Tahran'la yeni bir başlangıç mümkün

 

Geçen hafta tam da Obama yönetimi İran’a karşı yeni BM yaptırımları konusunda Rusya’yla Çin’in desteğini alarak sağladığı diplomatik başarıyı ilan etmek üzereyken, ilk vuruşu Mahmud Ahmedinecad’ın kurnaz İran rejimi, kilolarca uranyumu komşu Türkiye’ye göndermek yönünde beklenmedik bir öneriyle yaptı.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İran’ın önerisini (Türkiye ve Brezilya’yla alelacele müzareke edilmiş bir anlaşma) kendisinin çıkarmak için aylardır titizlikle uğraştığı BM yaptırımlarının önünü kesmeyi amaçlayan ‘açık bir oyun’a benzetti. Haklıydı da. Fakat bu, ABD ve müttefiklerinin anlaşmaya hayır demesi gerektiği anlamına gelmiyor.

Bunun yerine, İran’ın teklifini cebe atıp, birer dünya gücü haline gelmeye can atan Türkiye’yle Brezilya’ya teklifi iyileştirme-leri için meydan okumanın bir yolunu bulmalılar. Yönetim şu anda yaptırım kararı tasarısını BM Güvenlik Konse-yi’nden geçirmeye odaklanmış durumda; sonrasında da en az bunun kadar önemli birşeye, mümkün olduğu kadar çok sayıda ülkeyi kararın yumuşak dilinin ötesine geçecek ilave yaptırımlar dayatmak konusunda ikna etmeye odaklanacak.

1200 kilo artık yetersiz
Fakat bir yetkilinin bana bu hafta hatırlattığı gibi, ABD’nin İran politikasının hedefi yaptırımlar değil; bunlar sadece araç. Gerçek amaç İran’ı nükleer silah yolunda ilerlemekten alıkoymak; bu da uranyumu bir bomba yapmaya yetecek oranda zenginleştir-mesini durdurmak anlamına geliyor.

ABD’nin ve müttefiklerinin ekimde İran’a bir anlaşma önermesinin sebebi de buydu: Tahran düşük oranda zenginleşti-rilmiş uranyumunun çoğunluğunu tıbbi amaçlı yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumla takas ederse, daha fazla yaptırım baskısına son verilecekti. Amaç İranlılara, nükleer silah kapasitesine doğru ilerlemelerini yavaşlatacak ama onları bunu açıkça dile getirmeye zorlamayacak türden, vaziyet kurtarıcı bir yöntem önermekti.

Ahmedinecad başta evet dedi ama ödün verme girişimi neredeyse hemen iç politikayla ters düştü. Sözümona ılımlı muhalefetin bazı liderleri de dahil olmak üzere, devlet başkanının düşmanları onu Büyük Şeytan’a yumuşak davranmakla eleştirdi. Ahmedinecad anlaşmayı kısa bir süre savundu, sonrasında ABD’yi bunu İran için bir yenilgi gibi sunarak ülkesini küçük düşürmekle suçladı ve geri adım attı. Çok sayıda Batılı yetkilinin müzakerelerden çıkardığı ders, şu bildik genellemenin doğru olduğuydu: İranlılar güvenilmez müzakere ortaklarıdır.

O günden beri tablo sadece kötüleşti. İran uranyum zenginleştirmeye devam etti ve nükleer silah yapma niyetini (fazla inandırıcı olmayan bir biçimde) inkâr etse bile zenginleştirmeyi sürdürmeyi planladığını cüretkâr bir biçimde ilan etti. Türkiye ve Brezilya sahneye çıktığında işler işte bu noktadaydı. Onların İran’la müzakere ettiği anlaşma ilk bakışta ABD’nin sonbaharda önerdiğine benziyor gibi görünüyor:

Ahmedinecad, ihtiyaç duyduğunu söylediği tıbbi uranyumun karşılığında Türkiye’ye 1200 kilogram nükleer yakıt göndermeyi kabul etti.

Fakat Clinton ve diğer Amerikalı yetkililer haklı olarak şuna işaret etti: Bu yıl 1200 kilogram uranyumu dışarıya göndermek, İran’ın nükleer programını geçen yılki kadar yavaşlatmayacaktı. Zira İranlıların zenginleştirilmiş uranyum stoku arttı. Ve İranlılar tekliflerine, yakıt zenginleştirmeye hâlâ niyetli olduklarına dair cüretkâr bir ilanı da iliştirdi.

Tüm bunlara rağmen, Obama yönetimindeki bazı yetkililer Türkiye-Brezilya anlaşmasının önemli bir şeyin başlangıcı olabileceğini söylüyor. Bir yetkili, “Bakıyoruz. Şu anki haliyle sadece bir yarı-önlem... Fakat yaptırım kararının çıkacağına dair teminat alırsak ve İranlılar masaya oturup daha da ileri gidebilirse [feragat edecekleri uranyumun miktarını artırmalarını kastediyor] anlaşma ilginçleşir”.

Dolayısıyla yönetimin ilk adımı, Rusya ve Çin de dahil olmak üzere, hızlandırılmış yaptırımlar lehinde zar zor inşa ettiği koalisyonun parçalanmayacağından emin olmaktı. (Bu haftaki Pekin ziyaretinde Clinton’ın gündemindeki önemli konulardan biri ve oradaki tonun böylesine sert olmasının da sebebi buydu.)

ABD’nin önerisini onlar iletse...
Fakat yönetimin şu an üzerinde tartışılmakta olan ikinci adımı, plan İran’ın zenginleştirme programını kanıtlanabilir bir yolla yavaşlatacak şekilde güçlendirilebilirse, Tahran’ın uranyumunun büyük kısmını Türkiye’ye gönderme önerisini desteklemek olabilir. Bir yetkili, “30 yıldır yaptığımız şeyi yapmak, yani İranlıların ortaya koyduğu herşeyi reddetmek çekici görünüyor. Çekici görünen şeyi reddetmemiz gerekiyor” diye konuşuyor. Diplomatlar şöyle bir mantık kuruyor: İranlıların ABD’den geldiğinde reddettiği bir anlaşma, Türkiye ve Brezilya tarafından desteklendiğinde daha hoş görünebilir.

Bu zorlu bir girişim. Fakat düşük riskli ve denemeye değer. ABD onyıllar boyu, Sovyet blokunu demokratikleştirmeye çalıştığı sırada bile baskıcı Sovyetler Birliği’yle nükleer anlaşmalar yaptı. İran’la güreşirken de aynı rahatsız edici bileşimi canlandırmamız gerekiyor. (27 Mayıs 2010)

 

Kaynak: Radikal