Televizyon milleti

İbrahim’in Milleti gibi kalın çizgilerle ayrılmıştır diğer milletlerden. Kontrol odasındaki televizyon adı verilen kutudan millete ay ay, gün gün hatta saat saat belirli düzenler içinde programlar sunulur. Sanırsınız ki tüm maharet kutunun kendisinden ibarettir. Hayır, kutuyu toplumdaki her ferdin -tabiri caizse- başına geçirmek asıl maharettir. Kutu ne kadar çok aileye sızarsa “aa, sen de seyrettin mi?” kabilinden tebrik ve tasdiklerle ortak bir sevinç havası estirilir. Vakıaya kutuyu açarak mı, milleti yazarak mı başlamalı diye bir hayli düşündükten sonra, milleti yazmanın aynı zamanda kutuyu açmanın da ta kendisi olduğunu hatırlayıverdim. İşte Televizyon Milleti’nin göze en çok çarpan özellikleri;

 

1-      Televizyon Milleti’nin en genç fertleri doğal olarak çocuklardan oluşur. Her sabah uyandıklarında kutunun karşısına geçip, kendileri için seçilen gündelik mönüden beğendiklerini seçerler. Kedisi, horozu, köpeği, civcivi, robotu, canavarı ve dahi envaitürlü haşaratın cana gelip saatlerce çocukları korkutan, sevindiren, rahatlatan ve eğlendiren filmler oynamaları güne başlamanın olmazsa olmazıdır. Okula gidilecekse gidilir, tatilse kardeşler ile mönü kavgası yapılır. Kimin gücü yeterse kutunun kolsuz ellerini kullanma yetkisini kazanır ve mönüde en küçük bir kırıntı kalmayıncaya kadar iştahla tüketilir. Ara sıra bu milletin en tepedeki erki olan babalar tarafından “evladım biraz daha yaklaşsan filmin kahramanlarından birisi olacaksın” telkinleri ile kısa süreli bir kopukluk yaşarlar. Elbetteki çocuklar henüz bu büyülü kutunun tam olarak etkisine girememiş olmalarından veya belirli aralıklarla azalan etkiden kaynaklanarak anne-babalarına bir takım sorgu-suallerde bulunurlar. Babanın “annene sorsana yavrum” diyerek başından savdığı çocuklar anneden daha şiddetli bir uyarı alırlar; “İşim var görmüyor musun? Nerden aklına gelir bu saçma sapan sorular bilmem ki. Sen de gidip kardeşlerin gibi televizyon kutusunun karşısına geçip uyuşturulma hakkını kullansana!” Son çareyi yeniden babasına dönmekte gören çocuk, bu kez gazete arkasından gelen homurtulardan gerekli mesajı alır ve çaresiz bir şekilde kutunun etkisi altındaki kardeşlerinin yanına döner. Kutu masada durduğu gibi durmuyor elbette. Etkisi kendisini bazen kardeşine tuzak kuran Gargamel, bazen komşunun kedisini çamaşır makinesine atan Tazmanya Canavarı, bazen kiliseye giden Alice, bazen de dördüncü kattan atlayan Pikaçu olarak gösterebiliyor.

