Tibet'te intifada sesleri yükseliyor


 
Tibet'te Çin'e karşı düzenlenen protestolarla, Filistin intifadası veya Britanya hâkimiyetindeki İrlanda arasında benzerlik var. Çok geniş bir yayı kontrol etmek isteyen Pekin, Han Çinlilerinin ülkelerine gelip ekonomik büyümeden yararlanmasına öfkelenen genç Tibetlilerle ilgilenmeli

Tibet mevzusu her iki taraftan da bakınca hep çok basit görünürdü. Bazılarına göre bu, barışçı Budist rahipler idabetlerini sürdürürken kabadayı Çin birliklerinin onları ezmesi ve açgözlü Han Çinlilerinin ekonomik büyümenin maddi getirilerini toplamak için bölgeyi istila etmesiyle ilgili.
Diğer taraftakilere göreyse Tibet, dini aristokrasi sefahat içinde yaşarken halkın çoğunluğunun kıt kanaat geçinebildiği feodal ve baskıcı bir toplumken, Çin'de komünistlerin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte aydınlık ve ilerleme güçlerinin gelip, aydınlanmayı taşıdığı bir yer.

Emperyal miras kimliğin parçası

Geçtiğimiz haftaki kanlı olaylar söz konusu basit anlayışı sarstı. Fitili ateşleyen ne olursa olsun, Lasa'daki isyan aşırı şiddetliydi. 1989'daki son büyük isyanın yıldönümünü anan rahiplerin yanında, genç Tibetliler Çinlilerin dükkanlarına saldırdı ve gelen haberlere inanırsak, Han Çinlileri'nin diri diri yanmasına yol açan yangınlar başlattı. Olimpiyatlar öncesinde bu kadarının fazla olduğuna kanaat getiren Çinliler, prostestoları bitirmek için silahlı polislere başvurur göründüler.

Çin egemenliğe karşı protestolar eski doğruları bozan yeni bir boyut kazandı. Filistin intifadasıyla paralelliği (ya da bir gazetecinin belirttiği üzere Britanya hâkimiyetindeki İrlanda'yla benzerliği) görmezden gelinemez. Tibetli radikaller önceliği ele almış ve Dalay Lama hafta sonu çıkıp 'kültürel soykırımı' kınayana kadar onun benimsediği daha ölçülü tavrı kenara itmiş göründü. Dalay Lama bugün de olayların denetiminin kendisini aştığı-nı belirtip, şiddet sürerse istifa edeceği tehdidinde bulundu. Bunun yanında, ilk olarak 1989'da Tibet'teki ayaklanmayı bastırarak isim yapan Çin Devlet Başkanı Hu Jintao da başkent Pekin'de Tibet'in Çin'in ayrılmaz bir parçası olduğunu ileri sürüp, hükümetinin bunu devam ettirmek için gereken neyse yapacağını belirterek sert bir tutum benimsemekte.

Söz konusu iddia tarihsel planda epey zayıf. Tibet'in fethini Çinli olmayan iki hanedan, Moğollar ve Mançular gerçekleştirdi. 1912'de Çin'de Kin hanedanının çökmesinden sonra Tibet, Çin ve Britanya temsilcilerinden oluşan bir konferansta bölgenin ikiye bölünmesi ve birinin tam özerkliğe sahip olması kararlaştırıldı ki, Pekin sonrasında bu anlaşmayı reddetti.
Cumhuriyetçi Çin Tibet'in kendisine ait olduğunu iddia etti, bölgede etkin bir denetimi olmamasına karşılık Dalay Lama'yla Pançen Lama arasındaki hizbi kullandı. Sonrasında Komünistler 1950'de orduyu Tibet'e yollayıp, askeri yönetim kurdu. Ertesi yıl Çin'in bir parçası olarak Tibet'e özerklik sağlayan anlaşma kabul edildi ama bu Çin'in etkisinin düzenli biçimde artmasının önüne geçmediğinden 1989'daki gibi isyanlar patlar verdi ki, o dönemde Hu Jintao'nun isyanı bastırmaktaki mahareti Deng Şiaoping'in takdirini kazandı ve ona bugün oturduğu Komünist Parti liderliği koltuğuna giden yol açıldı.
Ancak Hu bugünlerde kendinden pek hoşnut olamaz. Zira geçtiğimiz yıl askeri komisyonun başkanı olarak birliklere Olimpiyat Oyunları'ndan önce 'ayrılık-çıları' bastırmak için Tibet ve komşu Xinjiang'a girmelerini emretti. Fakat bu ay içinde Pekin Xinjiang'daki Müslüman Uygur 'teröristlerin' bir uçağı havaya uçurmaya kalkıştığını duyururken, Tibet'te geçen meydana gelen olayların da Dalay Lama'nın komplosu sonucu ortaya çıktığını belirtti. Bu, en hafifinden istihbaratının ve 'ayrılıkçılara' yönelik baskısının yetersizliğine işaret.

Basit gerçek şu ki, Çin İç Moğolis-tan'dan Xinjiang ve Tibet'e uzanan geniş yaydaki toprakları elinde tutmaya niyetli. Avrupalı güçlerin önceden keşfettiği ve Amerika'nın Irak'ta deneyimlediği gibi emperyal hâkimiyet hüner gerektiren bir süreç, özellikle de anti-emperyalist cephe-ye ait olduğunuzu iddia ediyorsanız. Geçtiğimiz haftaki şiddetin çoğunu Tibetlilerin çıkarmış olma ihtimali, intihar bombacıları ya da IRA terörist-lerinden daha fazla etki yaratmayacak.

Bir keresinde eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın söylediği gibi, Pekin tarihin yanlış tarafında bulunuyor. Ancak terk edilesi emperyal geçmişinden miras kalan coğrafi yay, Çin kendisine bakış açısı için fazlasıyla önemli. Buna dair emareler yok ama Tibetlilere ve Xinjiang'daki Uygurlara esaslı tavizler vermeye kalkışırsa Hu, Politbüro'da kendisini savunulamaz bir konuma sokacaktır. Kamuoyuna gelince, Pekin'deki Azınlık Halkları Üniversitesi'ndeki küçük gösteriler bir yana, sıradan Çinliler arasında Tibetlilere destek yönünde hiçbir işaret olmadığı gibi, devletin medya aygıtı da Tibetlilerin şiddetine dair haberlerin dağıtımını yapmakla ve Dalay Lama'yı olabildiğince karalamakla meşgul.

Radikalleşme beklenebilir

Olimpik rezillik bir yana, Pekin için sorun şu ki, geçen haftaki olaylar uzun vadeli sonuçlarıyla birlikte iki tarafı da içine çekecek bir radikalleşmenin yolunu gösteriyor. Güvenlik güçleri bu hafta azami güç kullanarak Komünist yöneti-min çok değer verdiği 'istikrarı' tesis etmiş olabilir ama Pekin uzun vadede, Hanların ülkelerine gelip, ekonomik büyümeden faydalanmasından rahatsız olan Tibetli gençlerle ilgilenmek zorunda.

Bu da Pekin 18. asırdaki 'Cennetin Çocukları'ndan miras kalan imparatorluğu elinde tutmanın faturasıyla karşı karşıyayken, önümüzde mantıktan ziyade duygulara dair bir mücadelenin bulunduğuna işaret ediyor.

Kaynak: Radikal