Suudi fırsatçılar ve enerji rehabilitasyonu

Suudi Prens Türki el Faysal'ın Amerika'ya bir tavsiyesi var: Bu anlamsız enerji bağımsızlığından bahsetmeye bir son ver. Edwin Drake'nin petrolü keşfetmesinin 150'nci yıldönümüne denk gelen Foreign Policy'deki sert uslüpla yazılmış makalesinde politikacıların bebek öpmesi kadar esaslı bir iş haline gelmiş enerji bağımsızlığından bahseden Amerikalı politikacıları fırçalıyor, demagoji yapmakla suçluyor. Ona göre enerji bağımsızlığı en kötüsünden siyasi bir duruştur "gerçekçi değildir, yanlış yöne sevketmekte ve nihayette hem enerji üreten hem de tüketen ülkelere zarar vermektedir." "Beğen ya da beğenme" diyen Faysal "ABD ve S.Arabistan'ın kaderleri birbirine bağlıdır ve gelecek on yıllarca böyle kalmayı sürdürecektir" hükmünü veriyor.

ABD'nin petrol bağımlılığını azaltmada ilerleme kaydettiği zamanlarda bu lafları yine duymuştuk. Örneğin Şubat ayında, Suudi Petrol Bakanı Ali el Naimi, petrol tüketicisi ülkeler alternatif yakıt geliştirmede ilerleme sağladığı takdirde sözkonusu olacak "kabus senaryosuna" dair uyarıda bulunmuştu. Selefi, Şeyh Ahmed Zeki Yamani ise on yıl evvel bu teknolojiyi "OPEC'in gerçek düşmanı" olarak anmıştı. Anlaşılır bir şey bu. Herşeyden önce, hiçbir fırsatçı, müşterisini rehabilitasyon kliniği çevresinde dolaşırken görmek istemez. Suudi Arabistan nezdinde, petrolün marjinal bir rol oynadığı bir dünya, bir Suudi sözünün kabus gibi gerçekleşmesidir: "Babam deveye binerdi, ben araba kullandım, oğlum jetle uçuyor, onun oğlu deveye binecek."

Daha fenası, enerji bağımsızlığı ile dalgasını geçen seçkin Amerikalılardır. Enerji bağımsızlığını şovence, zavallı basitlikte, saf ve yanlışa sevkedici buluyorlar. "Enerji bağımsızlığı yapıcı bir fikir değil" diyen eski CIA başkanı John Deutch'un, "terkedilmiş ümit" olarak gören eski Savunma Bakanı James Schlesinger'in, "ham hayal" diyen Pulitzer ödüllü Daniel Yergin'in, "sakat bir hedef" diyen Intel'in eski yönetim kurulu başkanı Andy Grove'un veya enerji bağımsızlığını teşvik edenlerin "ulusa zarar verdiklerini" söylecek kadar ileri giden Amerikan Dış İlişkiler Konseyi'ndeki enerji güvenliği çalışma grubu üyelerinin vatanperverliğinden kimse şüphe duymaz. Fakat tüm bu seçkin Amerikalılar tıpkı Prens Türki gibi enerji bağımsızlığını yanlış anlamaktadırlar. Sonuç olarak da o noktaya varma kabiliyetimizi azımsıyorlar.

Popüler anlayışın aksine, enerji bağımsızlığı kendi kendine yeterlilik demek değildir. Artık petrol ithal etmemek veya küresel pazarla aramıza duvar çekmek de değildir. Enerji bağımsızlığı tüketiğimiz yahut ithal ettiğimiz petrol miktarının bir fonksiyonu değildir. Bilakis, enerji bağımsızlığı, küresel ekonominin temelinde bulunan ve dünya meselelerinin seyrini tâyin eden rakipsiz bir ürün olarak petrolün stratejik emtia özelliğinin ortadan kalkması ve alınıp satılan sıradan bir ürün olmasıdır.

Petrolün stratejik mevkisi, taşımacılıkta kullanılan yakıt üzerindeki fiili tekelinden kaynaklanmaktadır ki tüm hayat tarzımızın temelini oluşturmaktadır. Dünyada taşımacılıkta kullanılan enerjinin yüzde 95'i petrole dayanır. Arabalarımızı, kamyonlarımızı, uçaklarımızı ve gemilerimizi yürüten petrolden başka bir şey değildir. Yurtiçinde sondaj yaparak petrol arzını artırmayı veya verimli yakıt kullanımını teşvik ederek petrol kullanımını azaltmayı amaçlayan ve kendisine müşteride bulan politikalar -yardımcı olsada - yetersiz kalmaktadır zira petrole stratejik konumunu bahşeden etkene hitap etmemektedir: Yani araçların yalnızca petrolle çalışmasına.

