Bazı gazeteler, Kanada ve İtalya’da artan Müslüman nüfus için yeterli sayıda mescit bulunmaması nedeniyle kiliselerde teravih namazı kılındığına dair haberler yayımladı. Bu haberlerdeki en önemli nokta, söz konusu kiliselerin papazlarının Müslümanlara buralarda namaz kılma izni vermesi.
Bazı rahiplerin açıklamaları, Hıristiyanlarla Müslümanların birlikte oturduğu semtlerde olumlu deneyimler yaşandığına işaret ediyordu. Haberlerden birindeyse, Somalili bir Müslüman otobüs şoförünün, bir karikatü-ristin huysuzluğu nedeniyle İslam dünyasının sert kampanyasına maruz kalan Danimarka’da yaşadığı güzel bir insani olay aktarılıyordu.
Şoför işine başlamak için otobüse girdiğinde aracın güller, hediyeler ve kutlama kartlarıyla dolu olduğunu görünce şaşırmış. Sonrasında, bu hediyelerin her yıl hiç kimsenin dikkatini çekmeksizin geçen doğum günü sebebiyle, hizmet ettiği mahallenin sakinleri tarafından kendisine verildiğini anlamış.
Peçe uğruna bozuşmaya değmez
Batı’daki Müslümanların başkalarıyla ortak yaşam hikayeleri var; Batı, Müslümanlara çok sayıda insani davranış sergiliyor. Bu durumun temelindeyse, bireysel performansın dini veya etnik arka plana bakılmaksın takdir edilmesi yatıyor. Bu bağlamdaki temel sorunsa, Batı ve Arap medyasının sadece kanlı ve olumsuz hikâyelere, birlikte yaşamı desteklemeyen ve ‘Doğu Doğu’dur, Batı Batı, asla buluşamazlar’ yollu söylemlerin ebediliğine işaret eden olaylara değinmeleri. Dolayısıyla, kiliselerin Müslümanları teravih namazı için karşılamasının temsil ettiği uygar davranış üzerinde derinlemesine düşünmek önemli.
Teravih hoşgörüsü, gerçek önceliklerin önemsenmesi ve Batı’daki Müslümanlarla ev sahibi toplumlar arasındaki ilişkilerde her şeyin marjinal sorunlar tarafından ‘yutulmasına’ izin verilmemesi gerektiğini gösteriyor. Marjinal sorunlar azınlıkların ezici çoğunluğunu ilgilendirmeyen, dinin temellerinden sayılmayan ve Batı’da bazı hassasiyetleri gereksiz yere körükleyen sorunlardır. Anlamsız ‘zaman ve enerji kaybı savaşları’na girilmesine yol açan bu sorunların iki örneği var: İlki, Avrupa’daki peçe meselesi ve ikincisi de, New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’nin yapıldığı yerin yakınına inşa edilmek istenen cami ve İslami merkez.
Müslümanlar peçeyi reddetmeli. Zira Avrupa’da peçe takan sınırlı sayıdaki kadının çoğu niçin peçe taktığını bilmiyor. Peçe uğruna bir savaş verilmemeli ve kimse üzülmemeli. Müslümanlarla Batı arasındaki havayı bu sorun nedeniyle germeye değmez.
Birçok tartışma kopan, muhafazakâr ve Siyonist sağa Amerikalı Müslümanlara saldırmak için hazır malzeme sağlayan cami konusuna gelince; bu camiyi isteyenler hukuk savaşını kazansa bile kültürel ve siyasi savaşı kaybetti. Yasal ve teorik açıdan istedikleri camiyi ve İslam merkezini inşa etmek New Yorklu Müslümanların hakkıdır. Zira onlar kozmopolit kentin bir parçası, diğer dinlere mensup vatandaşlar gibi Amerikan vatandaşları. Fakat Müslümanların, Amerikan nüfusunun yarısının eğilimine karşı çıkarak cami izni veren mahkeme kararını çıkarması bir başarı değil. Bazı hassasiyetleri körükle-yerek cami inşaatında ısrar etmeye değmez.
Cami örneği Batı’da birçok başka durum için de uygulanabilir. Müslümanlar bir hedefe veya çıkara ulaşmak için hemen hukuka başvuruyor. Çıkarların elde edilmesi için yargıya başvurmak Batı toplumlarında doğal bir uygulama. Fakat küçük büyük her marjinal sorunda yargıya başvurmak akıl kârı değil. Zira kısa vadedeki yasal savaşı kazanmak, tahriki ve husumeti körüklemek açısından uzun vadede kültürel ve siyasi savaşı kaybetmeye yol açıyor. Tahrik ve husumetin körüklenmesiyse, Müslümanların itiraz ettikleri kararları tersine çevirmek için yararlandığı yasaları etkileyecek türden genel bir görüş inşa edecektir. Provokasyon, husumetin artması ve nefretin derinleşmesi gibi konularla ilgilili olan kültürel ve siyasi savaş hukuki savaştan daha önemli.
Özeleştiri yapmalıyız
Müslümanlara kiliselerde teravih namazı kılma izni verilmesi yönündeki eşsiz ve uygarca uygulamaya dönecek olursak; bizim de özeleştiri yapmaya ihtiyacımız var. Sözgelimi, herhangi bir İslam ülkesinde yaşayan Hıristiyanlar kiliselerin yeterli olmaması nedeniyle pazar ayinini yapmak için camileri kullanmak istese nasıl bir tutumla karşılaşırlar? Daha da mütevazi olalım ve şunu soralım: Arap ve İslam ülkelerinin çoğunluğu, sadece Hıristiyanların değil, diğer dini azınlıkların ibadethane inşa etme taleplerine nasıl yaklaşıyor? Bazı Arap ülkelerinde çifte standart var.
Müslümanlar olarak Batı’daki dini taleplerimizin çıtasını yükseltiyoruz, ancak kendi aramızda yaşayan dini azınlıkların benzer taleplerinin çok azını bile vermeyi kabul etmiyoruz. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi İttihat, 16 Ağustos 2010)
Kaynak: Radikal