Hükümet, Genelkurmay'ın bildirisi karşısında "dik duran" bir tavır aldı. Bu, Türkiye'de demokrasinin kazandığı gücün bir göstergesidir.
Bırakın siyasi idam sehpalarını, parlamentoyu kapatmayı bile çeyrek asırdır kimse göze alamıyor. Ama yakın zamana kadar Genelkurmay "sert açıklama" yapınca hükümetler düşerdi; Genelkurmay açıklamasında isim verilerek aşağılanan başbakanlar Ali Kırca'nın haber programında "Demokrasilerde herkes gibi asker de konuşur" diye alttan almak zorunda kalırdı.
Genelkurmay Başkanı "312. maddeye dokunulamaz" deyince Meclis hemen tasarıyı rafa kaldırırdı!
Bugün ise hükümet askere anayasal yerini hatırlatıyor!
Bugünkü Türkiye öyle bir ekonomik ve sosyal gelişme, çeşitlilik ve dışa açıklık düzeyine ulaşmıştır ki demokrasi tek yoldur; daima "söz milletin"dir.
Dünden bugüne Türkiye
Eskiden müdahale planlayanlar, ekonomik vücudumuzun atar damarlarından biri olan "borsa"nın nasıl etkileneceğini düşünmezlerdi, çünkü Türkiye'de borsa yoktu! Müdahaleye toplumdan tepkiler olur mu diye de düşünmezlerdi, çünkü köylü yığınları tepki gösteremezdi. Elitler ise halktan kopuk, ufak ve resmi ideolojiyle bütünleşmiş bir zümre idi. Aydınlar da 'tek fikirli' idi.
Bugünkü Türkiye'de ise ekonomi artık "kumanda" ile değil, "piyasa" ile işliyor ve gelişiyor. Piyasa kanunları siyasi müdahaleyi reddettiği gibi askeri müdahaleyi büsbütün reddediyor!
Toplumsal düzeyde ise, şehirleşme ve orta sınıflaşma gibi köklü dinamikler geçmişte bastırılmış duyguları kente taşıyor, çocukları okuyor, yazıyor, çiziyor, konuşuyor! Bugünkü Türkiye'de artık sadece Kemalist değil, liberal, sosyalist, muhafazakâr, sosyal demokrat aydınlar da var; kimlikler de su yüzüne çıkıyor, zaman içinde Yeşiller hareketi de gelişecek.
Böylesine çeşitlenmiş ve gelişmiş bir Türkiye'de laikliğin elden gideceğini zannetmek tamamen irrasyonel bir "korku psikolojisi"dir! Ama bu korku, mitinglerle kendini ifade eden bir "sosyal psikolojik gerçek"tir.
Birlikte yaşamak
Bu gerçeklere topluca baktığımızda:
Hükümetin müdahaleye karşı 'dik' durması çağdaş, demokratik bir tavırdır. Türkiye'de sivil iradenin üstünlüğünü göstermiştir.
Hükümet toplumdaki gerilimleri ve "korku psikolojisi"ni giderecek adımları atmalıdır. AKP merkeze daha fazla açılmalı, partiden marjinal sesler çıkmamalı, bu anlamda parti disiplini güçlendirilmelidir. Milli Eğitim'e ilişkin kaygılar giderilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Anayasa Mahkemesi'nin kararını beklemek siyaseten doğrudur ama bu karar ne yönde olursa olsun hükümet "derhal" seçime gitmelidir. Cumhurbaşkanlığına elbette layık olan Abdullah Gül, sandıktan geçerek oraya çıkmalıdır.
Resmi ideoloji ve sivil Kemalist kesim de görmelidir ki modernleşme kaçınılmaz olarak toplumsal çeşitlilik yaratır. Vergi veren, şehit düşen 'farklı vatandaşlar' da onlar gibi seçme, seçilme ve kamu görevlerine girme haklarına sahiptir! Kitlelere "sakıncalı vatandaşlar" işlemi yapmak ülkeyi böler! Milli birlik ve üniter devlet gibi hayati temel değerlerimizi güçlendirmenin yolu "hoşgörü" ve "birlikte yaşama" ruhunu güçlendirmektir.
Kennedy'nin ırk ayrımına karşı söyledikleri, her toplum için geçerlidir: "Amerikan birliğinin temelinde hoşgörü ve uzlaşma vardır."