler, bu çatışmanın öncelikli olarak ülkenin neyi temsil ettiğinden dolayı değil, hükümetin eylemleri yüzünden patlak verdiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Tiflis, Güney Osetya'yı zaptetmek konusundaki ihtirasını erteleyip bunun peşinde barışçıl yollardan gitmeyi tercih etmiş olsaydı çatışmadan kaçınabilirdi.

ABD ve Rusya'nın dönemin devlet başkanı Eduard Şevardnadze'yi kolayca defetemek ve nihayetinde Saakaşvili'yi iktidara taşıyan seçimleri kolaylaştırmak için birlikte çalıştığını çok az insan hatırlıyor. Tiflis'in artan biçimde hasım haline geldiğini gözleyen ve 2004'te Gürcü liderin bir başka özerk bölge olan Acaristan'daki hükümeti devirmek için güç kullanma tehditleri savuruşunu izleyen Rusya'nın Saakaşvili'ye dair düşünceleri geçen beş yıl içinde değişti.

Güç yoluyla da devrilmemeli
Elbette bunlardan hiçbiri Rusya'nın eylemlerini haklı çıkarmaz. Ancak Moskova Saakaşvili'nin saldırı bahanesi yaratacak bir hareketi için pusuda beklediyse bile, bu Saakaşvili'nin davranışını daha da aptalca kılıyor. Maalesef Gürcü lider, Moskova'nın, Amerika'nın Rusya'yla yakın komşu olmadaki çıkarlarının sınırlarını tamamıyla açık bir biçimde gösterebilmesine imkân tanıdı. Kremlin burada Washington'dan daha fazla tehlikede olan şeye sahip ve bu yüzden kararlı ve baskın bir güçle hareket etme iradesine de sahip. Amerika, Rusya'yla ciddi bir kopuşun potansiyel küresel sonuçlarını farkında olarak, insani yardım sağlamaktan daha fazlasını yapmak istemedi. Dikkat çekici bir biçimde ABD kuvvetleri yardımların ulaşacağı Gürcü limanlarını ve havaalanlarını korumadı ve bölgeye Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice gönderildi.

Bu realitelerin açıkça teşhirine izin vermek, ABD dış politikasının bölgede Amerikan hedeflerinin altını oyacak nitelikteki büyük bir başarısızlığı. Bush yönetimi Moskova'yla açık iletişim kurarak, Saakaşvili'nin hatalarına rağmen ABD'nin Gürcü liderin güç yoluyla devrilmesine göz yummayacağını iletebilir; Tiflis'e de ABD'nin pervasız dostlara ihtiyaç duymadığını anlatabilir. En azından insan için için böyle yapılmasını umut ediyor.

(Paul J. Saunders: Nixon Center'da yönetici, 2003-2005 arası demokrasi ve dış ilişkiler konusunda dışişleri bakan yardımcısına danışmanlık yaptı, 15 Ağustos 2008)

Kaynak: Radikal