Tanya


Aya İrini'de, Bizans kubbesinin altında huşu ile açılan beyaz etekler ona ait. O büyülü kubbenin görünür kıldığı ruhsallıkla dolan ve açılan etekler. Bir dansçının etekleri onlar. Afrika'nın siyah karnından çıkmış uzak atalarının adımlarını, hiç bulunmayan kölelik kayıtlarından değil, danslarından takip eden bir dansçının.
 
Henüz bir çocukken başladığı bale eğitimi onu başka adımların, başka dillerin ritimlerine, figürlerine götürmüş. Önce atalarının toprağına, sonra Anadolu'ya... Şimdi semanın ritmini Afrika danslarıyla buluşturuyor. Dansı nerede öğrendiğini hiç hatırlamıyor. Unutmuş, geldiği yerde mi, burada mı öğrendiğini. 'Hep dönüyordum da, burada yeniden hatırladım sanki' diyor, bir yanıyla Afrika danslarına bir yanıyla semaya benzeyen dansını, performansını anlatırken... 'Tüm çocuklar döner. Bazen dans ettiğim mekânda benim dansımdan kalan duyguyu yakalayan çocuklar görüyorum. Mekâna gelir gelmez dönmeye başlıyorlar. Çünkü çocuklar manaya açık oluyorlar. Onların perdeleri yok. Biz yaşlandıkça unutuyoruz dönmeyi. Yaşlandıkça duruyoruz' diyor.

Şair, performans sanatçısı, dansçı Tevhide Tanya Evanson'dan söz ediyorum... Hani şu Mercan Dede konserlerinde tüm sahneyi küçük bir kozmos haline getiren olağanüstü kadından... Nedense Türk kamuoyunun pek dikkatini çekmedi Tevhide Tanya. Belki de o içeriksiz, tasavvuf, sema, kadın semazen tartışmalarına hiç prim vermediğindendir. Bağlılığından, arayışından bir moda gibi söz etmediğinden...

Çok farklı biçimlerde aramanın figürleri var Tanya'nın dansında. Başka kültürlerin, dinlerin izleri... Elleri mesela. Elleri bir dil halini alıyor sahnedeyken. İnanmanın bildiği, insanın unuttuğu tamlığa, aynılığa işaret ediyor elleri. Bildiği halk danslarını dinlerin arayışıyla buluşturmuş. Ruhsal tüm arayışların vardığı formları yakınlaştırarak dans ediyor. Sema, semah, Afrika dansları, Hıristiyan figürleri, aramanın her biçimi...

Bu yüzden 'Dansın ismi değil önemli olan, ben de değilim. Önemli olan dansın kendisi ve işaret ettikleri' diyor. Bir tür performans olarak adlandırdığı dansında vardığı yer öyle hayranlık uyandırıcı ki... 'Ben neyim ki' diyor; 'bir enstrüman olan varlığımın hiçbir kıymeti yok yaptığımın yanında.' Daha fazla konuşmak istemiyor. Gittiği ve kendisini izleyen herkesi kıyısına çağırdığı yeri soruyorum: Nereye gidiyorsun Tanya ve gittiğin yerden nasıl oluyor da dönebiliyorsun?.. 'Ben karar veriyorum' diyor. Ama kararla olacak şey mi? Akılla ruhun bu dengesi nasıl oluyor da o dönmede, ruhtan yana bozulmuyor? Akıl seni nasıl oluyor da yeryüzüne geri çağırıyor? 'Çünkü' diyor, 'Bu dünyanın ekmeğini yiyorum ben. Varlığımın bir amacı var ve onu tamamlamak üzere yaratıldım. Bu dünyaya dönmekle mükellefim.'

Kendi tamlığına ulaşmak...

Tanya için bedenden kurtulmamnın en etkin yolu dans. Dönmek, eşyanın, varlığın ötesine geçmenin aracı. Çünkü birliğin sırrı eşyanın ötesinde saklı... 'Var olan her şeyden dönerek kurtuluruz . O gece Aya İrini'de müezzinin sesi taşıyor onu öteye. O sesin kanatlarında göğe çekiliyor. Dansın bir mekânı, zamanı yok onun için. Ama kutsallığın yüksek olduğu yerlerde daha kolay sınıra varıyor. Ne var orada? Orada hareket halini alan kozmos ve dünya var. Dönerek varlığını sabitliyor Tanya. Etrafındaki madde ve eşyayı kopması gereken bağlarından ayırıyor dönerek. Kendi tamlığına ulaşmak, eşyanın yükünü dünyadan çözmek için dönüyor. Ve döndükçe kendi sabitliğini kavrıyor. 'Çünkü' diyor, 'Bir bağla bağlı olduğumuz varlık tutuyor bizi. Ve gerçek olan tek şey bu bağ... Ona bağlı olduğumuzu ve o bağın bizi tuttuğunu anlamak dönmekle mümkün. Dönerek Yaradan'la aramızdaki bağın somutlaşmasını sağlarız. Bir anafor düşünün. Anaforun içinde birbirine karışıp yok olan her şeyin ortasında ben bilincim ve duygumla duruyorum. Ben dönmüyorum sanki dönen kâinat... Bütün varlık sema dönerken benim varlığım orada sabitleniyor. Biz aslında o dönme anında yaşadığımız tamlık hissinden var olduk... Hücrenin yapısı incelendiğinde atomların ötesinde ne var? Kuantum dahi bilemiyor ötede olanı. İşte o maddeye, maddesizliğe ulaşmak için dönüyorum.'

