Kaostan düzen oluşturma faaliyetleri zayıflasa da kesilmedi…
Şii Sünni çatışması kaosçuların istediği seviyeye bir türlü getirilemedi…
Farklı çatışma alanlarında yeterli başarıyı yakalayamadıklarından dolayı İslam dünyasının tam kalbinde Kürt etnik yapısını bir sorunsal alan olarak başarılı kılabilme imkânı iştahı kabartmaktadır…
Türkiye özeline indirgeyecek olursak bu sorunsal alanı; son yılların bağımsızlık yanlısı dış politika çizgisi ve tezkerenin reddi gibi affedilmez hatalar işleyen Türkiye; ayrıca İran Şii ekseninde yeterli derecede rol üstlenmediği için Kürt politik kartı ile kendi eksen politik argümanlarının kabulüne zorluyorlar…
Türkiye, içerde laik dindar çatışmasına bir türlü istenildiği seviyede tutulmadığından dolayı etnik ayrımcılık kaşınmaktadır. Ancak son seçimde Kürtler kahır ekseriyeti ile Ak Partiyi tercih ederek bu oyunu bozdular. Onlarda şiddet sarmalını harekete geçirerek oyunda dengeyi sağlamaya çalışmaktadırlar…
Türkiye kendi iradi seçimlerinde bu güne kadar yanlış bir adım atmadığı gibi atılan gayri iradi yanlış adımların giderilmesi noktasında da üstüne düşen sorumluluğu halk olarak yerine getirme konusunda inisiyatif sahibi olmuştur. Küçük iktidar çatışmaları dışında veya bağırtılı iktidar kaymağını kaybetmenin çığırtkanlığı harici Türkiye de işler yoluna girmektedir… Son seçimlerin sonucu bu doğru hamleyi bize işaret etmektedir. Çatışma alanına oynayan CHP'yi cezalandırarak oyların yönünü Ak Partiye yönlendirmiştir.
Bütün bu güzel gelişmelere rağmen şer odakları sahip oldukları düşünceleri bir tarafa bırakmadıkları gibi arzularından ve hedeflerinden de vazgeçmiş değiller! Ellerindeki kozları tek tek sahneye alarak arzularının yerine gelmesine olanak tanımak istemektedirler. Ermeni tasarısının Amerikan kongresine taşınması bu adımların ön hazırlığı olarak anlamlandırılmalı. Ayrıca son günlerde şiddet içerikli etnik bölücü hareketin teknik destekli askeri kayıpların çoğalması bizi başka arayışlara sürüklemesinin psikolojik alt yapısını oluşturma zemini olduğu algısı yeterli düzeyde anlaşılmalıdır.
İçerde bütünlüğünün sağlanması anlamında önemli adımların atıldığı, cumhurbaşkanlığı seçim sonucu itibarı ile devlet ve millet kaynaşmasının zemini olumlu sinyaller verirken, işlerin adım adım yoluna koyulduğu, 10 000 dolarlık ekonomik hedeflerden bahsedilirken Türkiye yeniden bir bilinmezliğin kucağına itilmek istenmektedir.
Kuzey Irak'a yönelik askeri hareketin yapılabilmesinin sağlanacağı tezkerenin Bakanlar Kurulundan geçerek Millet Meclisine gönderilmesini yukarıdaki düşünceler eşliğinde bir kez daha düşünmeliyiz…
Son seçimde Kürt etnik yapısına sahip vatandaşların etnik yapıyı değil de Türkiye'nin bütünlüğünü savunan politikalara verdiği destek ortada iken; kuzey Irak bölgesinde yaşayan insanların vatandaşlarımızın akrabaları olduğu gerçeği ve sonuçta stratejik, siyasi ve ekonomik bağımlılığının zorunluluğundan kaynaklanan Türkiye'ye mecburiyeti ortada iken yumuşayan psikolojiyi yeniden germenin bu ülkeye kazandırmayacağı gibi başkalarına da kazandırmayacaktır. Zaten istenen şey de tam olarak budur: kaos!
Şehit haberleri ve onların cenazelerinin sağladığı bu psikolojik gerilimin sonucunda sağlıklı bir değerlendirmenin yapılamayacağı bireysel tecrübelerimizden de rahatlıkla bilineceği gerçeğini hatırlatarak aklımızı bir kez daha yeniden başımıza alma ihtiyacını hissedelim…
Suhuletle ve sükûnetle halledilebilecek bir olgunun tarihin uzun bir dilimine yayılacak bir soruna dönüşmesine izin verilmesin!
Barışın, yardımlaşmanın, fedakârlığın, bir yıkımın altından birlikte kalkmanın verdiği tarihi imkânın; yani Çanakkale destanı ve Milli Kurtuluş destanı gibi önemli bir var olma mücadelesinin omuz omuza verildiği bir tarihin bilinci göz ardı edilemez…
İslam gibi sadece bu toprakları değil bütün bir Ortadoğu ve daha fazlasını da içeren bir kardeşlik destanını, harcını, temelini bir tarafa bırakamayız. Eğer bu harç, temel ve destana düşmanlarımız sahip olsaydı bütün dünyayı kendilerine ait kılarlardı. Bizim yapacağımız temel şey şu; hiçbir adaletsizliğe sapmadan, hiçbir zulme bulaşmadan, hiçbir haksızlığa meydan vermeden sadece kendimizi ve bütün bir insanlığı barış yurduna, İslam yurduna davet etmektir.
Burada bütün cenahlara düşen temel sorumluluk, din gibi vazgeçilmez bir toplumsal temeli yanlış emellere alet etmemektir. Dine düşmanlık, kendi ayağına kurşun sıkmaktan daha beterdir. Mesele sadece bir dine inanma değil; içinde yaşadığımız toplumun, halkın ve milletin beka sorununu aşma problemidir…
Sorun Kuzey Irak'a girme sorunu olmaktan çok İslam coğrafyasının bekası sorunudur. Bu sorumlulukta öncelikli olarak hilafetin son merkezi olan Türkiye cumhuriyetine düşmektedir. Demek ki Türkiye iki kez düşünmelidir; politik, siyasi, ekonomik ve toplumsal adımlarını atacağı vakit…
Askeriyesinden bürokratına, siyasetçisinden siyasal partilerine, akademisyeninden aydın ve yazarlarına, ekonomistlerinden şirketlerine, sivil toplum öncülerinden kamuoyu önderlerine kadar her kesim üzerine düşen sorumluluğu kemal-ı ciddiyet ile kuşanmalı ve o sorumluluğun gereğine uygun hareketlerin içinde yer almalıdır…
Sorunları doğru tespit etmek çözümünün önemli bir bölümünü halletmektir…
Sorunları doğru tespit edebilme ise, tarafgirlik dürtüsünü bir tarafa bırakarak olguyu olduğu gibi görebilme istidadına bağlıdır…
Bu istidadı da ancak hakkaniyet ölçüsüne vukufiyeti, adalet duygusuna bağlılığa sahip olmayla mümkündür…
Adalet ve hakkaniyet duygularının milletimizin derin duygularında yaşamakta olduğu bilinci bizi umutlu kılmaktadır… Bu umut cesaretimizin kaynağı olmalıdır…