Suriye'deki kargaşayı durdurmak

Robert D.Kaplan ve Kamuran Buhari

 

Beşşar Esad gerçekten giderse ne olur? Batı’da şöyle bir varsayım var: İran üzerinde stratejik bir zafer elde etmenin ve Suriye’de insan hakları durumunu iyileştirmenin yolu, Suriye liderini göndermektir. İran’ın, Suriye’yi Akdeniz karakolu olarak elde tutma beklentisi, Esad rejiminin yaşayabilirliği üzerine kuruludur muhtemelen. Fakat Esad’ın gönderilişi Suriye’nin ve bitişiğindeki Lübnan’ın kargaşaya düşmesini yavaşlatmak yerine hızlandırabilecektir. Esad’ın gidişi, Suriye’deki iktidar yapısının çözülerek çeşitli milis ve çetelerin ortaya çıkmasına da yol açabilir.

En nihayetinde bir adamın gönderilmesinden ziyâde 42 yıllık bir hanedanlığın gönderilmesinden bahsediyoruz. Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad, Suriye’nin bağımsızlığının ilk 24 yılında çoğu askeri darbeyle gerçekleşmiş 21 hükümet değişikliğinden sonra iktidara geldi. Ayrıca yeni Suriye devleti 1947, 1949 ve 1954 yıllarında serbest ve âdil seçimler yaptı ancak aşiret, hizip ve bölgesel çıkarlar yüzünden hepsi de çöküntüye uğradı.  Hafız Esad, Arap Dünyasının Leonid Brejnevliğine soyunarak kargaşaya son verdi. Korkuyu hâkim kılarak geleceği bertaraf etti ve ülkeye miras bölünmelerden bir sivil toplum yeşertmek için hiçbir şey yapmadı. Ancak gelin görün ki böyle bir devletin çöküşü karman çorman bir iştir. Suriye’deki hizipçi farkındalık Irak’taki kadar yer etmemiş olabilir ama ölümler başladığında insanların bu kimliklere yönelme eğilimleri vardır.

Suriye’de kargaşadan hiç kimseye fayda çıkmaz. Türkler sınırlarında uzun süreli bir mülteci sorunu istemiyorlar. Lübnanlılar, ülkelerinin Suriye’de yoğunlaşacak bir iç savaşın cephe ülkesi haline gelmesinden korkuyorlar. Halk nezdinde rağbet görmeyen Ürdün rejimi bölgesel ayaklanmadan korkuyor. Suudiler büyük bir Arap devletinin parçalaması vesvesesi karşısında Ürdünlülerden daha çok korkuya kapılmış haldeler – biliyorlar ki kendi Brejnevci yorgunluk safhasını yaşayan seksenlikler hanedanı için de geçerlidir bu. Riyad’ın, İran yanlısı Esad’n devrilmesini istemesi, Şam’da sorumluluk makamında hiç kimsenin olmadığı müzmin bir durumdan memnun olacağı anlamına gelmez. İsrail’in bakış açısı da buna benzerdir. Irak’taki Şii hükümet, Sünni teröristlerin Suriye sınırında başıboş kalmalarından korkuyor. İranlılara gelince, Esad’ın istenilen etkiyi uyandırmayan vahşetine kapalı kapılar ardında tiksinerek bakarken bile mevcut Suriye rejimini yerinde tutmak için ellerinden geleni yapacaklardır. (İranlılar, binlerce değilse de yüzlerce kişiyi öldürerek 2009 yılında Yeşil Hareketi etkin bir şekilde ezmişti.) Ruslar sadece kısmen Tartus limanındaki donanma hakları yüzünden Şam’da istikrar istiyorlar. Suriye ve İran, Kremlin’in Ortadoğu’da kalan iki kaldıracıdır. Ayrıca Ortadoğu’da Moskova yanlısı diktatörlüklerin çöküşünün, Orta Asya’nın otoriteryan devletlerine titreşim göndermesi muhtemeldir. Amerikalılara gelince, askeri müdahale baskısı altında kalacakları Yugoslavya benzeri bir durum istemiyorlar.

İnsan hakları perspektifinden, kargaşanın otoriteryanizmden daha fena olduğu da savunulabilir. Yani İslam dünyasındaki ateşli otoriteryan rejimlerin başını kesmenin amansız sonuçları vardır. Libya, şiddet dolu düşük düzey bir kargaşaya yuvarlandı ki ülkenin geniş kesimlerinde merkezi hükümetin iradesi yoktur. Libya’daki rejim değişikliğinin ateşlemesiyle yakındaki Mali’de de anarşi patlak verdi. George W. Bush yönetimi Saddam rejiminin kafasını kesti ve birkaç yıl zarfında yaklaşık 200.000 Iraklının hayatına mâl oldu bu.

Sovyetler Birliği ve Yugoslavya örneği de var. Sovyet devletinin çökmesi, Kafkasya ve orta Asya’da etnik ve bölgesel çatışmalara yol açtı – sadece Tacikistan’da onbinlerce insan öldü – ve Yugoslavya’daki etnik savaşta 140.000 kişi hayatını kaybetti. Esad’ın hanedanlık rejiminin de Soğuk Savaş sırasında doğu bloku modeline göre kurulduğunu hatırlayın.