2-      Milletin en dinamik üyeleri olan gençler hiyerarşik sistemde çocukların bir üst kademesinde yer alırlar. Kutunun karşısına geçmeleri için bir kaş işareti veya “şitt” ünlemi yeterlidir. Tabi ki etkiden kurtulmanın verdiği rahatsızlık ile kendisini yerlere atan çocuğun pek fazla bir şansı yoktur. Tıpkı annenin kutunun sesini sonuna kadar açan gençlere karşı fazlaca bir şansının olmadığı gibi. Her ikaz çocukların aksine gençlerde yankı bulur ve kutunun uzun vadede görülen etkilerinden biri olarak bir meydan savaşına zemin hazırlar.  Her ne kadar da annelik, emek, saçını süpürge etmek gibi etki alanı dışındaki bazı kavramlar anne tarafından kullanılmak istense de gençlerin direnci çoğunlukla ağır basar ve kutu etkisini arttırarak sürdürmeye devam eder. Gençlik dizileri,bazı yarışma,spor,magazin ve film gösterimlerinin yanında gençlerin en büyük ilgi alanlarından birisi olan yaz aşkları,Gelinim Olur musun?, Size Anne Diye bilir miyim? gibi programlar bir biri ardınca yayına girer. Yan etkileri çocuklarınkilere göre daha fazladır ve daha kalıcı izler bırakırlar. Bunlar arasında karşı dairedeki komşunun kızına aşık olmak, okul arkadaşlarının da yoğun etkisi ile barlar, partiler düzenlemek, kedi kurban etme merasimleri yapmak, anne-babayı televizyon kutusunun öğretilerini yeterince anlayamadıklarından dolayı yobazlık, dar kafalılık ve geri kalmışlıkla suçlamak, bayramlarda hatırladıkları dedeleriyle morukluk muhabbetleri yapmak v.b örneklere rastlamak mümkündür. Elbetteki televizyon konusunda gençlerle anne babaların anlaştıkları mönülere de rastlamak mümkündür. Ataerkil bir toplum olduklarının altını çizen baba-oğul ittifakının anne-kız ittifakına galip gelip onları, televizyon milletinin son süper starlarından birisi olan Semra Hanım’ı izlemekten mahrum bırakıp futbol izlemeleri bunun tipik bir örneğidir. Veya anne kız ortaklığının baskın gelip hangi kaynananın hangi gelini seçeceğini, hangi ünlü erkek kutu kahramanın diğer kadın kutu kahramanı ile nerede yakalandıklarını izledikleri programlardan bahsedebiliriz. Olur ya bir taraf diğer bir tarafı etkiden bir süre mahrum ederse affedilmez bir hata yaptığının bilincinde olduğundan kendisine başka bir zaman kendi programlarından feragat ederek telafi etmeyi teklif eder. Tabi ki canlı yayın olgusunun telafi edilmesi mümkün olmayan bir tarafının olduğunu sizler de takdir edersiniz!

3-      Televizyon milletinin temel iki ferdinden birisi olan anneler televizyon yayınlarından en fazla nasiplenen bireylerdir. Evdekilerden bir kısmını okula, diğer kısmını işe gönderdikten sonra yarım yamalak kahvaltı yapıp günün ilk yayınlarını izlemeye başlarlar. Programı kaçırmamak için ilk olarak eşine az rastlanır bir hızla işlerini bitirme yöntemine başvururlar. Bununla birlikte ya bir şekilde o gün evde kalmış diğer bir ferde yada daha çok uzun süre evde kalacak kız kurusuna işi havale etme yollarından birini de deneyebilirler. Her üç durumda da ilk yayına er veya geç başlamayı başarırlar. Kıpır kıpır türküler, şarkılar çalınarak başlanan sabah programlarının sonunda stüdyodaki çoğunluğunu yine kadınların oluşturdukları konukların nazar, kurşun dökme, yatır ziyareti, kısmet bağlamak, uğursuzluk, karı-koca ilişkileri ile ilgili sorularına büyük bir iştahla cevaplar veren hocaların fetvalarını aldıktan sonra öğlen saatlerinde tekrar devam etmek üzere kısa bir süre ara verirler. Gün ortası haberlerinden sonra başlayan kuşaklarda yeniden ekrana kilitlenirler. Kızını yıllar önce terk ettikten sonra yeniden aramaya başlayan gözü yaşlı babaları, koca dayağı yüzünden evden kaçan hem cinslerini, karısının yüzüne kezzap döken gaddar kocayı, kocasını kötü bir durumda bırakıp sevgilisine kaçan genç kadını, evden kaçıp daha sonra kötü yola düşen yüzleri maskeli genç kızların itiraflarını sunucunun ara sıra taraflara fırça atarak sunduğu programlar akşama kadar gündemlerinden çıkmaz. Marketteki komşuları, otobüsteki yol arkadaşları, iş yerindeki arkadaşları, eve gelen misafirleri ve akşam eve gelen kocaları ile bu programlar ve kişiler üzerine kritikler yaparlar. Seyrederken ara sıra cuşa gelip beddualar, hakaretler, ithamlar bile yaparlar. Bu mesaileri eve yorgun argın dönen kocanın haberleri seyretmek emriyle o gün için son bulur.

4-      Babalar diğer konularda olduğu gibi televizyon konusunda da son sözü söylerler. Gün boyu topladıkları yorgunluklarını ya haberleri yada futbol maçları seyrederek atarlar. Bir vesile ile seyirleri kesildiğinde diğerleri gibi sert tepki gösterirler. “Ulan akşama kadar eşek gibi çalışırız. Dinlenmek için iki dakka oturup şu mereti seyredelim dedik burnumuzdan getirdiniz !” en yaygın tepki şeklidir. Bir başka tepki örneği karşı tarafı tahrik eder nitelikte olur; “dersini çalışacağına akşama kadar bu ne idüğü belirsiz mahlukları izler durursun. Sorsam dört kere dördü çarpamazsın haylaz herif” ve “sabahtan akşama kadar sen izliyorsun, bırak beş dakka da biz bakalım şuna” . Muhtemel ateşli tartışmalar daha sonraki günler için malzeme olma özelliği de taşır. Sık sık daha önceden seyrettikleri süreler taraflarca hatırlatılır ve televizyon dışındaki uğraşlar lojistik birer silah vazifesi görür; “Akşama kadar çalışmışmış, bizde evde boncuk diziyoruz değil mi? Çamaşır, bulaşık, yemek, alış veriş, temizlik nasıl yapılıyor sanıyorsun beyefendi? Hem şu seyrettiğin şeyde bir işe yarasa. Ortada bir top var o tarafa bu tarafa gidip geliyor, ne anlıyorsun şundan bilmiyorum”. Baba bazen suçlamaları duymazlıktan gelir ve uykusu gelene kadar kutuyu istediği gibi kullanmanın rahatını yaşar. Ama bazen de umulmadık bir yerde kesilen televizyon trafiği hararetli kavgalara neden olur ve ancak ertesi gün izlenmek üzere yayın akışı babalar veya annelerce durdurulur. İşte bu yüzden kötü bir nedenle de olsa, televizyon etkisinin kesintiye uğraması ile aile en gerçekçi zamanlarını yaşar.

 

                  Televizyon milletinin halleri bu kadarı ile sınırlı değil tabiki. Yukarıda saydıklarımızın yanında kendilerine has nitelikleri ile bilinen bireylere rastlamak da mümkündür.

 

1-      Bunlar arasında en ilginç olanları beş yaşından küçük miniklerdir. Daha zar zor anne-baba demeyi başarabilen bu miniklerin ilk ezberledikleri kelimeler ve ifadeler arasında televizyon kültürünün marjinal örneklerine rastlamak mümkündür. Kimi zaman bir şarkı sözü, kimi zaman bir reklam spotu hayata ilk adımlarını yeni atmaya başlamış küçük çocukların kelime hazinesine giren ilk malzemelerdir.

2-      Tatil günlerini ve özellikle bayram günlerini televizyon seyrederek geçirmek için dört gözle bekleyen kutukoliklerden de muhakkak söz etmeliyiz. Bu türden bağımlılıklar gösterenlerin televizyon seyretmekten alı konulabilmeleri çok zordur. En belirgin alışkanlıkları evlerine gelen misafirlerine rağmen dizisine, futbol maçına veya filmine kaldığı yerden devam etmek, uyanık olduğu halde eve giren hırsızı televizyon seyretmesi yüzünden fark edememek, su basan evinden önce televizyonu çıkarmaya çalışmak, hasta ve acil durumlarda bile televizyondan vazgeçememek, ameliyatına dakikalar kala televizyondan kopamamak, birkaç gün televizyonsuz yapamamak, mecbur kalmaları durumunda yataklarını kurdukları çekyatları satıp televizyonlarını satmamak olarak sıralanabilir. İşlerini dizilerine, filmlerine göre ayarlayanları, toplantılarını film ve diziler için erteleyenleri, kuyrukta dizilerini kaçıracaklarından yetkililere lanetler yağdıranları, gelen ihbar ve yardımlara televizyon yüzünden geç kalanları unutmadan eklemeliyiz.

3-      Farklı bir prototipte ise televizyondan şikayetçi olup bu şikayetlerini televizyon seyrederken dile getirenleri görüyoruz. Haber kanalından şikayet edip o haber kanalını seyretmeyi asla ihmal etmeyenler grubun başına konmalı. Televizyonun ahlaksızlığından yakınıp, bu yakınmalarını gayr-i ahlaki yayınları seyrederken yapanlar, orada burada çocukların ve gençlerin ahlakını bozduğu söylediği programlara, dizilere kahkahalarla gülenler listenin diğer favorileri.

4-      Ötekiler kadar yoğun bir zarar vermemekle beraber farklı yönlerden zarar görenler de vardır. Sabahın üçüne, dördüne kadar tartışma programları seyredenler, bu programları seyrederken sinir krizleri geçirenler, ev ahalisine kendi alanları ile ilgili  (felsefik, tıbbi, siyasi, askeri, sanatsal) programları dikte edenler akla ilk gelenlerden.

5-      Listenin sonuna ve ekonomik yönüyle düşünüldüğünde en büyük harflerle yazılması gerekenler, televizyon kanalı sahipleri, magazin programları sponsorları, şarkıcılar, şovmenler, mankenler, bankalar, reklâm firmaları v.b işlerle meşgul olanlar olsa gerek.

 

Peki ya siz/? Siz bu televizyon milletinin neresinde duruyorsunuz?