Tayyip Erdoğan dokuz canlı

Muhaliflerinin otoriterlikle suçladığı, İsrail'e çıkışlarının yanı sıra İran ve Sudan'la dostluğu nedeniyle uluslararası dikkatleri olumsuz biçimde üzerine çeken Erdoğan, ekonominin de sallanmasına rağmen ülkede popülaritesini kaybetmiyor. Başbakan imaj sorununu da anlamış.

Türkiye'nin güneydoğusunda yoğun olarak Kürtlerin yaşadığı Van'da geçenlerde düzenlenen bir mitingde Tayyip Erdoğan formundaydı. Başbakan coşkulu kalabalığa doğru '22 ilköğretim okulu, beş sağlık ocağı, 82 kilometrelik yol' diye haykırarak hükümetinin icraatlarını saydı. Yerel seçime üç hafta kalmışken Erdoğan kampanyasını kendine güvenli bir ruh haliyle sürdürüyor. Çoğu anket ılımlı İslamcı AKP'nin rakiplerini yine ezip geçeceğini ortaya koyuyor. Laik muhalefet CHP artık şeriat tehlikesinden ya da Kürt ayrılıkçılığından dem vuramayacak kadar çaresiz. CHP bunların yerine çarşaflı kadınları üye yapma ya da Kürt yeni yılının resmi tatil ilan edilmesi çağrısında bulunma gibi yollara başvuruyor.

Bunların hiçbirinin, birçoğunun gönlü AKP'den yana olan seçmen üzerinde etki yaratması muhtemel görünmüyor. Hiçbiri Erdoğan'ın politikalarını da etkilemeyecek. Son genel seçimde rahatça yeniden seçilmesinden beri Erdoğan'ı eleştirenler başbakanın giderek daha otokratik hale geldiğini, AKP'nin kendisini 2002'de tek parti iktidarına taşıyan reformcu gündemden uzaklaştığını söylüyor. AB'nin, üyelik başvurusuyla ilgili uzayıp giden müzakerelerde kaçamak cevaplar vermeye devam ederek Ankara'daki reform şevkini kırmasının da bunda katkısı oldu.

Medyayla çekişmeye devam ediyor
Erdoğan'ı eleştirenler, otokratik eğilimlere bir başka kanıt olarak başbakanın, ülkenin en büyük medya imparatoru Aydın Doğan'la çekişmeye devam etmesine dikkat çekiyor. Doğan grubunda yer alan bazı basın organları hükümete yakın kişilerin karıştığı yolsuzluk skandallarını açığa çıkardı. Doğan bu durumun, ödenmediği iddia edilen vergiden (ki bu suçlamaları kesinlikle reddediyor) dolayı 500 milyon dolarlık bir cezayla neden karşı karşıya olduğunu açıkladığına inanıyor.

Uluslararası arenada, Erdoğan AB heyecanının (anlaşılır biçimde) kaybolmasının dışında başka şeylerle de şaşkınlık yarattı. Gazze'deki savaşında İsrail'e yönelik hasmane saldırılarının yanı sıra İran ve Sudan'la gelişen dostluklarından ötürü olumsuz şekilde dikkat çekti.

Ancak sıradan Türkler arasında, öngörülü bir başbakan ve cumhurbaşkanı olan Turgut Özal'dan beri en popüler ve karizmatik lider olmayı sürdürüyor. Van'da yaşlı bir Kürt kadın bu ruh halini şöyle özetliyor: "Tayyip bizden biri, bize eşit muamele ediyor." Erdoğan'ın popülaritesi, düşmanlarını, bilhassa sık sık hükümetini devirmeye girişen ülkenin şahin generallerini bile geri çekilmeye zorladı.

