Suriyeli Kürtler salı günü kuzey Suriye’de özerk hükümet ilan ettiler. Bu, Irak’ta ABD liderliğinde 1991 ve 2003’teki savaşlar sayesinde, bilim insanlarının ifadesiyle müreffeh “devlet gibi” bir yapı tesis eden Iraklı Kürtlerin yolunda atılmış bir adımdır.
Suriyeli Kürtlerin özerklik ilanına hem Türkiye hem ABD karşı çıksa da bunun zamanlaması idealdir ve karışıklık batağına saplanmış bir bölgede kimse bu adımı tersine çevirebilecek gibi görünmüyor. Kürtlerin doğrudan temsil edilmediği Cenevre 2 konferansından sadece bir gün önce gelen bu duyuru, dünya güçlerinin Suriye’de giderek artan çok boyutlu ihtilafa kapsamlı bir çözüm bulmadaki etkinliği hususunda mevcut şüpheleri daha da arttırdı.
Büyük ölçüde Kürt nüfusun yaşadığı Kamışlı şehrinde, Kürt bayrakları sallayan coşkulu yüzlerce kişiye hitaben yapılan bu duyuru, Suriye’deki en kuvvetli Kürt grup Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) liderlik ettiği bir hareketti. Bu grubun silahlı kanadı, El Kaide bağlantılı isyancıların Rojava olarak da bilinen “Suriye Kürdistanı”nı kontrol etmesini başarıyla engellemişti.
Rojava hükümeti, Suriye’de Kürtlerin çoğunun desteğine sahip görünüyor. Duyuruyu imzalayanlara 50’den fazla partinin temsilcileri de dahildir. Yeni yönetim, Kürtlerin hakimiyetinde olan ama Araplar ve Asuriler gibi diğer insanların da yaşadığı Kamışlı, Afrin ve Kobani dahil üç eyaletteki işlerden sorumlu olacak.
Rojava pek çok açıdan Irak’taki Kürdistan Bölge Hükümeti’ne (KBH) benziyor. 2003’te Irak’ta ABD liderliğindeki istila sonrasında Iraklı Kürtler, karaya sıkışmış bir bölgede bağımsızlık ilan etmek yerine petrol zengini Irak’ın bir parçası olarak kalıp idealizm yerine pragmatizmi seçtiler. Şimdi Suriyeli Kürtler de aynı şeyi arıyor: Tam ayrılık değil federalizm.
Yaşayabilirlik
Yine de tahripkâr bir savaşın yerle bir ettiği bir ülkede bu toy özerk bölgenin yaşayabilirliğine dair sorular var. Rojava'nın mevcudiyeti için baş tehdit, konumudur: Rojava, düşman kuvvetlerle çevrilidir. Halihazırda onun hemen hemen hiç desteği yoktur ve onun Sünni Arap muhalefetin, bunların Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel destekçileri yahut Amerika Birleşik Devletleri’nin hemen desteğini kazanması da hiçbir şekilde muhtemel değil. Rojava, 1991’de Birinci Körfez Harbi sonrasında Iraklı Kürtler için bahşedilen uçuşa yasak bölge gibi bir desteğe de sahip değil.
Türkiye ve ABD, muhtemelen PYD'nin Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantısından dolayı destek vermeyecek. PKK her iki ülke tarafından da “terörist” olarak tanınan bir silahlı gruptur. PYD, çoğu ülke tarafından öyle kabul edilmiyor ve lideri Salih Müslim, Avrupa’da serbestçe seyahat ediyor, geçenlerde Türkiye’yi de ziyaret etti.
Belki de daha önemlisi, Rojava’nın Irak Kürdistan Bölgesi (KBH) üst yönetiminden de ancak soğuk bir destek görmesidir. Türkiye, PYD’ye karşı düşmanca bir tavır sergilemesi için KBH Başkanı Mesud Barzani’ye baskı yaptı.
Barzani geçen kasım ayında “otokrasi” diye adlandırarak PYD’nin özerklik planına karşı kuvvetli bir bildiri yayımladı. Bu da KBH ve PYD arasında sözlü bir savaş çıkmasına yol açtı. Yerel haber kaynaklarında KBH’nin Müslim’in Erbil havaalanını kullanarak seyahat etmesini yasakladığı ifade edildi. Bu da PYD liderini kalkış noktası olarak Bağdat’ı kullanmak zorunda bıraktı.
Türkiye, KBH tarafından PYD’ye karşı daha kuvvetli eylemlerde bulunulduğunu görmeyi ümit etse de KBH ancak bu konuda yapabildiği -ya da istediği- kadarını yapıyor.
