tatilde kitab macerası (2)

    05 temmuz pazar


    bugün lalaşahin'e (mahallesine), annemin son oturduğu, ikamet anlamında oturduğu ve eşyasının bulunduğu eve (daireye) gidip, işe yarar şeyler varsa, kızı ve gelinleri tarafından, hatırat, yadigar kabilinden, paylaşılacakmış.

    dört yaşına henüz basan oğlum ömer buğra (allah, cümlemizin evladını bağışlasın; helal rızk ile besleyip sağlıklı bir şekilde büyütmeyi nasib etsin; sırat-i müstakîm üzre korunaklı ve bereketli ömür ihsan eylesin; iyilerle, temizlerle, salihlerle ve salihalarla karşılaştırsın; her iki cihanda mes'ud ve bahtiyar kullarından eylesin, inşaallah), girişteki sağ kapının önünden, ağabeyimin oturduğu alt kata inmek için geçerken, "burası babaannemin evi" der durur; ama, uğramadan geçerdik ve herhalde uğramamıza bir anlam veremez, son günlerini geçirdiği kardeşimin evinde de bir senedir göremediği halde, niye uğramıyoruz, diye sormazdı. demek, derinden anlardı bir şey. (bir de, çocuklar, uzun süre beraberlikde ikram ve in'am görüp yanında şımarmadıkları yaşlı kadınlara, görüntü tercihinden olsa gerek, pek teveccüh etmez.. ve, bu durumdaki bir ninenin çaresizliği pek çetindir... nasıl da ister, can atar torunuyla yakınlaşmayı...)

    annesine, onu da götürürz, dedim. çocuk, muhtemelen, babaannesinin hâlen o kapının ardında bulunduğunu zannediyor. şimdi, o kapıdan içeri girerse, orada bulunmadığını/yaşamadığını anlar.

    toplaşıldığını  haber etdiler. gitdim. ömer buğra teyzesiyle kalmış.

    annemin eşyasından işe yararlar, hatıra, yâdlık için alındı. yaramayanların bir kısmı çöpe ayrıldı. bir kısmı, muhtaclara dağıtılmak üzere bırakıldı. bu arada konuşuluyor: bizim eşyalar da böyle paylaşılacak. geçici dünya v.s.

    (allah'ım, burnumuzdan ve evladımızın burnundan gelecek, şükrünü eda edemeyeceğimiz zenginliği bize nasib etme; kaldıramayacağımız ve sonumuzu, ahiretimizi harab edecek mal, makam-mevki, mansıb ve riyasetden bizi ve neslimizi muhafaza eyle; istek ve arzusunu kalbimizden temizle, gönlümüzü bundan soğut. verdiklerinden de infak ve tasadduk etmeyi bize kolaylaştır. âmin. ve'l-hamdü-lillâhi-rabbi'l-âlemîn.)

    uzun senelerdir başlarında bulunmamaklığımdan, yeğenlerim ve kimi yakınlarımın rağbetinden arta kalıp, nihayet sandığa sürülmüş/def'edilmiş, lise ve sonraki senelerimden birikip kalmış, bir kısmı da bababın hoca babası hacı dedemden (allah hepsine rahmet eylesin) kalmış (osmanlıca) kitablar, işte şu an, annemden sonra benim gibi yersiz, benim yersiz kalmış başıma kaldı. koyacak, götürecek bir yer yok. kimse kabul etmiyor. evler mobilya ile o kadar dolu ki, kitablara yer yok... araba olsa, alıp götür istanbul'a... (demek buraya kadardı; demek ayrılık vakti, ortaokul yıllarım, lise yıllarım!)

    ne yapacağımız (çöpe mi atacağımız!a kadar) konuşulurken, kardeşim zafer: "ihsan ağabinin (ihsan deniz) kütübhanesine götürelim" dedi. (salı günü bursa'ya gidecekmiş, tanıdıklardan bir araba bulup.) iyi fikir. aklınla bin yaşa. daha önceki senelerde benim de aklımdan geçmedi değil idi; ama, otobüs seyahatlerinde bagaj nefretim, hep unutturdu.

