"Kimse başörtülü kamu görevini düşünmesin" diye seslendi sayın Başbakan.
MHP lideri Devlet Bahçeli de "Özgürlük projemizde kamu görevinde başörtüsü yok" dedi.
Bir çoğumuz, "Demek ki ancak bu kadarını yapabiliyorlar" diyerek getirilen formüle boyun eğdi.
Bu kadar sınırlı bir formülün bile yol açtığı karşıt tepkiye, tepki ne demek, isyana bakınca "İyi ki bu kadar sınırlı tutulmuş" diyenlerimiz bile oldu.
Belki de haklıdırlar.
Kaldı ki, bu kadar sınırlı olanın bile gerçekleşmesi kolay gözükmüyor.
Baksanıza, "Ben olsam iktidar partisi için kapatma davasını çoktan açmıştım" diyen eski hukuk adamları bile çıkıyor.
Yani o hukuk adamımıza göre Ak Parti için dosya çoktan tekemmül etmiş durumda.
Muhtemel ki, başörtüsü işinde Ak Parti ile yan yana duran MHP için de, dosya tekemmül etme yolundadır.
Ak Parti ve MHP için kapatma davası açıldığını düşünebiliyor musunuz?
DTP için de zaten her zaman bir dosya vardır.
O zaman "Tek parti"li bir Meclis...
Sadece CHP...
Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine...
Türkiye masalı hep böyle bitsin.
Aslında öyle bile bitecek gibi görünmüyor.
Bakın ne demiş, Üniversiteler arası Kurul Başkanı Prof. Mustafa Akaydın:
"-10 Kasım 1938'de başlayan karşı devrimin kırılma noktasındayız!"
Yani karşı devrim Atatürk ölünce başlamış.
Daha henüz çok partili hayata geçmeden. Yani tek parti dönemi devam ederken...
CHP'nin başında Atatürk'ün silah arkadaşı ve rejimin banilerinden İsmet İnönü varken...
Demek ki, CHP bile kesmiyor bazı insanlarımızı!
Üstelik bunlar bilim insanlarımız. Yani objektif düşünecekler, yorum yapacaklar, bu ülkenin gençlerini "fikri hür vicdanı hür" insanlar olarak yetiştirecekler.
İnönü'yü bile yeterli görmeyen keskin devrimciler, Tayyip Erdoğan ya da Devlet Bahçeli'den neden ya da nasıl memnun olsunlar?
CHP lideri Baykal, onun için böylesine yüksek perdeden laiklik nutukları atıyor olmalı.
Bu tabanı nasıl tutacaksınız?
Ben Baykal'ın, bu kadar katı bir başörtüsü karşıtı olduğuna inanmıyorum.
Bosna'da, Sırp çetelerinin alçakça tecavüzüne maruz kalan genç kızlara "Namus sembolü" diye beyaz başörtüsü götüren bir insan o.
Dev seçim afişlerine, başörtülü, pardesülü, yani tam tesettürlü kadın fotoğrafları koyduran o.
Başörtülü kadınlarla yan yana fotoğraf çektirmekten büyük zevk alan, daha ötesi başörtülü kadınlardan oy isteyen o.
Başörtüsü – türban ayrımı yapıp, en azından başörtüsüne sahip çıktığını ifade eden o.
Ama, bir de bugünkü tavrına bakın.
Ses tonuna. Öfkesine... "Cumhuriyet'in içi boşaltılıyor" iddialarına...
İhtilal mahkemesi iddianamesi yazar gibi konuşmalarına...
Ne bu?
Bence siyaset.
En kötü siyaset.
En kötü istismar.
En provokatif dille oyları koruma telaşı...
Tek parti tatmin eder mi?
Başörtüsü siyasi simge mi?
Evet, ama sadece CHP için...
Sadece başörtüsü karşıtları için...
Başörtüsüne saldırı, o cenahta, bir siyasi toparlanış aracına dönüşmüş durumda...
Bana göre sayın Baykal, bu keskin dil ile, bir, parti içindeki muhalefete karşı cephe oluşturuyor, iki, CHP'yi en hızlı savaşçı rolüne soyundurarak yerel seçimlere doğru tabandaki aşınmayı önlemek istiyor.
Bunun için semboller lazım.
En hızlı kamplaşmalara imkan verecek semboller.
Bol laiklik nutukları atılacak semboller.
Kırmızı örtüye saldıran boğanın psikolojisini anlamak isterdim. Neden saldırır kırmızıyı görünce boğalar?
Başörtüsünün böylesine bir sembolik değer kazanmasına, başörtülüler haklı olarak şaşırıyor.
Kendileri bir cephe psikolojisi içinde olmadıkları halde, karşıda bir cephe oluşması, onları huzursuz ediyor.
Bir özgürlüğün kırpıla kırpıla kuşa dönmesine bile memleket gerilmesin diye sabırla karşılık veriyorlar.
Buna rağmen karşıda öfke bitmiyor.
En düşük dozda bir özgürlük bile, bir karşıt cephe oluşturuyor.
Nasıl bir şey bu?
Baykal'ı ibretle seyrediyor toplum.
Bazı üniversite rektörlerini, bazı eski yargı mensuplarını ibretle seyrediyor.
Medyanın tavırlarını ibretle seyrediyor.
Bir grup genç kızın, eğitim ve inanç özgürlüğünün, bu ölçüde tartışılması asla iyi niyetle yorumlanmıyor.
"Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?" sorusu şu anda toplumun yüreğini sıkan en yaman soru.
Bu ülkede özgürlük tanzimi yapan, Meclis'in bile üstünde özel bir azınlık mı var?
Sorabildiğiniz kadar sorun.
Çünkü yaşadığımız çarpıklığı ancak sorular çözer?
Baykal'a sorun. Medyaya sorun. Rektörlere sorun. Yargıyı, millet iradesinin karşısında konuşlandıranlara sorun.
Sonra seslenin:
Her şey millet için. Her şey insan için. Her şey Türkiye için.
Oligarşik yapılar, yani azınlık sultaları milleti boğamaz, Türkiye'yi boğamaz, diye seslenin.