Küstahlık, biraz olsun zekâ gerektirir oysa Danny Ayalon'un yaptıklarında en ufak bir zekâ parıltısı yok, Yalnızca terbiyesizlik, üstelik çok banal bir terbiyesizlik. Yine de çok üzüntü verici, hani şu, çölde gördüğü yaralıya yardım etmek için durduğunda soyulan adamın hissettiği üzüntüye benzer bir üzüntü; "Bundan sonra kimse çölde gerçekten yaralı olan birine yardım etmek için durmayacak" kahrı. Bundan sonra da Türkiye'de daha çok İsraillilere yönelik anti-semitizm biraz daha içselleştirilir, İsraillilerin de gittiklerinde kendilerini rahat hissedebilecekleri ülkelerin sayısı bir eksildi.
Ama eğer böyle bir durum varsa, bu da büyük oranda Ayalon'un suçu, oradaki gazetecilere dönüp, "Masada yalnızca İsrail bayrağı var" dediğine göre, Ayalon da kendini İsrail ile bir tutuyor olmalı. Suçun geri kalanı da Türkiye'de nefret söylemiyle etkin mücadele başlatmamış siyasi iradenin.
İsrail devletinin politikalarını eleştirmeyi anti-semitiklik olarak kabul edenler, "Yahudiler kötüdür" diyenlerle, "İsrail'in var olma hakkı vardır ama 1967 sınırları içinde" diyenleri de aynı kefeye koyuyor. Bütün bunların da anti semitikliği sıradanlaştırdığını ve onunla mücadeleyi zorlaştırdığını görmeden ya da belki de tam da bunu hedefleyerek. Üstelik henüz nefret söylemiyle ve ayrımcılıkla etkin bir mücadele yürütecek siyasi irade de yok ortalıkta.
İsrail'in kurucusu Ben Gurion'un oluşturduğu bir çevre teorisi var, bu teori, yakın çevresi düşman Araplarla kuşatılmış İsrail'in ayakta kalmasının sağlayacak önemli bir yol olarak bölgede Arap olmayan unsurlarla iyi ilişkiler kurmaya dayanır. İsrail bu çerçevede her zaman Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır, inişli çıkışlı da olsa. Bu inişlerin çıkışların başka sebepleri de vardır ama asıl sebep, barış sürecidir, barış süreci için umutlar oldukça, görüşmeler sürdükçe Türkiye İsrail ilişkileri iyi ve sıradan terbiyesizliklerden uzak olmuştur.
Ben Gurion'un, İsrail'in devlet olarak tutumunu belirleyen başka bir hassasiyeti 2. Dünya Savaşı'da yaşanan soykırımının altının sürekli çizilmesidir. Kurulduğu günden beri İsrail, Yahudilerin, Yahudi kültürüne uygun biçimde, kendileri gibi ve güvenlik içinde yaşayabileceği tek yerin İsrail olduğunu savunmuştur. Soykırımdan kaynaklanan haklı bir mazlumluktur bu, ama ne yazık ki, zaman içinde terbiyesizliğin sıradanlaşması gibi, bu temel kurucu düşünce de, 'mazlum küstahlığına' dönüşmüş, 'başkalarını mazlumlaştırmayı' kendine hak görmüştür.
İsrail resmi politikası kurulduğu günden beri vatandaşlarının aklına 'eğer başkalarını mazlumlaştırmazsak, yok oluruz' mesajını kazımaya çalışmıştır. İşte bu yüzden İsrail politikalarını eleştiren İsrailliler bile, 'kendinden nefret eden Yahudi' kategorisine sokulmuş, duyulmamıştır ne yazık ki, tıpkı Türkiye'deki nefret suçlarına dikkat çeken ve ayrımcılığı lanetleyen 'iç mihraklar' gibi.
Türkiye vatandaşlarının da kafalarına kazımaya çalışılan başka mesajlar oldu hep, İsrail'deki gibi bizatihi varoluşun tehlikede olduğu korkusunu yaratmayı hedefleyen... Nefret söylemi ile ayrımcılığı meşrulaştıran mesajlar. Bu resmi ideoloji benzerlikleri de vaktiyle iki ülkeyi yakınlaştıran unsurlar oldu elbette.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin başlangıç noktası barış süreci olsa da, vatandaşlarına korku temelli mesajlar vermek, militarist olmak yakınlık kurma nedeni olsa da, her iki devletin bölgenin yegâne demokrasileri ve laik ülkeleri olduğuna ve etraflarının düşmanlarla çevrili olduğuna dair inanış da Ankara-Tel Aviv ilişkilerini perçinledi.
İki ülkenin ilişkilerinin bundan sonra hiçbir zaman o eski günlerdeki gibi olmayacağı çok belli, bunun sebebi yalnızca sıradan terbiyesizlikler de değil, artık gönüllerin bir olmaması. Çünkü Türkiye, sancılı da olsa, sıkıntılı da olsa zihinsel bir dönüşüm sürecine yol kazalarına ve eksikliklere rağmen girdi. Bu eksikliklerinin başında da nefret söylemine karşı etkin mücadele var ama yine de İsrail ile zihin ve duygu dünyası ortaklıkları bitti. Bazı İsrail yandaşlarının Türkiye'de darbe olsun çağrılarının arkasında da bu olsa gerek.
Artık İsrail devletinin de sıradan terbiyesizliklerinden kurtulup, dönüşüm sürecine girmesinin vakti geldi, çünkü gerçekten korkmadan yaşamanın yolu, yalnızlaşmadan yaşamanın yolu buradan geçiyor. Tıpkı Türkiye de olduğu gibi...
Kaynak: Radikal