    ben kitabları ayırırken, zafer, siyah bir omuz çantası buldu. senin mi, dedi. hayır, dedim, herhalde öğrencilerindir. (boş durduğundan, öğrenciler gelip ders çalışırdı burada.) içini karıştırdı. vesikalık fotoğraflarımı çıkardı. birkaç parça da eşyam. şaşırdım. annem buradayken gelmiş, bagaj fazlalaşınca, sonra alırım diye bırakmışım iki sene kadar önce. hayal meyal hatırladım... demek ki, diye düşündüm, her perdenin, her kapının bir açılma vakti-saati var. ve allah, aklımıza gelmeyen yerden ve vakitde, kapı açar. hatta bu kapı, şu anki gibi, bir vakit bildiğimiz, ama unuttuğumuz, bizim için artık yok mesabesindeki bir kapı olabilir. şimdi bu, öyle, açılan bir kapı... işte böyle unutturulur ve buldurulur... ey büyük allahım.

    bulmak için, oralarda bulunmak (dolaşmak) gerek.

    ...

    dışarı çıkınca, dere tarafına bakdım; bu ne, dedim. belediye yapdırmış; azîm bir kültür-sanat âbidesi; belediyenin kültür yatırımı!..

    dere kenarında (debboy'da), yârı kazıyıp amfitiyatro (eğri tiyatro, eski yunandan özenti münhani tiyatro) yapmışlar, lafta; ama, betondan ve dahî turuncuya boyamışlar... demek betondan, demek boyalı amfitiyatro da oluyormuş! belediyeye, duyulup görülmemiş bu antikkültürel icadından dolayı yunaniler ve bilcümle plastik dramacılar zebun olsa, yeridir...

    (ne yapalım, kasabalı kafası kültür ile betonu ayıramıyor, kültür sanatı betonlaştırıyorsa, ne yapalım! muassır medeniyet seviyesi bundan başka bir şey mi idi yoksa?!)

    aman, kasabanın da ne büyük bir eksiğini ve ihtiyacını gidermişler... kasabalı münhani tiyatrosuzlukdan kırılıp dökülüyordu... 
 
  07 temmuz salı

    

   kitabları  arabanın bagajına koyup, saat 15'de yola çıkdık. ihsan'a telefon edip, yola çıktığımızı bildirdim.

    merinos'dan sağa dönünce, bursa topsahasının orada tekrar aradım. setbaşı başlangıcında bizi bekledi. birlikde, setbaşı tarafından, kütübhaneye yanaşdık. (mehmet ali deniz kültür vakfı, bursa araştırma kütüphanesi. kayhan mahallesi, koç sokağı, numara 10, osmangazi, bursa.)

    kitab poşetlerini kütübhaneye taşıdık. içlerinde işe yarayacak kitablar çıkar inşaallah, dedim. ayırdığım bir poşeti de, ihsan'ın odasında bir köşeye bırakdım. arabam olunca gelip alırım, dedim. demek ki burada kalacaklar, dedi. nasib neyse o olur, dedim.

    zafer, işini halletmeğe gitdi. biz de ihsan ile, odasında oturup sohbet etdik.

    altıda (18) kütüphane kapanıyormuş. (aslında tam kitab okunacak vakit!) kütübhaneyi gezip, çıkdık. parlak sarı hararetden ve rengarenk uzvî kalabalıkdan zorlukla yürüyüp, ilk defa geçdiğim, gavurca adlı devasa bir alışveriş merkezinde yutulmakdan, ihsan'ın rehberliğinde kurtuldukdan sonra, mahfel kıraathanesi'ne gitdik. çayımı bitirene kadar, zafer telefon etdi. kalkdık.

    /

    böylece, (bursa imam-hatib lisesi) ortaokul yıllarından damlayıp, şimdi bir avuç kalan su, aynı sürelik (kırk yıllık) arkadaşım ihsan deniz'in, rahmet ve mağfiret âlemindeki amcasının (kitab) denizine visal ile aslına kavuşdu.

    (allah, mehmed ali beyden razı olsun. onun mirasını yaşadanlara kolaylık ihsan etsin. bu mübaret mirasın faidebahşlığını daim eylesin, vesselam.)