Gecenin bir yerinde, mekân zamana değdiğinde
Ensar muhaciri kucaklar, ekvator kollara yetmez.
Bir yetim çocuk dünya, dokunuşuna muhtaç
Bu caddeler, bu şehirler, hasrete beyan yetmez.
Heybesinde rüzgârın, hicretten kalma izler
Susuyor beyaz konuşsa güvercin, lisanlar yetmez
Akmayan çeşme iki defa suyu hatırlatır. Hatırlamak, bildik olanın zihinde yenilenmesidir. Derde deva olan neyse o sürekli hatırlanacaktır. Zamanın içinden akıp bir nehir gibi hafızadan ellere/amellere dökülecektir; tıpkı Hicret gibi.
Yeryüzünde pek çok göçler oldu. Ama hiçbiri Mekke'den Medine'ye yapılan göçe kıyaslanamaz. Onlar sırtlarında, ayak izlerinde anlamın derin yükünü taşıdılar. Onlar rüzgâra, çağlara taşınacak ödev yüklediler.
Katman katman kötülüğün hayatın her yanını kuşattığı yerden, "Rıza"nın kazanılacağı yere göçmek için her şeyden vazgeçmek... Muhacir Allah'a (c.c) varmak için yola çıkan, dünyayı arkada bırakan...
Ensar; kucaklayan, paylaşan, gönül sofrasını açan. İki el olup ensar ve muhacirin birbirini yıkayıp arındırmasının adıdır hicret.
Sınananın iki yönlü akışı içinde,müminin bir kıvama gelmesi, gelecek zamana hikmet tablosu olarak yansır. Şekiller, kişiler aradan çıkar; hicret bir dönüm noktası, ulaşılmış hedef olarak referans özelliğine kavuşur.
Hicretin derununda iman sonrası gelişen pek çok cefaya sabır; maldan, mülkten ayrılma; yola çıkmaya engel olan ne varsa hepsini terk etme vardır.
Muhacir yönünde, dünyayı çok büyük bir değer için arkaya atma var. Gelecek açısından vaat edilmiş, ufukta gözüken hiçbir şey yok! Olsa olsa endişe.
Ensar yönüyle, fedakârlık; hiç tanımadıkları insanları evlerine konuk alıp ekmeği ortadan bölmek, hem de bir yıllık süreyle.
Günümüzden, insan ilişkileri açısından bakıldığında, daha çok görünen bir durum; aslında imanda erime kardeş olma destanıdır. Bir olgunluk kıvamına ermedir. Öyledir ki, ensar ve muhacir yeni hâl sayesinde, zamana sahip olma rütbesine ererler, takvimi başlatırlar.
Zaman bu buluşmadan, özverinin zirveye vardığı anlayıştan günlere, aylara, yıllara yansır. Ve böylece cehd ve sabır kanatlarıyla İslam toplumu/devleti can bulur. Kişiliklerde saklı duran faziletler Medine'de eylem yoluyla toplumsallaştığında " Veda tepelerinden doğan güneş" günü ısıtır bulur ve Allah'ın (c.c) mescitleri kerpiç kerpiç, bütün ellerin marifetiyle mekâna ziynet olur.
Kötülüğün kıymeti harbiyesinin olmadığının bir gösterisidir hicret. Kötülükten kurtulmanın ancak, iyilik adına yola çıkmayı, ter dökmeyi, korkuyu yenmeyi gerektirdiğinin bir göstergesidir de hicret.
Küresel dünya hızlı dönüyor, her nokta haksızlığın esareti altında.
Takvim kayıp, zaman "bizim"değil.
Kırık cam parçaları serpilmiş her saniyeye. Kötülükten arınmış bir belde bulmak zor. Yönler tutuklanmış, mekânda istila ve hepsinden acısı; tutsaklar olarak irtibat aramaktayız gardiyanımızla.
İnsanı insana bağlayan hicret bağı kopunca, vakit parçalandı, mekân kaydı altımızdan. Şimdi birbirimizin boğazında ellerimiz. Rüyalarımızda ya baskındayız, ya da hedefte.
Oysa söylem bütün görkemiyle yerinde. Hira dağı, Sevr mağarası, örümcek ve güvercin yerinde; niyetlerden, rüyalardan temizliğe başlamamızı bekliyorlar. Birbirimizi iten kaslarımızı terbiyeye alma, hicret kıvamına taşıma özlemini kuşanmamızı bekliyorlar.
Hicret hazırlığı her an gerekli. Ruhu arındırıp caddeye çıkarma, kardeşlik yelkenine ilmek atma her an talebi.
Kalbimiz yeryüzünden daha az geniş değildir.
Hücre hücre karanlığı içimizden kovmadıkça, nereye gidersek gidelim; zamansız ve mekânsız yürüyüş yapmış olacağız.
Takvimsiz zaman iki defa hicreti göstermekte.
En pahalı değer olan zaman, kendini bize vermeyecek; biz kendimize gelmedikçe.
Hicret; kötüden, kötülükten uzaklaşarak kucaklaşmaya engeli aradan çıkarmaktır. Vakti yıkamak; mekânı mesut kılmaktır.
O zaman hilâl, kendiliğinden gözükür.