Tarafsızlığın ince çizgisi

Türkiye’nin İran krizinde oynadığı rol, klasik anlamda, bir “arabuluculuk” değil. Arabuluculuk için ihtilaflı tarafların böyle bir misyon üstlenen ülkeye resmen bu yetkiyi vermesi gerekir. İran sorununda böyle bir şey yok.

Ama Türkiye İran ile uluslararası camia arasında nükleer krizin yarattığı gerginliğin giderilmesi ve bir uzlaşma sağlanması için devrede. Hatta şu anda böyle bir misyonu üstlenen tek ülke Türkiye.

Aslında Türk diplomasisinin amacı sadece taraflardan birinin mesajını diğerine iletmekten ibaret değil. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son Tahran ziyaretinde de görüldüğü gibi, Türkiye’nin yapmaya çalıştığı şey, hem taraflar arasında “iletişim kanallarını” açık tutmak, hem de bir uzlaşma zemini sağlamak için, kendi hazırladığı bazı somut önerileri sunmaktır.

Bu fonksiyon Türkiye’nin, tarafların güvenine sahip olması için, tarafsız olmasını gerektirir.

İşte Ankara bu krizde, bir analistin deyişiyle, “yapıcı bir tarafsızlık” politikası izleyerek, üstlendiği misyonu yerine getirmeye çalışıyor. İran Türkiye’nin bu tutumundan çok memnun. Bunu Davutoğlu’nun Tahran ziyareti sırasında, İran Dışişleri Bakanı Mutteki de, övücü ifadelerle belirtti, hatta İran’ın Türkiye’yi kendisi için bir “danışman” olarak gördüğünü söyledi.

İran’ın oyunu
ABD ve Batı bu diplomatik çabalara bir şans tanıyor, kendisine yakın gördüğü Türkiye’nin devrede olmasını olumlu karşılıyor. Ancak açıkçası, özel konuşmalarda Batılı diplomatların Ankara’nın bu tarafsız tavrı konusundaki rahatsızlığı -hata kaygıları- hissediliyor. Onlar Türkiye’nin uluslararası camianın görüşlerini ve de uyarılarını iletmesini, Tahran’ı bu yönde “ikna etmesi”ni beklediklerini söylüyorlar. Oysa bir Batılı diplomatın deyişiyle “Batı’nın müttefiki Türkiye, bu meselede Batılı kimliğiyle görüşmüyor, tarafsızlık uğruna Batı’nın pozisyonuna karşı mesafeli davranıyor.”

Bu konuda geçen gün “Le Figaro” gazetesinde çıkan bir yazıda, Avrupalı kaynaklara atfedilen şu görüşler yer aldı: “Türk liderleri bir yandan İran’a Batı’nın görüşlerini iletmeye, öte yandan İran’ı da kollamaya çalışıyor. Bu zaman kazanmak isteyen İran’ın işine geliyor... Arabuluculuk yapmak ile İran rejiminin oyununa gelmek arasında ince bir çizgi vardır”...

Batı’nın beklentisi
Bu gibi misyonlarda, hassas dengeleri sonuna kadar korumak oldukça zordur. Bu nedenle, sarf edilen sözlere çok dikkat etmek gerekir. Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman İran’ın tutumunu haklı gösteren sözleri, Türkiye’nin bu meseledeki tarafsızlık anlayışı konusunda ciddi kuşkular yaratmıştır.

Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi, Türkiye bu krizde, kendi görüşlerini ve önerilerini getirerek bir uzlaşma zemini aramaktadır. Türk diplomasisi bu girişimi Batı’nın temsilcisi olarak değil, bölgede etkinliğini hissettiren bir güç olarak gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

İran’la temaslar sürebildikçe Türkiye bu tarafsız tutumunu korumakta belki fazla güçlük çekmeyecektir. Ancak temaslar kesilir ve sorun İran’a karşı ağırlaştırılmış yaptırımların uygulanması için BM Güvenlik Konseyi’ne getirilirse, Ankara’nın aynı tavrı sürdürmesi çok zorlaşacak, hatta imkânsızlaşacaktır. Bu durumda Batı ve Konsey’de onun safında yer alacak ülkeler, Türkiye’nin de aynı safta yer almasını bekleyecektir. Ankara’nın gene tarafsız davranmak istemesi ve oylamada çekimser kalması, Batı’dan daha çok uzaklaşma ve İran’dan yana bir duruş sergileme şeklinde algılanacaktır.

Kaynak: Milliyet