Erdoğan'ın yaklaşımı, eşi Emine'yle Van'da yoksul çocuklara oyuncak dağıtırken barizdi. Türkiye'nin bir başka yerinde hükümet yoksullara kömür, okul kitapları ve hatta seçimler yaklaşırken buzdolapları ve çamaşır makineleri dağıtıyordu. Bu savurganlık IMF'yi kızdırdı. Uzun süredir ertelenen stand by kolaylığı kamu harcamalarına ilişkin görüş ayrılıkları yüzünden imzalanmadı. Ama meydan okuyan Erdoğan, ekonominin IMF yardımı olmaksızın zorlukların üstesinden gelebilecek kadar güçlü olduğunda ısrarcı. Çoğu ülke gibi, Türkiye de mali krizden etkilendi. TL dolar karşısında değer kaybederken, gayri safi milli hasılanın azalması ve işsizliğin artması bekleniyor. Ancak kısmen katı düzenleme sayesinde tek bir Türk bankası iflas etmedi. Ekonomi sendeliyor, ama hâlâ ayaklarının üzerinde.

'Bazen sabırsız olabiliyorum'
Erdoğan'ın kendine fazla güvendiği muhakkak. Çoğu kişi bir büyük seçim
zaferinin daha Erdoğan'ın koltuklarını iyice kabartabileceğinden endişeli. Ancak tüm seçim öncesi hal ve tavırlarına rağmen pragmatik karakterinin dönebileceğinin işaretleri mevcut. Bir imaj sorunu olduğunu anlamış görünüyor. Yeni, kibar bir sözcü tayin etti ve ilk kez yabancı gazetecilere kur yapıyor. Economist'le bir söyleşide, otokrat olmadığında ısrar edip rahat bir şekilde gülücükler (ve kurutulmuş mevye) dağıttı. İtirafıysa, "Bazen sabırsız davranabiliyorum"dan ibaretti.

Ülkenin ilk resmi Kürtçe televizyon kanalının yayına başlaması ve hükümetin devlet üniversitelerinde Kürt edebiyatı bölümlerinin açılmasına yönelik çağrıları, daha çok reform umudunu artırdı. Türkiye ve Iraklı Kürtler nihayet konuşuyor. PKK'yla bir anlaşmanın da masada olduğu söyleniyor. Generaller geçici olarak uysal.

Tüm bunlar Erdoğan'ın ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la yapacağı görüşmeyi bilhassa önemli kılıyor. Erdoğan Ermenistan'la görüşmeler hakkında Clinton'ı bilgilendirecek. Yerel seçim ve Osmanlı Ermenilerinin 1915'te katledilmesinin yıldönümü olan 24 Nisan geçer geçmez, iki ülke arasındaki resmi ilişkilerin yeniden tesis edilmesi ve sınırın açılması bekleniyor. Bu Kongre'nin katliamları soykırım olarak tanımlayan bir yasa tasarısını geçirme girişimini de savuşturabilir.

En büyük sınav AB ve anayasa
Yerel seçimden sonra bir IMF anlaşması bile bekleniyor. AB konusunda ilerlemeye dair Erdoğan'ın önündeki büyük sınav, AB içindeki Türk aleyhtarlarını mahçup ederek müzakereleri baltalama çabalarına son vermek üzere Türk liman ve havaalanlarını Güney Kıbrıs'a açmakta esneklik gösterip gösteremeyeceği.

Atak, genç, İngilizce konuşan Egemen Bağış'ın AB müzakereceliğine atanması, Erdoğan'ın AB'yle müzakereleri rayına oturtmak için yeni bir çabaya girişebileceği izlenimi veriyor. Ancak başbakan ciddiyse, generallerin üretttiği anayasanın yeniden yazılması için ikinci bir girişimde bulunmak zorunda. Önceki girişimi Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi şeriat getirmeye çalıştığı gerekçesiyle kapatmasının eşiğine getirdi. Bu, Erdoğan'ın kamu binaları ve üniversitedeki türban yasağını hafifletmeye çalışarak parça parça değişiklik yapmaya başlamasından kaynaklandı. Erdoğan bu kez sadece dindarların değil, bütün Türklerin isteklerini karşılayacak bir anayasa üretmek üzere muhalefetle çalışırsa daha iyi olur. (5 Mart 2009)

Kaynak: Radikal