Tevhid kuşağı eskimez

...İnanmışsanız üstün olan sizsiniz...(Ali İmran-139)

 

Her şeyin temelden sarsıldığı, özün kabuğa kurban edildiği bir zaman diliminde, yerimizde olup olmadığımızı yoklamak önemli olsa gerek. Korkularımız ve güvenlik duygumuz ait olduğumuz adres hakkında bize yeterli ipuçları verebilir.

Mümin için sürekli durumunu kontrol etmek, gelmesi kaçınılmaz olan ahiret günü için hesabı verilebilir bir durumda olma, her şeyden önemlidir.

Dünyanın hemen her yeri, farklı biçimlerde güvensiz hale gelmiş durumda. Ancak bu algı biçimi savaşa gitmeyenleri, canlarını tehlikeye atmış olarak ikaz eden bir söylem için geçerli değildir. Ölüm tanıdık, haberdar olunan olgudur ve ondan dünyevi anlayışın korkuları ve çabalarıyla uzaklaşma zehabı, mümin için ironik bir durumdur.

Bu uğurda yapılan bilimsel çalışmalarla oluşturulan, ölüme çare bulma çabaları, yaşlılığı durdurma fantezilerine dikkat kesilen varsa, derhal durumunu gözden geçirmeli ve ölümle arayı düzeltme sürecine geçmeli.

Varlık tasavvuruyla güven ve korku perspektifi yerine otursa da postmodern algının ürettiği izafi atmosfer, parçalama ödevini kesintisiz yerine getirmede mahirdir.

Yeryüzü istediği kadar silah dolsun, temelde ölüm varsa tehlikeyi başka yerde, korkuyu farklı mekanda arama durumundayız.

İman yegane güvenlik unsurudur.

İman varsa, yeryüzü topyekun silah olsa, bütün dünya düşman kesilse önemsiz. Değil mi ki, O'ndan geldik ve yine O'na döneceğiz. Yeryüzü hiç bir tehlike barındırmasa da durum değişmeyecek, emanet yine sahibine teslim edilecek.

Güvenlik algısı aynı zamanda korkularımızı da dünyevi bakıştan farklı kılıyor. Gizli ve aşikar şirkten uzak durmak ve güç yettiğince yaşantının her anını salih amel olarak yaşamak, Kur'an merkezli bakışın kaygısı olarak ortaya çıkar. Ancak amel gibi değildir. Amelde insan Rabb'i karşısında, ne yaparsa yapsın noksan kalacağını bilir. Ahirette ameline güvenmeye kalkmak bilinçli bir mümin için muhal bir durumdur. Denize düşen karıncanın suyu tanımlaması ne kadar zorsa, mümin için de Mevla'nın nimetlerini saymaya kalkması benzerdir.

Ahirette amel bahsinde en geçerli seçenek kulun "acz"ini bilmesi olsa gerek. Öte yandan dünyayı huzura kavuşturup fitneden temizleme, mekanı imar etme vazifesi de bitmeyecek bir çabayı gerekli kılan dünyevi bir hedeftir. Müslümanın her hedefi aynı zamanda ahiretten kopuk değildir. Yapılan eylemler, niyetten başlayarak karşılık bulur.

Zaman değiştiğinde müminlerin değişmeyen bu bakışı sayesinde, hep aynı kuşakta bulunurlar. Eşyanın çoğalması, araçların artması, güven ve korku duygusunun ontolojisini değiştirmez. Buradan tekrar kendimize dönüp gençlikle ve geçmişle bağımızı kontrol etmeye çalıştığımızda yerimizi tespit etmiş oluruz.

Elektronik cihazları kullanmadaki maharetlerine bakıp genç kuşağı yüceltmeye, şimdiki çocukların daha zeki olduğunu söylemeye kalkmak bütüncül tevhid kuşağını zorlama anlamına gelir.

Yeryüzünde imansız kalmak gökten kayalıklara düşmeye benzer. İmanı olmayanı aslında hiç bir şeyi yoktur. İmanı amele yansıtamayanın da zamanla inançlarının zayıflamaya duracağı, pratiğin zayıf teoriyi erittiği gerçeğinden bakıldığında anlaşılmış olur. Amel her hâlükârda imanın kabuğu gibi durur ve özü korur. İman ve amel kopukluğu beraberinde kuşak kopukluğunu da getirir.

İman ve amel yeryüzü hayatını başarıyla tamamlamanın tek imkanıdır. Hayatın biçimi, sosyal statü ne olursa olsun, ebedi hayatın anahtarı iman ve amelle elde edilir ve mümini sayısız çeşidiyle gayrı tutumlardan farklı kılar.

Hz. Ebubekir her gün açık ve gizli şirkten korunmak için dua ederdi. İman böylesine hassas ve korunmaya, kontrol edilmeye değer bir öneme sahiptir. Tevhid kuşağı parçalandığında çocuklarımız bizi depolardaki eski eşyalarla eşitleyecek, huzurevlerinin sayısı gittikçe artacak. Biz de onları vefasız, bizden çok uzakta, gelinmez bir diyarın sakinleri olarak göreceğiz. Yeni cihazlarla geliştirdikleri maharetlerine olan hayranlığımız da bir işe yaramayacak, iltifatlarımız da.

Daima kontrol!

Hilale bakıp kuşağı sıkı sarmalı.

Zaman her zaman hastalarını iyileştirmez.

Araya menziller girmeden, yeniden yenilmeye gitmek ve bizi önemli kılanın ne olduğu konusundaki vurguyu tekrarlamak elzem.