Demek ki enerji bağımsızlığı taşımacılık yakıtı üzerindeki petrol tekelini kırmayı icâp ettirir ve bu ancak ve ancak taşımacılık yakıtı piyasasında rekabet yaratılmasıyla sağlanabilir (Elektrik piyasamızı düşünün; kömür, doğalgaz, nükleer, güneş ve rüzgar enerjisi gibi rakip enerji kaynakları vardır ve hepsi de elektrik şebekesine katkıda bulunmaktadır). Eğer arabalarımız ve kamyonlarımız rafine petrolün yanısıra başka yakıtlarla da çalışsaydı, Suudi Arabistan petrolü sürücülerin cüzdanları için diğer kamu hizmetleri şirketleriyle, alternatif sıvı yakıt üreticileriyle ve doğalgaz tedarikçileriyle rekabet edecekti. Araçlarımız yalnızca benzinle çalıştığı müddetçe, petrol kasabadaki tek oyun olarak varlığını sürdürecektir ki Suudi Arabistan'ın tam olarak istediği de budur.

Birkaç otomotiv teknolojisi, petrol tekelini kırmamıza imkan vermektedir. İlki ve fiyat bakımından en uygunu, benzin ve alkol bileşimiyle çalışan esnek araçlar üretilmesidir (alkol ille de etanol demek değildir, etanol ille de mısır demek değildir). Normal bir arabayı esnek yakıtlı hale getirmek araç başına ilave 100 dolara mâl olmaktadır. Gereken tek şey bir yakıt algılayıcısı ve aşınmaya dayanıklı yakıt borusudur. ABD'de satılan her aracın esnek yakıtlı olmasını sağlayacak bir Açık Yakıt Standardı, yalnızca alternatif yakıt sanayilerinin ve ilgili yakıt istasyonlarının gelişmesine katkıda bulunmakla kalmayıp yabancı otomotiv üreticilerinin kendi ürettikleri modellere yakıt esnekliği kazandırmasını da sağlayacak ve etkin bir uluslararası standart haline gelecektir.

Elektrik petrolle rekabet edebilecek bir diğer taşımacılık yakıtıdır. Ucuzdur ve büyük ölçüde temizdir, yurtiçinde üretilebilir ve çeşitli kaynaklardan elde edilebilir. Yakıt istasyonları altyapısı bir hayli mevcut. Elektrikli bir araca yakıt ikmali yapılması için gereken tek şey bir uzatma kablosudur. Pek çok otomotiv üreticisi sınırlı mesafede bir yol katedebilen ve sırf elektrikle çalışabilen modeller veya fişli hibrit elektrikli araçlar (PHEV) üzerinde çalışıyorlar. PHEV, sürücülerin depolanmış elektrikle önce 20-40 mil arasında seyahat etmelerine imkan veriyor ve bunun ardından araç depodaki sıvı yakıtla yola devam ediyor. Amerikalıların günde 25 mil civarında araç kullanan kesiminin - yüzde 50'si - petrolden elektronlara doğru kayması, benzin istasyonlarına yapılan ziyareti seyrekleştirecektir. Eğer Amerikalıların bu kesiminin hepsi PHEV sahibi olsa ki New York, Florida ve Pensilvanya'nın toplamı kadar bir nüfus, yılın büyük bir bölümünde petrol kullanmayacaktır. Bir PHEV / fişli hibrit, normalde bir galon benzinle 100-150 mil mesafe katedebilir. Şayet bu da esnek yakıt sistemine sahip olur ve yüzde 80 alkol, yüzde 20 benzinle çalışırsa, petrol tasarrufu bir galon benzinle 500 mil düzeyine erişebilecektir.

Bu teknolojiler hâlihazırda ya mevcut ya da ticarileşmelerine sadece birkaç yıl kalmıştır. Enerji bağımsızlığını doğru dürüst anladığımız takdirde ve yakıt piyasasını rekabete açacak ilgili tedbirleri aldığımızda, petrol dünya ekonomisinde daha az merkezi bir rol oynayacaktır. Yeni araçların, petrol standartlarını idâme etmesi yerine yakıtların rekabet edebileceği platformlar olmasını sağlarsak, bu durumda Prens Türki'nin torunlarının, Drake'in petrolü keşfinin 200'nci yıldönümünde, jetlere değil de deveye binmeleri daha bir muhtemeldir. Aksini düşünmemizi istemesi tabii ki garip değil.

Yazar hakkında: Küresel Güvenlik Analizi Enstitüsü (IAGS) müdürü, enerji güvenliği uzmanı, hedefleri arasında Amerika'nın petrole bağımlılığını azaltmanın da yer aldığı Set America Free Coalition ortak kurucusu, Middle

East Strategy at Harvard (MESH) projesi üyesi.

 Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı