Terör ve milliyetçilik

PKK teröre 1979 yılında başladı; otuz yıla yaklaşıyor. Bu otuz yıl içinde her türden hükümetleri gördük, şiddetli bir askeri rejimi de gördük.

1979 yılında ana muhalefet lideri Demirel, 20 Ağustos günlü açıklamasında Ecevit hükümetini eleştiriyor:

"Apo, Güneydoğu'da hükümetin yerini aldı!"

Elbette bu sözlerde mübalağa vardı ama, geçen uzun yıllarda Kürtçülük kök salmış, Apo'nun terör örgütü 1979 yılında bölgede hayli aktif hale gelmişti. 12 Eylül askeri rejimi hışımla bunun üzerine gitti; bütün ülkede 180 bin kişiyi gözaltına alıp tutuklama gücüne sahip olan askeri rejim, bölgede çok daha sert davrandı.

Bu ölçüsüz sertlik, teröre ve PKK'ya karşı olan birtakım Kürtleri de militanlaştırdı; PKK en büyük taban atılımını, paradoksal olarak 12 Eylül'ün şiddeti sayesinde gerçekleştirdi!

Alınması gereken derslerden biri budur. Terörle öyle mücadele edilmelidir ki teröre uzak duranlar terörün kucağına itilmemelidir.

15 yılın bilançosu!

Andrew Mango'nun Doğan Kitap'tan yayımlanan "Türkiye'nin Terörle Mücadelesi" adlı kitabını hepimiz okumalıyız. Mango, Genelkurmay raporuna dayanarak rakamlar veriyor:

OHAL'in ilan edildiği 19 Temmuz 1987'den, 2002 Mayıs sonuna kadar 15 yıl içinde, güvenlik kuvvetlerinin toplam şehit sayısı 5.500, yaralı sayısı 11.500'dür!

Ölen sivil sayısı 5.335; öldürülen terörist sayısı 23.500'tür!

Ekonomik tahribat hariç, sadece Silahlı Kuvvetler'in sarf ettiği gider 15 milyar dolardır.

Bu çapta bir terör hadisesi karşısında Türkiye'nin son derece sağlam durduğu, sonunda askeri mücadeleyi kazandığı açıktır. Şimdi askeri mücadelenin yeni bir safhasındayız. Aynı şekilde sağlam durmak mecburiyetindeyiz.

Ve, 12 Eylül'ün aşırı şiddet kullanma hatasından ders almamız gerektiği gibi; şunu da görmeliyiz: PKK on beş yılda 23.500 militanını kaybettiği halde dağılmamıştır. Demek ki PKK sürekli yeni militanlar kazanıyor. Bu kaynağı kurutmak lazım, bu da "halkı kazanmak" dediğimiz yaklaşımlarla olur.
Ülkede Türk-Kürt kutuplaşmasına yol açacak reaksiyonel davranışlar uzun vadede PKK'nın tabanını genişletmekten başka bir işe yaramaz.

PKK'nın tabanı?

PKK'nın baştan beri izlediği strateji, terör yoluyla Türk-Kürt kutuplaşması yaratarak Kürt vatandaşlarımızın büyük kitlesini kendisine çekmektir. Bu konuda yeterince başarılı olamadığını, Kürtlerin büyük kısmının buna kapılmadığını Öcalan daha Şam'da iken itiraf etmişti:

"Başka yerde olsa, 300 gerillaya iki yıl geçmeden 10 bin kişi katılırdı, bizde başaramıyoruz!"

Milliyetçilik de, akıllılık da, insanlık da PKK'ya bu fırsatı vermemeyi gerektirir.

Şehit er Hasan Güreşen'in babası Nuri Güreşen, yüreği yanarken, aslan gibi oğlunu toprağa verirken bu bilinci göstererek "1071'den beri iç içe girdik artık; Laz, Abaza, Çerkez, Kürt, Türk biz kaynaştık..." diye konuşmuştur.
PKK sadece kırsalda değil, şehirlerdeki terör eylemleriyle de Türk-Kürt kutuplaşması yaratmak istiyor. Teröre ve teröriste karşı sonuna kadar mücadele elbette!

Ama hem bu mücadelenin uluslararası meşruiyet desteğini sürdürmek için, hem ülke içinde PKK'nın zemin genişletmesine fırsat vermemek için, hukuka ve demokrasiye özen göstererek...

Kaynak: Milliyet