1989’da Romanya’da zorba Çavuşesku ve karısı Elena’nın idam edildiği, Romanyalılarla etnik Macarlar arasındaki savaş ve kargaşanın olmadığı doğrudur. Fakat bunun sebebi demokrasi değil de Komünist Parti’nin bir diğer kolunun gayri resmi olarak Çavuşesku rejiminin yerini almış olmasıdır; iktidarın seçimlerle komünistlerden alınmasından önceki 5 yıl zarfında ülkeyi bu kol yönetmişti. Dolayısıyla da Romanya’nın o durumu, Suriye’deki durumla bir şekilde benzerdir.

Bölgesel istikrar ve ahlâki mülahazalar, Suriye’de tedrici bir dönüşümü gerektirir demokrasi şokunu değil. Rejim çöküşünün eşlik ettiği bir şok demokrasi, tarihe bakınca, kanlı anarşi riskini taşır. Tedrici dönüşüm ise ABD ve İran arasında zımni bir anlaşmayı şart koşar. İran ve ABD, perde arkasından anlaşmalar yapma siciline sahiptirler;  Bush yönetimi ve Ayetullahlar Irak’ta bunun bir benzerini yapmışlardı hatta ki Irak’ta birbirleriyle çarpışıp dururlarken.

Amerikalılar gibi İranlılar da Esad sonrasını görmeye çalışıyorlar. Esad’ın yerine ülkeyi yönetebilecek ve rejimin genel yapısını muhafaza edebilecek generalleri ve iş adamlarını tespit etmeye çalışıyorlar. ABD ve İran çıkarlarının Suriye’de örtüştüğü (en azından Esad rejiminin değiştirilmesi üzerinde mutabık kaldıkları) bir an gelebilir. Ancak tekrarlayalım, bu safhaya gelmek için Suriye’deki durum muhtemelen daha da kötüleşecektir. İran, Esad’ın artık bir seçenek olmadığını hissetmelidir. Henüz bu noktada değiliz. Suriye hava savunma sistemleri askeri bir tepkiye mâruz kalmaksızın Türk jetini düşürebildiğine göre Esad halen göz korkutucudur.

Gerçek pazarlık olacaksa, Türkiye ve İran arasında olacaktır. Türkiye, tüm bir rejim yapısının değişmesini istiyor; İran tam tersini istiyor. Bu yüzden de Ankara ve Tahran’ın uzlaşmaları, her iki ülkenin çıkarlarını koruyacak ve kendileriyle yeni bir rejimin kurulacağı üst düzey Suriyelileri, muhtemelen subayları tespit etmeleri lazım. Eğer Türkiye ve İran bu tür bir anlaşmaya varırlarsa hem ABD hem de Rusya bu anlaşmaya muvafakat edebilir. Obama yönetimi bu süreçte bir rol oynayabilir ancak bunun etkili bir şekilde yapılması için bu krizde şimdiye değin yapılan değil de diplomatik realpolitik gerekecektir. Uzun vadeli bir iştir bu fakat fenalaşan bir iç savaşı tersine çevirmenin de başka yolu yoktur.

Katı bir gerçeği fark etmemizi sağlıyor bu: ABD, İran stratejisini uranyum zenginleştirme programına indirgerse, Suriye’de akan kanlar da artacaktır. Rusya ve İran’ın stratejik çıkarlarına biraz hürmet gösterildiğinde Esad’ın gidişi de kolay olur. Washington bir arada olmayacak iki şeyi istiyor: İran (ve galiba Rusya’ya) Suriye’de tam bir stratejik yenilgi tattırmak; Suriye’de akan kanı azaltmak.

Kulağa “yatıştırma” gibi gelebilir bu ama İran’a böylesine bağlanmış bir Esad Suriye’sinin zaten bir İran uydusunu temsil ettiğini akılda tutmalıdır. Dolayısıyla da yeni bir geçiş rejimi üzerinde Ankara ve Tahran’ın varacağı her hangi bir anlaşma, gelecekte daha az İran yanlısı bir rejim ihtimalini de içinde taşır hassaten de Suriye’deki seçimler er geç her hangi bir düzenleme çatısı altında yapılacağından dolayı.

İran’ın Irak’ta yaptığı şekliyle Esad sonrası Suriye’nin altını oyması – bu ikisi arasında kara sınırı yoktur – Türkiye’ye karşı çıkmasına ilave olarak bir de kendi kendini baltalayıcı sonuçlara gebe olan bir emperyal aşırı gerilme niteliğini haizdir.

Suriye’nin durumu vahimdir. Ahlâki ve jeopolitik bakış açısından, İran ve Rusya’yla vekâlet savaşına girişilmesi, ABD için onlarla temas kurulmasına nispetle daha az arzulanır bir şeydir.

Kaynak: Stratfor

Dünya Bülteni için çeviren:M. Alpaslan Balcı