'Tayyip Erdoğan'ı severiz ama bizim kahramanımız değil'

Mısır'da seçimlerin favorisi Müslüman Kardeşler'in Özgürlük ve Adalet Partisi gösterilse de Selefiler iddialı. Selefilerin sözcüsü Nurullah, "Türkiye'yi model almıyoruz" diyor.

Selefiler Mısır'daki yeni devrimci yelpaze içinde en hızlı yükselen grup. Laikler ve Hıristiyanlar, Selefilerin alkol yasağı ve örtünme zorunluluğu gibi kendi yaşam tarzlarını dayatacaklarına dair korkuları her yerde dillendiriyor. Selefiler 1970'lerde Müslüman Kardeşler (İhvan) hapse tıkıldığında özellikle İskenderiye'de filizlenen ve tüm ülkeye yayılan bir akım. İslam'a sonradan girdiğini düşündükleri bütün ritüel ve geleneklere (bidat) karşı olmaları nedeniyle diğer İslami gruplardan ayrılıyorlar. Fikri liderleri Muhammed İsmail. Hüsnü Mübarek döneminde "Zalimin zulmüne sabretmek, isyan ederek fitne çıkarmaktan evladır" düsturuyla siyasetten beriydiler. Hatta siyasi hesapları olmadığından İhvan'ı dengelemek için rejim tarafından desteklendiler. Mübarek'e karşı isyan patlak verdiğinde de önce gösterilere katılmak konusunda bocaladılar. Sonunda meydanları sevdiler ve siyasete atıldılar. Bu hareketten üç parti çıktı: 'Nur', 'Asalet', 'İnşa ve Kalkınma'. Kamuoyu araştırmalarında Selefi ittifak, İhvan'ın partisi Özgürlük ve Adalet ve ülkenin en eski partisi Vefd'in ardından üçüncü parti. Son gösterilerde muhaliflerle omuz omuza vererek Yüksek Askeri Konsey'e karşı net tavır sergilediler. Gösterilerden çekilen İhvan'ın yerini doldurdular.

Selefi liderin eşi Türk

Tahrir'e uzanan caddelerden birinde Nur'un sözcüsü Muhammed Nurullah'la Selefileri konuştuk. Müslüman Kardeşler'in aksine Türkiye'yi model olarak görmediklerini açık yüreklilikle söylerken Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kahire'ye geldiğinde neden kendileriyle görüşmediği konusunda da sitemkâr. Hareketin siyasi lideri İmad Abdulğafur'un eşinin Türk olduğunu not eden Nurullah, "Singapur'dan Norveç'e kadar bütün ülkeler bizimle görüştü ama Türkiye bizimle görüşmekten kaçındı" diyor. Kendilerini kabul ettirme konusunda kompleksli değiller. "Erdoğan'ın Kahire'deki konuşmasında laiklik tavsiyesini nasıl buldunuz" sorusuna yanıtı da net: "Bu bizim değil Müslüman Kardeşlerin sorunu. Çünkü onlar Erdoğan'a süpermen diyordu. Bu nedenle laiklikle ilgili sözleri Müslüman Kardeşler için yol kazası oldu. Erdoğan'ın ne düşündüğünü biliyorduk zaten. Erdoğan iyi bir adam ama bizim kahramanımız değil. Herkes 'Türkiye gibi olmalıyız' diyor. Biz aynı kanaatte değiliz. Türkiye'yi model olarak görmüyoruz. Çünkü Türkiye'den daha iyi olabiliriz. Daha fazla ekonomik kaynaklarımız ve eğitimli insanlarımız var. Eğer sistemdeki yolsuzluğu giderirsek Türkiye'den daha iyi olabiliriz."

Erdoğan ABD ile anlaştı

Müslüman Kardeşler'in Amerikalılarla anlaştığına dair kanaat çok yaygın. "Amerikalılar sizinle de görüştüler mi" diye soruyorum. Yanıt şaşırtıcı değil: "Amerikalılar bizimle düşük düzeyde temas kurdular. Elçilikten bazı personel gelip görüştü, anlamak ve ölçmek için. Ama Müslüman Kardeşler'le, İsrail'le ilişkiler dahil her konuda bir anlaşmaya vardılar. Amerikalılar İhvan konusunda endişeli değiller. İhvan büyük değişiklikler getirecek bir programa sahip değil. Ama selefiler değiştirebilir. Bizim kültürü korumaya dair fikirlerimiz Amerikalılar için problem. Amerikalılar Erdoğan gibi kendi kültürlerine kapıyı açanlardan hoşlanıyor. Erdoğan Amerikan hedeflerine yardım ediyor. Erdoğan'ın ABD ile iyi bir anlaşması var."

İslamcılar kendi yaşam tarzlarını dayatacak mı? Selefi kanattan laik kesimleri endişelendiren açıklamalar da geliyor:' "İktidar olursak bizim ilk derdimiz insanların açlığını ve susuzluğunu gidermek. Nüfusun yarısı aç. İnsanların alkol kullanması benim problemim değil" diyor. "Önce tüm Mısırlılara iyi bir yaşam sunmak istiyoruz. Kimliğimizi korumak da öncelikli hedefimiz" diyen Nurullah, kimlikten "İslami miras, Mısır gelenekleri ve kültürünü" kast ediyor. Bu açıdan bakıldığında Mısırlılık ve milliyetçi bir taraf öne çıkıyor. Batı karşıtlığı konusunda ise "Kendimizi bir şeye karşı olarak konuşlandırmıyoruz. Referansımız İslam. Liberal ya da komünistlerle ortak yanlarımız olabilir. Tabii referanslarımıza aykırı olanlar da olabilir. Ama kendimizi şuna ya da buna karşı olarak ifade etmiyoruz. Kendi yolumuz var" diyor. "Devrimden önce Selefiler gösterilere katılmayı neden haram ilan etti?" sorusuna yanıtı ise şöyle: "Bu doğru değil. Biz tek bir grup değiliz. Çok sayıda Selefi grup Tahrir'e gitti. Gösterilere Selefi bir renk verilseydi 'Bu İslamcı ayaklanma' deyip hareketi durdurabilirdi. Bu nedenle liderlerin katılmamasına karar verdik. İnsanlar kendi renklerini vermeden katıldı. Biz de bu rejimin yıkılmasını istedik." Nurullah 'Selefilerin ordu ile birlikte hareket ettiği, hatta kiliselere saldırıda kullanıldıkları' suçlamasını da reddediyor: "Tamamen yalan. Hıristiyanlarla hiçbir sorunumuz yok. Hatta İskenderiye'de polisler ortadan kaybolduklarında bütün kiliseleri koruduk. Kiliselere Baltacılar ya da başkaları saldırdı."

'İhvan risk alamıyor'

Nurullah'a göre gösterilerden çekilip askerle masaya oturan İhvan kaybetti: "Herkesin kendi özel hesabı var. Müslüman Kardeşler kaybetti, Selefiler kazandı. Selefilerin kısa sürede nasıl başarılı oldukları tartışılıyor. İhvan'ın görüşleri net değil. Gelişmeleri iyi okuyamadılar. Riske giremiyorlar. Selefiler daha çok risk alıyor, kaybedecek fazla bir şeyleri yok."

İsrail konusunda temkin

Nurullah İslamcıların İsrail'le 1979'da yapılmış barış anlaşmasından vazgeçebileceği öngörülerini de haksız çıkartıyor: "Uluslararası anlaşmalarınız olabilir. Mesele saygın bir ülke olmanız. Biz İsrail ile anlaşmaların gizli maddelerini bilmiyoruz. Önce bunların ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Saygınlık bunu gerektirir. Önce anlaşmaları okuyacağız, sonra değerlendireceğiz."

