Terörün mücadele ettikleri devlete göre bir nokta kadar küçük olmalarına rağmen başarılı olmasının arkasında büyük yapıların, bazı devletlerin olduğunu her zaman söyledim ama iki itirazla karşılaştım. Birincisi mikrobun da küçük olduğu ama bir insanı öldürebildiği söylendi. Ayrıca bu örgütlerin asimetrik savaş metoduyla eylemlerini yaptığı ve bunlarla mücadelenin imkansız olduğu iddia edildi.
İddiamı sürdürüyorum ve terör örgütlerinin arkasında güçleri aramaya devam ediyorum. Önce yıllarca süren bir çatışmada rol alan kişilerin ve hareketin bütününün nasıl finanse edildiğini soruyorum. Bunun için cevap hazır. Uyuşturucu ve diğer yasa dışı faaliyetlerden elde edilen gelirlerle finanse ediliyorlar deniyor. Şu soruya cevap aradım. Dünyanın en çok gelir getiren faaliyet kollarından biri olan yasa dışı faaliyetleri devletler engelleyemiyorlar mı yoksa bu faaliyetler gizli servislere hem finansman sağlıyor hem de örtülü operasyonlarında bir araç olarak mı kullanılıyorlar?
Şu sonuca vardım: Uyuşturucu kanalları çok kolay belirlenir. Gözümüzün önündeki kullanılıcılardan başlayarak üreticilere kadar her aşamayı kolayca bulabiliriz. Bu durumda iki olayla karşılaşırız. Bağımlıları tedavi edecek sağlık kuruluşları yetersiz kalır ve toplumsal bir sorunla karşılaşırız. Ayrıca her köşe başında uyuşturucu üreten laboratuarlar oluşur, bunlar hem faaliyetleri hem de sağlanan gelirleri açısından kontrol edilemez. En doğru yol bu ticareti kontrol etmek, yayılmasını engellemek ama belli bir kitlenin kullanmasına göz yummaktır.
Afganistan’a El- Kaide’yi tasfiye için mi müdahale edildi yoksa en önemli uyuşturucu üretim merkezi olan bu ülkenin kontrolü mü amaçlanıyor? Bu ülkeye müdahalenin uyuşturucu üretimini azaltmadığı, hatta artırdığı söyleniyor.
Üretimden sonra ulaşım kanallarının belirlenmesine çalışılır. Bu açıdan Türkiye önemlidir. PKK’yı kim finanse ediyor diye sorarsanız cevap hazırdır ve uyuşturucu ticareti olduğu söylenir. İki yasa dışı faaliyeti üst üste koyduğunuzda bütün tereddütleri gidermiş olursunuz ama bölgedeki ne ticaretten ne de üretim faaliyetlerinden kaynaklanmayan ve PKK dışındakiler tarafından sahip olunan büyük servetleri açıklayamazsınız.
Güneydoğu’daki sorunla, daha başlamadan, 1972’de ilgilenmeye başladım. İlk araştırdığım şey bölgenin ülkenin diğer yöreleriyle entegre olup olmadığıydı. Şunu gördüm: Bölgede diğer yörelerden daha çok komşu ülkelerle ticaret yapılıyordu. Sosyal yapı aşiret düzeni üzerine kuruluydu. Ekonomik sorunun yalnız zenginlik, fakirlik açısından değil ekonomik entegrasyon açısından da ele alınması, sosyal yapının değişmesi ve liberal ekonomik yapının oluşturulması gerektiğini söyledim. Eğitimde meslek okullarına önem verilmesini, kızlar için sağlık hizmetlerinin öne alınmasını ve böylece bölge dışına mesleksiz insanların göç edip zorluk içinde kalmamalarını ve sosyal sorun teşkil etmemelerini önerdim. Türkiye’nin böyle bir bakış açısı yoktu ve her şeyin eğitim ve zabıta kontrolü ile çözüleceğine inanıldı. Sorun yaratıp çözmek yerine sorunsuz bir yapı inşa edilmelidir.
Kaynak: Star