Taş ve mana yahut Sinan güzergahı

İstanbul'a şahsiyet kazandıran, onu estetik kılan; bu şehri yaşayanların idraki ve onun benzeri olmayan coğrafyasıdır. Ama hepsinin üstünde, fetihle gelen Osmanlı medeniyetini taçlandıran Sinan olmasaydı 'İstanbul' diye hayalleri süsleyen; taşıyla-toprağıyla, suyuyla, iklimiyle mücessem şehir olmayacaktı.

Ne var ki, İstanbul fikrini bizde mücessem hale getiren Sinan'ın bu şehrin siluetini oluşturan minarelerine, kubbelerine peyzajdan öte bir medeniyet anlamı veren 'bütünlük' fikrini yakalamak gerekir. Bu da Sinan'a 'bütüncül' bakmakla mümkün. Sanat ve mimariyi birleştiren eserlerinin arkaplanında yatan düşünce, medeniyet tasavvuru, varlık düşüncesi, insana, hayata bakışı anlamadan ne Sinan ve çağı, ne Süleymaniye, ne de deniz kenarında oran ve estetik şaheseri Şemsipaşa anlaşılır.

Sinan'ın eserlerini ortaya koyarken hareket ettiği dünya görüşünü, sanat anlayışını herhangi bir gezgin onun eserlerine bakarak nasıl anlayacak? Bu eserlere bakarken bunun işaret ettiği fikriyatı nasıl yakalayacak?

Bütüncül bir 'Sinan güzergahı'na ihtiyaç var... Bu bilinçle ortaya konacak bir Sinan güzergahıyla bile rastgele gezilen, bakılan, fark etmeden görülen eserlerden bütüncül bir fikir yakalamak; hayranlıktan hissiyata, hissiyattan fikriyata kapı açmak mümkün. Eminönü'nden yola çıkan biri, sur içinde çizilen bilinçli bir güzergahla hem onun aşama aşama içinden geçtiği sanat ve mimari sürecini, hem de hayatını bütüncül olarak şekillendiren tasavvurunu idrak edebilir. Bu güzergah bir turizm rehberi kadar şematik ve sade iken bir medeniyetin yol haritası gibi bir üst bakışı yansıtmalı da.

Sinan'ın bir ömür izlediği güzergah göz ardı edilirse bütüncül bir bakış eksik olur.

Mostar'dan Mekke'ye uzanan bir güzergah... Drina Köprüsünden geçip, her gittiği beldede kubbeler yükselterek, Mağlova Kemerlerinde sular akıtarak, yeditepeyi taçlandırdığı eserlerle payitaht haline getiren, Şam'dan geçip Kudüs'e Kubbet-üs-Sahra nakşını işleyen bir Sinan...

Ali Şeriati 'ilahi aşkın hareket halini tavaf kadar anlatan bir eylem var mıdır' diye sorar kendi kendine. Kabe ilahi aşkın merkezi, pergelin sabitesi ve tavaf da hareketi... Tüm varlık o sabitenin etrafında dönmektedir.

Sinan'ın güzergahı da Mekke'de sabitlenecektir. Kabe'yi merkeze alarak sabit olanın etrafına yaptığı revaklarla adeta 'mimari dille' tavaf etmiş.

Hazreti İbrahim ile Hazreti İsmail'in birlikte inşa ettikleri yapı: Kabe. Ortak eylemlerinin bir 'yapı' olması hasebiyle, Sinan'ın mimarlığının ona ulaşmaması düşünülemezdi. İlahi işaretle o 'sabitenin' inşa ettirilmesi gibi, bir mimarın 'değişken' olanı, adeta o sabitenin etrafında dönen revakları yapması, mimari çaba olmasının ötesinde aşkın bir boyutla anlamlandırılabilir.

Kabe'yi çevreleyen, Kabe'nin çevresinde adeta dönen, mütevazi olduğu kadar zarif ve incelikli revaklar... Adeta evrenin merkezi karşısında kendini gizleyen kemerler, kubbeler silsilesi...  DEVAMI>>>