Suudi Sabrı Tükeniyor


Kamu hizmetinde çalıştığım yıllarda Arap-İsrail barış sürecine güçlü bir destek verdim. Son aylarda ise Suudi Arabistan'ın teklif ettiği barış planının şayet İsrailliler ve Filistinliler, her ikisi taraf da zorlu tavizler vermeyi kabul ederse, Obama yönetimi sırasında hayata geçirilebileceğini savundum. Dinleyici kitleme yeni yönetimin enerjisini harcamaya değer bir çaba olduğunu anlattım. Hint diplomat Vijaya Lakshmi Nehru Pandit'in de dediği gibi "barış için ne kadar ter dökersek savaşta o kadar az kan dökeriz."

Fakat İsrail Gazze'ye kanlı saldırıları düzenledikten sonra iyimserlik ve işbirliği gerekçesi diye bir şey kalmadı artık. İsrail silahlı kuvvetleri geçen son haftalarda sadece binlerce Filistinliyi öldürülmedi, barış ümidini de öldürüldü. Yeni Amerikan yönetimi Filistinlilerin acı çekmesini ve katledilmesini engelleyecek sağlam adımlar atmadığı takdirde barış süreci, ABD-Suudi ilişkileri ve bölgenin istikrarı tehlikeye girecektir. S. Arabistan Dış İşleri Bakanı Prens Suud el Faysal, BM Güvenlik Kuruluna, adil bir barış sağlanmadığı takdirde "size sırtımızı döneceğiz" dedi. Kral Abdullah, Kuveyt'te düzenlenen zirvede, tüm Arap ve Müslüman dünyasına seslenerek Arap barış inisiyatifi masada olmasına rağmen orada çok da uzun bir süre kalmayacağını söyledi. Dünyanın büyük bir kesimi bu duyguları paylaşıyor ve bugün İsraille görüşme yapacak herhangi bir Arap hükümeti haklı olarak vatandaşları tarafından kınanacaktır. İsraille resmi düzeyde ilişkileri olan dört Arap ülkesinden ikisi, Katar ve Moritanya, ilişkileri askıya aldılar; Ürdün ise büyükelçisini geri çağırdı.

Amerika bu fâcia'da masum değildir. Bush yönetimi bölgede hem hastalıklı bir mirâs bıraktı – yüzbinlerce Iraklının öldürülmesinden Abu Garib'te yaşanan aşağılanma ve işkenceye kadar – hem de Gazze'de yapılan kasaplık hakkında küstah bir tavır sergileyerek masumların katledilmesine katkıda bulundu. Şayet Amerika, Ortadoğu'da liderlik rolünü oynamayı sürdürmeye niyetliyse ve stratejik ittifaklarını sağ salim korumak istiyorsa – bilhassa da Suudi Arabistanla "özel ilişkilerini"- İsrail ve Filistin politikalarını gözden geçirip yeniden düzenlemelidir.

Obama yönetimi, Ortadoğuda "yılanlarla dolu bir sepeti" mirâs olarak devraldı ancak onları sakinleştirmeye yarayacak şeyler de mevcut. İlk olarak, Barack Obama, Gazze'deki felâketi ve felâketin yol açtığı şeyleri ele almalıdır. Kaçınılmaz olatak Hamas'ın İsraile fırlattığı roketleri kınayacaktır.
Bunu yaptığı vakit, İsrail'in Filistinlilere uyguladığı vahşeti de kınamalı ve bir BM kararını desteklemelidir;Batı Şeria'da yerleşim yerleri inşa etmekten Gazze ablukasına, hedeflenen cinayetlerden Filistinlilerin keyfi tutuklanmalarına kadar İsrail'in bu çatışmaya yol açan hareketlerini de güçlü bir şekilde kınamalıdır; Amerika'nın, Ortadoğunun kitle imha silahlarından arınmış bir bölge olması için çalışmaya niyetli olduğunu beyan etmeli, bu niyete uygun davranan ülkelere güvenlik şemsiye sunmalı ve etmeyenlere ise müeyyide uygulamalıdır; İsrail'in, Lübnan'daki Şebaa Çiftiklerinden çekilmesi çağrısı yapmalı; İsrail-Suriye barış görüşmelerini teşvik etmeli; ve Irak'ın toprak bütünlüğünü teminat altına alan bir BM kararına destek vermelidir.

Obama, Kral Abdullah'ın İsraili çeşitli uluslararası karar ve kanunlarda serdedilen seyiri tâkip etmeye çağıran barış inisiyatifini desteklemelidir: Doğu Kudüs dâhil 1967'de işgal edilen topraklardan bütünüyle çekilmelidir, 4 Haziran 1967 sınırlarına dönmeli; BM Genel Kurulunun 194 sayılı kararına uygun bir şekilde, mülteci sorununu üzerinde karşılıklı mutabık kalınmış adil bir çözüme bağlamalıdır; Doğu Kudüsün başkenti olduğu bağımsız bir Filistin Devletini tanımalıdır. Bunun karşılığında İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki husumet sona erecek ve tüm Arap ülkeleri ve İsrail arasında tam diplomatik ve normal ilişkiler kurulacaktır.

İran Cumhurbaikanı Mahmud Ahmedinejad geçen hafta Kral Abdullaha bir mektup gönderdi ve Suudi Arabistanı Arap ve Müslüman dünyasının lideri olarak açık bir biçimde tanıyarak Gazze'de "gözler önünde işlenen vahşete ve kendi çocuklarının öldürülmesine" karşı daha karşılaşmacı bir rol üstlenmesi çağrısında bulundu. Resmi bildiri önemli zira en ateşli hasmı tarafından krallığın önceliğinin fiili tanınması, bu savaşın bütün bir bölgeyi, Şia ve Sünnileri nasıl birleştirdiğini ortaya koymaktadır. Dahası, Ahmedinejad, S. Arabistanı İsraile karşı cihada liderlik etmeye davet ediyor ki kulak verildiğinde bölgede misli görülmemiş bir kargaşa ve kan dökülmesine sebep olacaktır.

Krallık şimdiye kadar bu çağrılara karşı direndi fakat bunu sürdürmesi her geçen gün daha da zorlaşıyor. İsrail, kasten Filistinlileri öldürüp topraklarını ellerinden alırken, evlerini yıkıp ağaçlarını ekinlerini kökünden koparık atarken ve dahi onları gayri insâni bir ablukaya almışken, tüm dünya Filistin halkının acılarına bir kez daha mâtem tutarken, vicdanlı insanlar eyleme geçilmesi için dünyanın her köşesinden feryad ediyorlar. Krallık bu gidişle vatandaşlarının İsraile karşı dünya çapında süren ayaklanmaya katılmalarını engelleyemeyecek. Bugün, her Suudi bir Gazzeli ve Kral Faysal'ın şu sözleri hâlâ hatırımızdadır. "Umarım içimi dökmemi bağışlarsınız fakat Kudüs'te Mescidi Aksa'nın işgal edildiğini, kudsiyetinin çiğnendiğini düşünüyorum da madem ki cihad etmeye güç yetiremiyorum o halde Allah canımı alsın."
Obama'nın basiret, adalet ve câni İsrail rejimini dizginleyecek azme sahip olması için, bu en zorlu çatışmada yeni bir sayfa açması için hepimiz dua edelim.

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın