Hindistan ve Pakistan'ın bağımsızlıklarını kazandıkları 1947 yılında bölgede yer değiştiren, bu sırada saldırıya uğrayan insanlar dolayısıyla çok büyük bir insanlık dramı ortaya çıkmıştı. Bu dram sırasında çok sayıda insan yerinden yurdundan olmuş, ölmüş, yaralanmış, velhasıl büyük acılar yaşanmıştı.
Aradan geçen şu kadar yıl sonra bugünlerde benzer bir dram Pakistan'ın içinde yaşanıyor. Bu dramın merkezi Svat Vadisi ve çevresi. Buralardan bugün BM'nin hesabına göre en az 200 bin kişi aç-sefil durumda yollara düşmüş bulunuyor. Geçen yılki çatışmalar sırasında da en az 500 bin kişi mağdur olmuştu.
Dramın sebebi televizyonlardan da izlediğiniz gibi söz konusu vadide dört-beş bin kadar Taliban militanı ile 20 bin mevcutlu Pakistan ordusu arasında bütün şiddetiyle süren çatışmalar elbette. Bu yazıyı yazdığımız sırada da bu çatışmalar devam ediyor, insanlar göç ediyorlardı.
Esasen Svat Vadisi son iki yıldır büyük çaplı çatışmalara sahne olan son derece stratejik ve önemli bir vadi. 1947 yılına kadar büyük ölçüde özerk bir krallık olarak Hindistan içinde yer alıyordu. Pakistan'ın bağımsız bir devlet olarak doğmasıyla birlikte bu ülkeye katıldı. Krallık 1969 yılında lağvedildi.
Hindukuş Dağları'nda çıkan Svat Nehri'nin üst vadisini teşkil eden Svat, Pakistan'ın genel bütünlüğünün içinde yer alan ve bu ülkenin özerk bölgesi olan Kuzey-Batı sınır eyaletlerine bitişik olan, tabiat bakımından son derece güzel bir bölge.
Yaklaşık iki bin yıllık bir yerleşim tarihine sahip bölge Budist medeniyetinin de önemli merkezlerinden biriydi zamanında. Büyük İskender gibi fatihlerin gelip geçtiği bölge Gazneli Mahmut'un 11. yüzyıl başlarındaki fethinden sonra Müslümanlaşmıştı. Bölge halkının çoğunluğu Peştunlardan meydana gelmekle birlikte Gujarlar, Kustaniler gibi başka etnik gruplar da mevcut.
Geçmiş yıllarda Pakistan merkezi hükümetleri tarafından ihmal edilen Svat, 1990'ların başlarına kadar İngiliz sömürge döneminden kalma kanunlar ile yönetiliyordu. Bu yıllarda bir mahkemenin bu kanunları Pakistan Anayasası'na aykırı bulup ilga etmesiyle bölgede İslami hukukun geçerli sayılması için bir kampanya başladı. Bunu isyan ve çatışmalar izledi. Pakistan ordusu, isyanı 1994 yılında bastırdı. Ancak benzer kampanya ve isyan hareketi 11 Eylül 2001 olaylarından sonra yeniden patlak verdi. Bunlara, mahallî Peştunların yanı sıra komşu Bacur, Veziristan ve Dir bölgelerinden başka gruplar da katıldı. Sonuçta olaylar bugün yaşanmakta olan acı ve vahim noktaya kadar ulaştı.
Şüphesiz bu noktaya ulaşılmasında en çok Svat Talibanı ile Pakistan hükümeti arasında geçen şubatta varılan barış ve ateşkes anlaşmasının bozulması rol oynamış bulunuyor. Anlaşmayı bozan taraf da Taliban güçleri. Söz vermelerine rağmen Svat dışına taşıp faaliyetlerini genişletmeye çalıştılar, bitişik Buner bölgesini işgal ettiler. Bu durumda da devlet otoritesine başkaldıran Taliban'a karşı sabrı taşan Pakistan ordusu da Başbakan Rıza Geylani'den 'Bunları saf dışı edin, yok edin.' şeklindeki talimatla harekete geçmiş bulunuyor.
Bugün bütün şiddetiyle devam eden çatışmaların sonucu ne olur, bilmiyoruz. Ancak, Pakistan ordusunun ülkenin selameti ve bütünlüğü bakımından Taliban tehdidini mutlaka bertaraf etmesi gerektiğini iyi biliyoruz. Bu başarılamadığı takdirde kadim dostumuz Pakistan'ın bütünlüğü, güvenliği, refah ve huzuru büyük ölçüde zarar görecektir.
Aklı başında hiçbir insan da bunu istemez. Svat Vadisi'ndeki çatışmalar Pakistan'ın kaderi ile çok yakından ilgilidir, zira vadideki olayların önü alınamazsa bu olayların başka yerlere ve hatta ülkelere de sıçraması muhtemeldir.
Svat, bu ve başka bakımlardan çok önemlidir, çok... Bugünlük bu kadar söyleyelim...
Zaman