Kürtlerle ilgili gözlemciler, Barzani için PYD’yle silahlı bir mücadele içine girilmesinin tasavvur edilemez bir husus olduğunu iyi biliyorlar. Böyle bir hareket, kendi seçmenleri hem PYD’ye hem de kuzey Irak’ın dağlarında üsleri bulunan PKK isyancılarına büyük sempati beslerken siyasi intihara denk olur.
Ve KBH Türkiye’nin daha büyük düşmanı PKK’ya 10 yıldan daha uzun bir zamandır topraklarında müsamaha göstermedi mi? Kandil dağlarındaki üslerine (gizlice) silah ve yardım gönderilmesine müsaade etmez mi?
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin partisi KYB ve Kürdistan’da en popüler ikinci parti Gorran da dahil olmak üzere diğer Kürt partilerin, Barzani’nin PYD karşıtı tavrını paylaşmadığı da not edilmeye değer.
Ayrıca, Barzani PYD’nin Suriye’deki ilerlemelerine sözlü olarak karşı çıkabilir ama o, PYD’nin ortaya çıkışının pratikte çok sayıda avantajının olduğunu da biliyor. PYD en başta El Kaide’nin korunaksız sınırdan Irak Kürdistanı’na girmesini önlemek üzere siper olarak hizmet ediyor.
Iraklı Kürt lider ayrıca PYD’nin PKK’da olduğu gibi ona Türkiye’ye karşı siyasi koz verdiğini de kavramış görünüyor. Türkiye giderek Irak’ta ve uluslararası alanda KBH’nin tartışmalı petrol politikasının daha hararetli destekçisi olarak görünüyor.
Aslında Barzani'nin söylemlerinin hükümetinin icraatlarıyla çelişmemesi gerekiyor ve çoğu kişi, Erbil'in PYD karşıtı duruşunun gerçek olmayıp taktik icabı olduğunda hemfikirdir. Neticede Iraklı Kürtler sınırlarını 200.000’den fazla Suriyeli Kürt mülteciye açtılar ve onların barınma ve beslenmeleri için milyonlarca dolar harcadılar.
Zamanlama her şeydir
PYD'nin duyurusunun zamanlaması hiç bundan daha ideal olamazdı. Duyuru, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, savcılar oğulları da dahil kabine mensuplarını hedef alan yolsuzluk soruşturmaları açmışken, otoritesine karşı güçlü bir meydan okumayla karşı karşıya kaldığı bir zamanda geldi. Bu durum, Türkiye’yi fazlasıyla kendi iç meselelerine odaklanmış halde bırakırken, ülke Suriye’de Kürt ilerleyişine yönelik somut karşı tedbirler alamadı.
Ayrıca, yolsuzluk skandalı PKK’yı -ve dolayısıyla PYD’yi- Erdoğan’a daha da yaklaştırmış görünüyor. Olayların ilginç şekilde gelişmesiyle PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan, geçenlerde son derece Erdoğan yanlısı bir açıklama yaptı ve yolsuzluk soruşturmasını modern Türkiye tarihinde Kürtlere yönelik daha önce hiçbir selefinin yapmadığı kadar reformlar gerçekleştiren bir lideri ortadan kaldırmak için yapılan “darbe” teşebbüsü diye adlandırdı.
Türkiye birkaç yıl önce KBH hakkında hissettiklerini bir kenara koydu ve onu kabullendi. Türkiye’nin kalbinin değişmesinde iktisadi çıkarların büyük rol oynadığında kuşku yok. Bu adım, sonunda Türkiye’ye Irak’a girmek üzere bir kapı açılmasını sağladı, bu da petrol zengini bu ülkeyi Türkiye’nin en büyük ikinci ihraç pazarı yaptı.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt nüfusun, nispeten büyük petrol rezervlerinin üzerinde yaşadığı da belirtilmeye değer. Avrupa Birliği geçen sene ılımlı Suriyeli Arap isyancıların Suriye petrolünü satabileceğini ifade etti. Petrol sahaları bunların kontrolünde olmadığı için böyle yapamadılar. Ama petrol yatakları üzerine El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi ve Kürt isyancılar arasında çatışmalar olduğu bildiriliyor.
Her ne olursa olsun, bölgeyi gözlemleyenler için tarih tekerrür ediyor gibi görünüyor. Türkiye’nin Suriye’de de bir başka KBH’yi kabullenmesi de sadece bir zaman meselesidir.
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu