ABD'nin hatalarının yanı sıra küreselleşmenin neticeleriyle birlikte çökme noktasına gelen tek kutuplu dünya düzeninin yerini kutupsuzluk alacak. Birey ve çıkar gruplarının önemli miktarda gücü biriktirmesi kolaylaşırken, kat kat artacak tehditlere kolektif tepki vermek zorlaşacak
Tek kutuplu çağ, beklenmedik bir Amerikan hâkimiyetine sahne olan bir dönem kapanıyor. 20 yıla yakın sürdü, ki bu süre tarih okyanusundaki
bir damladır. Peki niye sona erdi? Bir açıklaması tarih. Devletler, üretkenliğe ve refaha yol açan insani, mali ve teknolojik kaynakları üretip bir araya getirmek konusunda daha iyi durumda. Aynısı şirketler ve diğer örgütler için de geçerli. Yeni güçlerin yükselişi durdurulamıyor. Sonuçta, bölgesel veya küresel açıdan etkili olabilecek aktörlerin sayısı artıyor. Mesele ABD'nin zayıflaması değil, başka birçok aktörün daha güçlü hale gelmesi.
'Emperyal' aşırı zorlandı
Tek kutupluluğun bitişinin bir ikinci nedeniyse ABD politikası. ABD gerek yaptıkları gerekse yapamadıklarıyla yeni güç merkezlerinin doğmasını hızlandırdı ve onlar karşısındaki konumunu da zayıflattı. ABD'nin enerji politikası (veya böyle bir politikasının olmaması) tek kutupluluğun bitişinin itici güçlerinden biri. 1970'lerdeki ilk petrol şoklarından beri ABD petrol tüketimi yüzde 20 oranında arttı; daha önemlisi, ABD'nin petrol ürünleri ithalatı miktar ve tüketim içindeki oranı itibarıyla iki katına çıktı. Yabancı petrole yönelik bu talep artışı, petrolün varil fiyatının 20 dolardan 100 doların üzerine çıkmasına yol açtı. Bu da enerji kaynaklarına sahip ülkelere muazzam zenginlik ve güç transferiyle sonuçlandı.
ABD'nin ekonomi politikası da bir rol oynadı. Başkan Bush Afganistan ve Irak'ta masraflı savaşlara girişti ve bu da zorunlu olmayan harcamaların yıllık yüzde 8 oranında artmasına ve vergi kesintilerine yol açtı. ABD'nin mali pozisyonu 2001'deki 100 milyar dolar bütçe fazlasından, 2007'de tahminen 250 milyar dolarlık bütçe açığına geriledi. Mevcut açık, şu an gayrısafi milli hasılanın yüzde 6'sından fazla. Bu da dolar üzerinde aşağıya doğru baskı yapıyor, enflasyonu tetikliyor ve zenginlikle gücün başka yerlerde birikmesine katkıda bulunuyor. ABD mortgage piyasasının kötü düzenlenmesi ve bunun ortaya çıkardığı kredi krizi bu sorunları daha da ağırlaştırdı.
Irak da Amerikan üstünlüğünü zayıflatıyor. Çatışmanın saldırganlığa dayalı pahalı bir savaş olduğu görüldü; insani bedellerinin yanı sıra, askeri, ekonomik ve diplomatik bedelleri de ağır oldu. Yıllar önce tarihçi Paul Kennedy 'emperyal aşırı zorlanma' tezini ortaya atmış, ABD'nin aynı diğer büyük güçler gibi, eninde sonunda gücünün sınırına dayanıp düşüşe geçeceğini öne sürmüştü. Kennedy'nin tezinin doğruluğu önce Sovyetler Birliği örneğinde kanıtlandı, fakat ABD'nin de, tüm dinamizmine rağmen bundan muaf olmadığı görülüyor.
Tek kutupluluğun sonu, diğer ülke ve örgütlerin yükselişinin veya Amerikan politikasının başarısızlıkları ve aptallıklarının neticesinden ibaret de değil. Küreselleşmenin de bir neticesi. Küreselleşme ilaçtan e-postalara, sera gazlarına, mallara ve insanlara, radyo ve televizyon sinyallerine, virüslere ve silahlara kadar her şeyin sınırlar arası akışının hacmini, hızını ve önemini artırdı. Bu akışların çoğu hükümet kontrolü ve bilgisi dışında gerçekleşiyor. Sonuçta küreselleşme ABD de dahil, büyük güçlerin nüfuzunu azaltıyor.
Bu akışlar genellikle, enerji ihracatcıları (muazzam bir zenginlik patlaması yaşıyorlar), teröristler (interneti yandaş bulmak ve eğitmek için, uluslararası banka sistemini kaynak, ulaşım sistemini de
dolaşım için kullanıyorlar), haydut devletler (kara ve gri piyasaları suiistimal edebiliyorlar) ve Fortune listesindeki en büyük 500 şirket (personel ve yatırımı çabucak kaydırabiliyorlar) gibi devlet dışı aktörleri güçlendiriyor. En güçlü ülke olmak, gücü tekeline almak demek değil artık. Birey ve gruplar için hatırı sayılır miktarda gücü biriktirmek hiç olmadığı kadar kolay.
Tek kutupluluk bittiyse yerini ne alacak? Bazıları Soğuk Savaş'ta uluslararası ilişkilere karakterini veren iki kutupluluğun döneceği tahmininde bulunuyor. Bu pek muhtemel değil. Çin'in
askeri gücü ABD'ninkinine yaklaşamaz; daha önemlisi Çin ekonomik büyümeye odaklanmayı sürdürecek, bu da ekonomik entegrasyon arayışını ve çatışmadan kaçınmayı beraberinde getiren bir tercih. Rusya iki kutuplu bir dünyaya daha eğilimli olabilir belki, fakat onun da işbirliğinden çıkarı var ve her durumda ABD'ye meydan okuyacak kapasiteden yoksun.
Kimsenin lüksü kalmayacak
Çin, Avrupa, Hindistan, Japonya ve Rusya'nın etkin güçler mahiyetinde ABD'nin yanında yerini alacağı modern bir çok kutuplu dünyanın ortaya çıkacağı tahmininde bulunanlar da eksik değil. Bu bakış dünyanın nasıl değiştiğini göremiyor. Onlarca dişe dokunur güç merkezi var; buna bölgesel güçler, uluslararası örgütler, şirketler, medya kuruluşları, dini hareketler, terör örgütleri, ilaç kartelleri ve sivil toplum örgütleri dahil. Bugün güç toplanmaktan ziyade dağılıyor. Tek kutupluluğun halefi ne iki ne de çok kutupluluk olacak. Halef kutupsuzluktan başkası olmayacak.
ABD'nin müstehakını bulmasını ve tek kutupluluğun yerini kutupsuzluğun
almasını memnuniyetle karşılayanlar, alkışlamak için acele etmesin. Küresel sorunlara kolektif tepkiler oluşturmak ve kurumları çalıştırmak zorlaşacak. Tehditler kat kat artacak. İlişkileri kurmak ve sürdürmek güçleşecek. ABD'nin artık 'Ya bizdensiniz ya da bize karşı' düsturuyla dış politika yürütme lüksü bulunmayacak.
O lükse kimse sahip olmayacak. Kutupsuz dünyayı daha düzensiz ve tehlike olmaktan kurtaracak tek şey, daha dikkatli, yaratıcı ve kolektif diplomasi.
Kaynak: Radikal