Tahrir koşturmacasında benden yardımını esirgemeyen gazeteci Abdullah Aydoğan'ın tespitiyle 'devrimci' hareketi İslami cemaatler tetikleyemedi. Halkı arkasına alan eğitimli ve sıradan gençlerdi. Ama seçim olduğunda devrimin meyvesini İslamcılar yiyecek.

Mısır'da seçim vakti

Ocakta Hüsnü Mübarek'i devirdiğinden beri askerlerin kontrolünde sancılı bir süreçten geçen Mısırlılar bugün üç aşamalı halk meclisi seçimleri için sandık başına restleşmelerle gidiyor. Yüksek Askeri Konsey (YAK) Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi, başbakanlığa atadığı Kemal Ganzuri'yi reddedenlere "Kimsenin ve hiçbir partinin silahlı kuvvetlere baskı yapmasına izin vermeyeceğiz. Ya siyasi, ekonomik ve sosyal olarak başaracağız ya da krizin çok ciddi sonuçları olacak ve biz buna müsaade etmeyeceğiz " diye gözdağı verirken muhalifler de karşı muhtıra havasında yine Tahrir'i doldurdu. Seçimin iptal edilmesini isteyenlere bahane vermeme adına askerle müzakereye oturan 12 partinin yalnız bıraktığı 'Tahrir sakinleri', 'devrimin meşruluğu' adını verdikleri gösteride seslerini Muhammed Baradey'in başkanlığında ulusal kurtuluş hükümetinin kurulması için yükseltti. Tantavi'nin çıkışı Baradey ve Amr Musa ile yaptığı görüşmenin ardından geldi.

Seçim Tahrir için sınav

Seçim Tahrir için de referandum olarak görülüyor. Radikal'e konuşan El Mısr el Yevm'ün yazarlarından İbrahim el Daravi'ye göre 40 milyon seçmenden 30 milyonu sandığa giderse meydan başarmış sayılacak. Geçen seçimlerde 18 milyon oy kullanmış. Daravi Müslüman Kardeşler'in sosyal çalışmalarıyla elde ettiği başarıları ekonomik alanda göstermesi halinde Haziran 2012'de öngörülen devlet başkanlığı seçimine kadar oy oranını daha da arttırabileceğini öngörüyor. Vefd Partisi Genel Başkanı Hüssam el Huli ise Radikal'e demecinde "Devrimden sonra Müslüman Kardeşler'in oy oranı düşmeye başladı. Seçimden birinci çıksalar da oy kaybetmeye devam edecekler. Mısır halkı anayasal süreçte İslamcılar kendi gündemlerini dayatmaya kalkarsa hızlı tepki verir" dedi.

Bir kadını kurtarayım derken gözünden oldu

Tahrir'de bir günde gözünü kaybetmiş üç kişi ile karşılaşmak insanı sarsıyor. Hepsi güvenlik güçlerinin hafta sonu göstericilere kanlı müdahalesi sırasında sıkılan plastik mermilerin kurbanı. Haysem Semi Fuda 27'sinde bir bilgisayar mühendisi. Hem gözünden hem işinden olmuş. Tahrir'de çadır hastanede oturmuş panayır havasında geçen gösterileri izliyor. Hikâyesini sordum, anlattı: "Pazar günü Muhammed Mahmud Caddesi'nde polisler bir kızı dövüyordu. Onu kurtarmak için eğildim. Kolundan çekerken iki metre öteden kurşun sıktılar. Gözümü kaybettim. İş göremez hale geldim. Hiçbir gruba mensup değilim. Sadece özgürlük için buraya geldim. Gözüm özgürlüğün bedeli olsun. Ünlü bir şarkıcı gelip bana yardım teklif etti, kabul etmedim." Göstericilerin 'göz avcısı' lakabını taktığı ve en az 5 kişiyi vurduğu tahmin edilen polisi arayan yetkililer, Üsteğmen Mahmud Sobhi el Şinavi'den şüpheleniyor.

Kaynak: Radikal