Taş atan çocuklar komplocu değil

Keşmir'de son altı ayda çok sayıda çocuk polise taş attığı için öldürüldü. İnsan onuruna zalimce kayıtsız kalan 20 yıllık işgalin ardından, Yeni Delhi'nin Keşmir halkının öfkesini 'ülke karşıtı' komplo olarak sunması büyük sahtekârlık. Fakat ne zaman, ne de tarih Hindistan'dan yana...

Hindistan’ın Keşmir’deki savaşı son dönemde bilhassa ölümcül bir hal aldı. Son altı ayda görülmemiş sayıda çocuk ve genç polis tarafından sokaklarda vurulup öldürüldü. Bütün bu ölenlerin hepsinin gerçekten taş atıp atmadığı belli değil. Diyelim ki attılar, Cammu-Keşmir eyaletinin yöneticisi Ömer Abdullah ve yönetimi taş atmayı ölümle veya müebbet hapisle cezalandırılabilir bir suç eylemi olarak görüyor. Muhaliflere yönelik zulmü ‘yasallaştıran’ Abdullah ve İçişleri Bakanı Çidambaram, Keşmir’deki mevcut krizden ayrılıkçıları ve ‘ülke karşıtı’ güçleri sorumlu tutuyor.

20 yıllık işgale karşı beslenen derin ve taşkın ortak öfkeyi, parçalanmış ve itibarı dibe vurmuş ayrılıkçı bir grubun Makyavelist güçlerine dayandırmaktan daha büyük bir sahtekârlık olamaz. Hiçbir ülkede, en azından demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede, taş atma eylemi veya açık protesto polisin vurup öldürmesini meşru kılamaz. 

Hepsi kumpasa dahil olamaz
Keşmir’de demokratik muhalefet kanalları hâlâ kapalı ve sivillerin korunmasını ya da hukukun üstünlüğünün uygulanmasını amaçlayan kurumlar (polis, ordu ve paramiliterler) vatandaşların yaşama haklarını elinden alıyor. Böyle bir ortamda utanç verici ve skandal uygulamalara karşı çıkmak ve direnmek isteyen Keşmirlilere kalan tek seçenek taşlar, sloganlar ve kitlesel protestolar oluyor.

Keşmir halkının öfkesini ‘ayrılıkçı’ ve ‘ülke karşıtı’ bir komplo olarak sunmak, tam bir kendini kandırma ve düzenbazlık gösterisi; ayrıca Keşmir kamuoyuna karşı da büyük bir saygısızlık. Ayrılıkçı liderler taş atmayı destekliyor olabilir veya olmayabilir, fakat vurulup öldürülen bütün bu çocukların ve gençlerin büyük bir ayrılıkçı kumpasın parçası olduğunu söylemek, en hafif ifadesiyle, alenen artniyetli bir iddiadır. Taş atılması askerler veya hukukun ve düzenin koruyucuları için ne kadar nahoş olursa olsun, Keşmirlilerin şiddet, yerinden yurdundan etme ve öldürmeyle karakterize olan acımasız bir isyan bastırma politikasına direnişinden başta bir şey değildir.

Keşmir’de kitlesel isyanın patlak verdiği 1989-90’dan beri Yeni Delhi Keşmir’in sıkıntılarını bırakın gidermeyi, açıkça kabul edecek ahlaki cesaretten yoksun. Dolayısıyla, iç politikada Keşmir’e yönelik konsensüs, Keşmir’in dertlerinin inkâr edilmesine ve ‘sınır ötesi terörizm’ diye nitelenen dış boyutuna (yani Pakistan) odaklanmayı beraberinde getiriyor. Dünyanın, özellikle de Batı’nın İslamcı terörle ilgili korkuları, Pakistan’ın Keşmir’de oynadığı iki yüzlü ve yıkıcı rol, yanı sıra 2008 Mumbai’de düzenlenen, 180 kişinin öldüğü terör saldırıları, Hindistan’ın Keşmir dahilinde hesap vermeden istediğini yapmasına imkân tanıdı. Neticede, ortada Keşmir sorunu varsa da, suçu Pakistan’a ve onun terör makinesine atmak kolaylaştı. Hindistan’ın Keşmir’de kendi kendine yarattığı ve sonrasında Pakistan’ın istismar ettiği iç kriz, sürekli olarak hafife alınıyor veya tümüyle görmezden geliniyor.

