Tarihsizlik

Yaşadığımız bölgenin girift bir toplum yapısı, çok hassas dengeler üzerinde ilerleyen bir tarihi var. Yakın dönemde bu girift yapıyı ve hassas dengeleri yoğurup, siyasî coğrafyaya şekil veren dört emperyal güç var oldu. Bunlardan üçü İngiltere, Fransa ve ABD.

Diğeri de mirası hâlâ süren büyük bir kavganın konusu olan Osmanlı Devleti. İstesek de istemesek de, farkında olsak da olmasak da Türkiye, Osmanlı mirasını tevarüs eden bir güç olarak bölgede kaçınılmaz roller yerine getiriyor. Bu rollerin arkasındaki fonda ise modern zamanların tarihi duruyor.

Osmanlı İmparatorluğu, 1821 tarihindeki ilk Sırp İsyanı'ndan itibaren milliyetçi kaynamaların ve ayaklanmaların biçimlendirdiği bir tarihi yaşadı. Girdiği savaşların hepsinin sebebi ayrılıkçı isyanlar, iç politikanın en önemli değişmez gündemi etnik sorunlardan kaynaklanan asayiş problemleri idi. Osmanlı İmparatorluğu'nun maruz kaldığı dış müdahalelerin gerekçesi de aynı sorunlardı. Yunan İsyanı ve bağımsızlığı ile başlayan dağılma Balkan Savaşları ile nihaî halini almış; yine milliyetçiliğin ateşlediği bir emperyalist yeniden paylaşım savaşı olan I. Dünya Savaşı'nda son umutlar da yerle bir olmuştur. Bütün bu uzun tarihin sonunda oluşan devlet pratiğini ciddiye almak gerekir. Bu devlet pratiği etnik sorunlarla uğraşırken şekillenen gelenekler ve artık neredeyse otomatik olarak devreye giren reflekslerden oluşmaktadır.

Osmanlı Devleti, etnik sorunlarla baş etmek ve devleti tek parça halinde tutmak için birbirini tamamlayan iki politika izlemiştir. Birincisi eşitlikçi politikalarla etnik farklılıkları, devlet nezdinde ortadan kaldırmaktır. Bir hiyerarşiye bağlı olan millet sisteminin tebaa anlayışının yerine vatandaşlık kültürüne geçiş, aynı zamanda İmparatorluğu modern bir devlete dönüştürme çabası olarak ortaya çıkmıştır. İkincisi "vatan" ideali etrafında etnik farklılıkların üzerine çıkan kaynaşmış tek bir millet yaratma projesidir. Vatan, tebaanın yerini alan vatandaşları kaynaştıran ortak payda olarak benimsenmekte ve devleti yaşatacak ortak bağ olarak kabul görmektedir. Bugünün vatandaşlık bilicinin arkasında sadece devlet karşısında hak sahibi birey değil, ortak "vatan" paydası üzerinden diğer vatandaşlarla aynı milletin üyesi olan kişi de durmaktadır. Vatandaşlık aynı zamanda, vatandaşların eşit bir şekilde paylaştığı ortak kimlik olarak toplumu bir arada tutmaktadır. Tanzimat döneminin müsavat politikaları ve Namık Kemâl ile başlayan Vatan Edebiyatı'nın ve bize de intikal eden Osmanlı vatanseverliğinin arkasında duran çağın ihtiyaçları işte bu etnik çeşitliliği bir arada tutma çabasından başka bir şey değildir. Bu politikalar için büyük çabalar harcanmış; ama mukadder sondan kurtulmak mümkün olmamıştır. Başarısızlıktan bu politikaların yanlışlığını değil, şartların zorluğunu çıkartmak gerekir. Üstelik bir laboratuvar olan yakın tarihimizin önümüze yığdığı zengin birikimi de atlamamalıyız. Bu birikim, Fransız İhtilali'nden itibaren dünyayı kasıp kavuran milliyetçiliğe dikkat etmemiz gerektiğini gösteriyor. Bizi bitiren şey milliyetçi ayaklanmalara karşı, onların ateşlediği milliyetçi tepkilerdir. Yaşadığımız bölgenin sınırlarını dün Fransızlar ve İngilizler belirledi. Bugünün ABD'si onlardan devraldığı kumaştan yeni elbiseler dikiyor. Biz ise bu toprakların misafiri veya işgalcisi değil sahibiyiz. Sonu hüsranla da bitmiş olsa emperyal bir geleneğin mirasçısıyız. Üstelik bugün yaşadığımız sorunun "milliyetler çağı"na ait bir sorun olmadığını da anlamalıyız. İşgalcilerin hesaplarının parçası olmamak, sabır ve tahammül göstermeye bağlı. Onlar üç günlük çıkar peşinde koşarken, biz üç asrın hesabını yapmak zorundayız. Yaşadığımız tarihe sırtımızı dönmenin yani tarihsizliğin karşımıza çıkabilecek en büyük talihsizlik olduğunu fark etmeliyiz. Bu tarih bize, kardeşler arasındaki hesaba yabancıların dâhil olmasının bir felaket olduğunu anlatıyor.

Felaketi önlemenin, kısır emperyalist çekişmelerin oyuncağı olmaktan kurtulmanın tek çaresi aynı vatanı paylaşan kardeşler olduğumuzu hatırlamak. Aksini söyleyenlere aldırmadan her vesile ile hatırlamak.

 
Kaynak: Zaman