Bu ülkelerdeki terör eylemlerinin hemen tümü, bakanlıkları, idari birimleri ve yönetimleri hedef alıyor. Yine hemen hepsinin sorumluluğu El-Kaide ya da ona yakın kuruluşlar yoluyla Afganistan'da aranıyor. Dolayısıyla, Afganistan yönetimi, Taliban ve El-Kaide Ortadoğu sorunlarının çözümü konusundaki merkezi önemini giderek güçlendiriyor. Üstelik gelişmeler, terör yoluyla, şiddet kullanarak siyasi iktidar oluşturma sorununun yayılma ihtimalini güçlendiriyor. Teröre başvuranların ABD ve batı karşıtı bir rejim öngördüklerinden de hareket edilirse, Afganistan'ın ne denli öncelikli müdahale alanı olduğuna ikna olmamak mümkün gözükmüyor.
Pakistan, İran ve Irak'taki eylemler, bu ülkelerin birbirlerini suçlamalarına da yol açıyor. Irak Suriye'yi, İran Pakistan'ı, Pakistan Afganistan'ı suçluyor ve her biri yaşanan terör eylemlerinden bir diğerini sorumlu tutuyor. Konu terör olunca, bu ülkelerin sadece suçlama aşamasında kalmayacakları, giderek daha düşmanca tutumlara yönelecekleri düşünülebilir. Kısacası eylemler, sadece bir rejim kaygısı uyandırmıyor, aynı zamanda Ortadoğu ülkelerinin silahlı çatışmaya girme ihtimallerini de barındırıyor. Bu ihtimalin Ortadoğu'nun çivisinin çıkması anlamına gelebileceğine kuşku yok, doğrusu teröre başvuranlar dünyayı terörize etme konusunda son derece başarılı bir yöntem uyguluyorlar.
Ancak her terör eylemi, birilerine davet anlamına da gelir. Ya terörle mücadele edecek güçlerin bir bölgeye çekilmesini, ya bir ordunun baskısını artırarak terör mücadelesinin meşruiyetini artırmasını, ya ülkelerin birbirlerine düşmesini ya da barışmalarını sağlar.
Üst üste yaşanan eylemlerin Afganistan'a çok uluslu müdahaleyi davet ettiği bir gerçek, ama kimse daha fazla asker göndermek ve para harcamak istemiyor, kısacası ABD biraz yalnız bırakılıyor. Ancak sorun Pakistan, Irak ve İran'a fazlasıyla sıçramış olduğundan davetin farklı biçimde değerlendirilmesi de mümkün. Terörle mücadelenin ille merkezde ve askeri bastırma yöntemleriyle yapılması gerekmez, çevrenin kuşatılması yoluyla terörizmin yaşam bağlarının kesilmesi de mümkün. Afganistan'ın çevresinde Rusya'nın stratejik olarak denetlediği ülkeler, İran, Pakistan ve Irak ile ABD bulunuyor. Resmi olarak bu ülkelerin hepsi terörizme karşı; Rusya ile ABD ittifak halinde, İran ve Irak PKK konusunda Türkiye ile çalışıp niyetlerini beyan etmiş durumdalar, Çin zaten kimseye göz açtırmıyor ve Suriye de bu kuşatmadan kaçanları barındırmamaya Türkiye ile yaptığı stratejik anlaşmalarla söz vermiş gözüküyor. Niyet beyanlarının da Türkiye üzerinden yapıldığı anlaşılıyor.
Bununla birlikte, Pakistan Afganistan'a girdi, ayrıca ciddi iktidar sorunu bulunuyor. Afganistan'da yönetim ülkeye hakim değil, Irak'ta bölünme endişesi sürüyor, Suriye İsrail ile sorunlarını çözemiyor, İran'da da nükleer sorunu var. Kısacası terör eylemleri bu ülkeleri zorunlu olarak bölgesel işbirliğine zorluyor, ama ülkeler koşullarını buna göre düzenleyemiyor.
Bu şartlarda; neden Türkiye PKK'lıların geri dönüşüne izin veriyor, İran'ın dost olduğunu söyleyip duruyor, Suriye ile stratejik anlaşmalar imzalıyor ve neden Başbakan Pakistan ve İran gezilerinden sonra ABD'ye gidiyor diye sormanın bir alemi olmayabilir. Hem bölgesel yumuşak güç olup hem de kendine yönelik tehditleri bertaraf etmek isteyen Türkiye, "koşulları" ortaklığa uygun hale getirmeye çalışıyor.
Kaynak: Star