Yalanlar mecburen ifşa oluyor
Bu siyasi ve entelektüel namussuzluğun sonucunda, Keşmirli Müslümanların fikirleri ve öznel tecrübeleri dikkate alınmıyor. Hindistan Keşmir’in sınırlarını korumak için 500 binden fazla asker seferber edebiliyor, fakat o sınırların içinde yaşayan insanların güvenliğine, haklarına veya onuruna karşı zalimce bir kayıtsızlık gösteriyor. 20 yıldır, zorlayıcı, sık sık öldürücü güç kullanımı, keyfi tutuklamalar, gözaltında ölümler, sahte çatışmalar, tecavüzler ve cinsel tacizler, yargısız infazlar, işkenceler ve sokağa çıkma yasakları, devletin Keşmir’in biriken öfkesine verdiği standart karşılık. Hindistan’ın Keşmir’de demokrasiyle ilgili çetin sorunlara cevabıysa 2008 meclis seçimleri oldu.
Fakat dünyadaki diğer bütün zulüm gören halklar gibi, Keşmirli Müslümanlar da kaba güçle yıldırılamıyor. Hindistan’ın Keşmir’deki anti-demokratik uygulamalarını protesto etmekten de vazgeçmediler. Gerçekten de tam da bu anlarda Hindistan’ın Keşmir’de demokrasiye ve normalliğe dair bütün yalan yanlış iddiaları mecburen ifşa oluyor. Bugün radikalleşmiş yeni bir kuşağın fırlattığı taşlar, Keşmir’de hakikatla gücün
arasındaki eşitsiz savaşı simgeliyor. 

Çamur atmak çözüm olamaz
Hakikat şu: Taşlar atan gençler ve ‘ülke karşıtı’ sloganlar eşliğinde onlarla birlikte yürüten kitleler, tartışmalı vatanlarındaki Hint hâkimiyetinden kurtulmak istiyor. Güvenlik güçlerinin çekilmesini istiyorlar; zindanlarda çürüyenlerin bırakılmasını; orduya verilen olağanüstü yetkilerin kaldırılmasını; kaybolanların hesabının açıkça verilmesini; vatandaşlara karşı işlenen suçlardan sorumlu olanların yargılanmasını istiyor; kendi siyasi geleceklerini tayin etme hakkı; özgür ve onurlu bir yaşam istiyor. Kısacası, hakikat şu ki, Keşmirli Müslümanlar Hint devletiyle mevcut ilişkilerini kesin olarak reddediyor.

Peki Keşmir’de fiili ‘iktidar’ olan Hindistan bu hakikatle ilgili ne yapıyor? Neredeyse hiçbir şey. Hayal gücünden veya ahlaktan yoksun Hint devleti hastalığa değil belirtiye odaklanıyor: Keşmir halkını ‘ülke karşıtı’ diye çamur atıp gayrımeşru kılarak, kendi otoriter uygulamalarını haklı göstermeye çalışıyor. Ezici gücünü ve zoraki sokağa çıkma yasağını devreye sokmanın eninde sonunda durumu yatıştıracağını umuyor.

Tarih Keşmir’den yana
Ancak ‘iktidar’ın da gayet iyi bildiği gibi, Keşmir’in yalandan başka bir şey olmayan ‘normalliği’nin altında biriken öfke her an korkunç bir güçle patlayabilir; sokaklar kana bulanabilir, taş ve slogan atan dev kalabalıklarla dolabilir. En az Keşmirli gençlerin kaybı kadar trajik ve acı olan da, Hindistan’ın hakikatı kabullenmeyi reddetmesi. Köşeye sıkışan ve savunmaya geçen, olgun ve özgüvenli bir demokrasiden beklenecek cesaret ve vicdandan yoksun olan Hindistan’ın durumu idare etmek ve zamana oynamaktan başka seçeneği yok.

Üzücü olan şu ki, ne zaman ne de tarih Hindistan’dan yana. Tarihte hiçbir halk, kötücül gücün yalanlarına teslim olmamıştır. Hiçbir devlet bir halkın tarihini, belleğini veya adalet özlemini silememiştir. (Avrupa merkezli internet sitesi, 16 Temmuz 2010)

Kaynak: Radikal