'Bir tutulma yaşadım' diyor Tanya. 'Öyle tutuldum ki onu gerçek sandım. Her şey sandım.' Aşk nesnemizi kaybettiğimizde gerçeği aramak bizi teselli eder. Gerçeği aramanın çare olduğu bir yangınla Anadolu'ya düşmüş yolu. Önce Konya, sonra Hacıbektaş, sonra başka makamlar. Dolaştığı her yerden onda biriken duygunun adını koyduğunda kalmaya karar veriyor...

'Neden Tevhide?', 'Bilmem' diyor. Birliğe doğru dans ettiğim için belki de bana bu ad verildi. Tanya, birliğe doğru dans ederken eteğinin kenarları yanıyor. Sanki göksel bir ışık onu buluyor gibi hissediyor izleyici. Eteklerini aydınlatmak ve eteklerinin kıvrımlarına şekil vermek için nasıl bir zaman ayarı yaptığını hiç bilmiyor. 'Farkında değilim' diyor. Kendi zamanını var ediyor dans. Tanya, bilmese de izleyici görüyor. Toprağın üstündeki ve altındakilere ulaşan aşk önce Tanrı'ya ulaşıyor. O anlardan birinde geçirdiği şiddetli kas krampının etkisini ancak ertesi gün hissetmiş. Bugün bile çektiği acıyı şaşkınlıkla anlatıyor: "Öyle çok döndüm ki 'yandı' ayaklarım.

Özel bir zamanı yok dansın...Her an dönebilirim" diyor. 'Ama varır mıyım? Onu bilemem.' Eşya ve ruh hep bir savaş halinde onun dünyasında. Dans onun mutlu ya da mutsuz olmasıyla ilgili değil. Ama mutsuz olduğunda dansına yansıyor: 'Göğsüme vuruyorum mesela. Ellerim ben istemeden bir isyanı dillendiriyor. Vahşi bir at terbiyecisi gibi nefsimle mücadele ediyorum. Dansın amacı zarafete ulaşmak. Varlığımızın sınırını aşmak...' Peki varlığının amacı ne? 'Aşktır elbette' diyor. Aşkla dans etmek mi? Her şeyden önce aşkla şiir söylemek... Ben önce şair, sonra dansçıyım. Benim dansım şiirden geliyor. Aslında tüm danslar şiirden gelir. Önce kelimeler, kelimelerin aşkı var. Sonra beden hareket eder.'

5 şiir kitabı var Tanya'nın. Üç dilde yazıyor. Hangi coğrafyadaysa o coğrafyanın dilinde geliyor şiir. Kuzeydeyken İngilizce, Fransızca, Güney Amerika'da İspanyolca... Türkiye'de henüz gelmeye başlamış kelimeler. 'Daha değil' diyor. 'Rüyada göründüler önce, dilime gelmeleri daha sürer.' Rüyada görünen kelimelerden önce bu toprakta bulduğu dilde dans ediyor.

Dansın sonunda sahnede selama kısaca durup çekiliyor. 'Neden daha uzun selamlamıyorsun seni alkışlayan izleyiciyi?' diyorum: 'Ben orada bir gölge olmaya çalışıyorum. Bedenime o anda anlam yüklemek içimden gelmiyor.' Sahnede görünüp kaybolmanın ritmini doğru ayarlamak bu bilginin bir parçası... Ne zaman çekileceğini biliyor... O adap. Öyle güzel biliyor ki nasıl duracağını sahnede, nasıl çekileceğini. Kalplerde açtığı perdelerle çekiliyor Tanya sahneden. Geride bir meleğin kanatlarından döküldüğünü sandığımız toz kalıyor. O toz ki Tanya'nın çıplak ayaklarında hiçliğe kavuşan gölgenin adı. Bu yüzden olmalı Allah'tan asla bir şey istemiyor: "Her daim, 'Allah'ım benden ne istiyorsun? diye sorarım. Benden ne istersin Allah'ım?" Ondan ne istendiğini görme şansı bulmuş herkes adına şükran. 
 

Kaynak: Zaman