Suriye'yle ilgili ihtilafı şahinler körüklüyor

 Suriye'de beş aylık krize yönelik en iyi yaklaşım konusundaki ideolojik tartışmalarda Orta Doğu siyaset şahinlerinden muhtelif ekipler, olağan dışı ama bununla beraber uzun süredir "görev başarıldı"nın peşinde olan bir iddianın eşiğindeler: Kanlı diktatör Beşşar Esad'a karşı kanlı bir meydan okuma.

Bu noktaya gelinmemeliydi.

Buna rağmen, maalesef Obama yönetimi başlangıçtan itibaren Esad rejimi ve Suriyeli elitlere makul bir pazarlık sunacak açık seçik bir yaklaşımda bulunmayı başaramadı. Bu, ya onları yavaş yavaş bir dönüşüme doğru hareket etmeye ikna ederdi ya da retçileri o kadar irrasyonel yapardı ki bunların şiddete başvurma imkan ve arzuları önemli ölçüde azalırdı. (Böylece şiddet seviyesi ve zor kullanılarak yapılacak bir dönüşümde beklenmedik bir durumla karşılaşma ihtimali azalırdı.)

Bunun yerine, üst düzey ABD yetkililerinin çizgisi temelde, özellikle çok daha zayıf aktör Suriye için büyük bir pazarlık sunmak değil, “ya reform ya da sonunda savaşarak ölüm” oldu. Hele ki kapsamlı teşvikler sunulacağının garantisi olmayıp işgal altındaki Suriye topraklarıyla ilgili önemli meseleye hitap eden sıfır tartışma varken. (“1967 sınırları” meselesi stratejik olarak daha önemlidir ve hem ABD hem de İsrail için yapılması mümkün bir konudur).

Son birkaç ayda potansiyel çıkış yolunun, Suriye rejiminin kuvvetlerini çekmesi, süratle iktidardan ayrılması ve açık ya da hususi bir şekilde İran ve Lübnan'daki Hizbullah'la ittifakını koparması olduğu, o zaman Suriye devleti için belki bir tür eve hoşgeldin partisi düzenlenebileceği görüldü.

Güvenilir, umumi bir yol haritasının yokluğunda Obama yönetimi -bilmeden (?)- sahayı hemen hemen tamamen Washington Institute for Near East Policy kurumu, Beltway köşe yazarları, eski Bush yönetimi yetkilileri ve bölgedeki bazı bilge kişilerden oluşan bir grup analiste terk etti. 

(Suriye politikası konusundaki) bu çekirdek gruıbun arasına şimdi, şiddet “kabul edilebilir sınırların ötesine” geçmeye başlayınca kaydadeğer bilim adamları katılıyor. Bunlar uzun süredir Esad rejiminin sadece kuvvetten anladığını, keza bunların azınlık Alevi genlerinin barışı imkansız hale getireceğini savunuyorlar.

Beklendiği üzere bunlar, başlangıçtan itibaren Obama’nın siyasetteki boşluğunu şehirde bilinen tek oyun ile doldurdular: Şerli Esad çetesinin çöküşünü hızlandırmak. Baskı noktalarını bul ve daha sıkı, daha hızlı ve daha doğrudan bir şekilde bastır.

Ama esas analizleri Suriye rejiminin temel olarak kötü olduğu, yapısal olarak barış yapmasının mümkün olmadığı, neticede iktidarı gönüllü olarak asla bırakmayacağı olunca, elbette o zaman da özel beklentileri, tavsiye ettikleri baskılar arttıkça Suriyelilerin de daha fazla asılmaları, daha fazla şiddet kullanmaları ve büyük bir kapışma, belki de iç savaş ya da bölgesel savaş çıkmasına yol açmaları mıdır? Böyle olunca Esad rejiminin akıbeti daha mı tehlikede olacak?

Bu bağlamda o zaman Suriye’de işlerin mevcut hali görülmelidir: (Uluslararası Kriz Grubu’nun geçenlerde işaret ettiği gibi) sadece Suriye rejiminin yanlış adımlarının sonucu olarak değil, uzun süredir ve eksiksiz bir şekilde Şer Ekseni üyesi devletlerle geniş ve doğrudan bir cepheleşmeden haz alanlar tarafından mükemmelen vurgulandığı üzere, Obama tarafında bir diğer derin vizyon ve liderlik başarısızlığının sonucu olarak geniş, potansiyel olarak çok taraflı bir savaş hiç olmadığı kadar muhtemel hale geliyor.

Bu durumda, Bush döneminin Orta Doğu danışmanı Elliott Abrams gibi analistler için de Obama’nın muhaliflerinin Levant’ta çöküşten kaosa geçişleri, bunun asıl başkanın krize karşı laissez-faire (bırakınız yapsınlar) yaklaşımının gerçekte neredeyse bir iç savaş ve dış müdahale getirdiğini savunmada oldukça etkili şekilde kullanabilmeleri de cabası. O daha sert ve daha erken vursaydı hayatlar kurtarılabilir, çıkarlar korunurdu.

Abrams'ın geçenlerde Dış İlişkiler Konseyi bülteninde belirttiği üzere: “Suriye'nin tam kapsamlı bir iç savaş yaşanan Libya'ya dönmemesi için duadan başka bir ABD stratejisi ortada görünmüyor. NATO'nun Libya'daki askeri müdahalesi, hem ABD'de hem de NATO'daki müttefikleri arasında tartışma konusuyken muhtemelen Beyaz Saray'ın isteyeceği son şey Suriye'de şiddetin artmasıdır. Washington'un tepkisizliği o zaman hissizlik olarak görülecek ve uygunsuz karşılanacak, sonunda uçuşa yasak bölge, isyancıların silahlandırılmaları hatta bir tür askeri müdahale çağrılarına yol açabilecektir. Amerikan yönetimi, iç savaştan kaçınılması için yardımcı olabilir."

Bush'un Orta Doğu'ya yönelik felaket yaklaşımının -ABD çıkarlarına çok darbe indirdi ve çok sayıda insan öldü veya mahvoldu - ana mimarlarından biri şimdi anlaşılır şekilde, tercih ettiği baskının arttırılması stratejisini insaniyet kisvesi altında gizleyebilecek (Irak savaşı da tam olarak böyle değil miydi?). Bu durum kendisi ve kendisiyle aynı fikirde olanların, Obama'nın bölgede siyasi ve ahlaki açıdan tükenmiş bir ekip haline geldiğine dair üzücü yorumdan daha az kınanacak bir konudur. Neticede Abrams, Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Rumsfeld ve diğerleri gibi sekiz sene Ortadoğu politikasını şekillendiren belli şahsiyetlerin ideolojik iflaslarını şiddetle kötüleyen aday Obama değil miydi?

Ama Abrams'ın manevra kabiliyeti ve avantajı, ülkeyi şu noktaya sürüklüyor: Muazzam miktarda kan dökülmesinin önüne geçilmesi için kalan tek ümit, Esad rejimi ve destekçilerinin sonunda kendilerine yönelik olarak yapılan yoğun baskılara boyun eğip eğmeyecekleridir.

Hepimiz için ama bilhassa Akdenzliler için şimdiki problem, eğer şahinlere inanıyorsanız, bunun sadece matematiksel bir imkansızlık olduğudur.

Kaynak: National Interest

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas